|
Tarihten bir sahife: Basra Körfezi’nde ticaret savaşları

Son zamanlarda ticaret savaşları söylemi gündemimizde sıkça yer almaya başladı. Özellikle ABD ile Çin arasında süren rekabet ve bunun doğurduğu gerginlik nerede ise hepimizi esir aldı. Oysa tarih boyunca ticaret savaşları hep vardı. Dünya tarihine baktığımızda yaşanan paylaşım kavgalarında, çekişmelerde, savaş ve istilalarda şöyle veya böyle ticaret hep başroldeydi.



TİCARET SAVAŞLARI

Bütün dünyayı dolaşmadan, bölgemizi, coğrafyamızı ve ait olduğumuz medeniyetimizi etkileyen olaylara bakalım. Haçlı seferleri doğu ticaretine göz dikenler yüzünden olmamış mıydı? Hindistan’ın servetini duyan Batılılar oraya ulaştıran güzergaha el atmaları yine ticaret sevdasından değil miydi? Çin’den çıkıp Avrupa’ya uzana İpek Yolu’na; Hindistan’dan bizim coğrafyamıza uzanan Baharat Yolu’na hakim olmak için savaşlar yaşanmadı mı?

Daha yakınlara gelelim. Osmanlı ekonomisini de etkileyen ve içeride Celali isyanlarına kadar uzanan süreci başlatan Ümit Burnu’nun keşfi ile doğan ticaret savaşlarını hatırlayalım. On dokuzuncu yüzyılın hemen başında Akdeniz ticaretinde büyük kayıplar yaşayan Fransa, İngilizlerin Hindistan yolunu kapamak için Mısır’ı işgal etmesi; 1830larda Çin’in İngilizlerin ekonomik istilasına uğraması; aynı dönemde Akdeniz’de serbest dolaşabilmek için ABD’nin Osmanlı Devleti ile anlaşma yapması; İngilizler ile yapılan ve Osmanlı ekonomisini çökerten 1838 Balta Limanı Anlaşması da tarihi ticaret savaşlarının sonuçlarıydı.

Elbette bu sütuna sığmayacak kadar örnekler sıralamak mümkündür. Merak edenler tarih kitaplarına bakacaklardır. Ama burada dikkatleri çekmek istediğim husus, ticaret savaşlarının uzun yıllar devam edip büyük gerginliklerden sonra sıcak çatışmalar ile neticelendiğidir. Yani kısa soluklu olanların baştan kaybettiği savaşlardır.

Ticaret savaşları meydan muharebelerinden çok daha tehlikelidir. Çünkü burada sadece ordular değil, herkes savaşın içindedir. Ticaret savaşlarında mertliğin, kahramanlığın yeri yoktur. Sinsilik, dost ve müttefik görünüp aldatmak esastır. Ticaret savaşlarında nihai hedef barış değil, kazanmaktır. Bakmayın kanunlara, tüzüklere, uluslararası anlaşmalara; Makyavel ustanın “hedefe vardıran her aracın mubah olduğu” felsefesinin en geçerli olduğu alan da ticaret savaşlarıdır.

Ticaret savaşları ile İngilizlerin Hindistan’dan Musul’a kadar nasıl hakimiyet kurduklarını ve bunu Birinci Dünya Savaşı’na nasıl taşıdıklarını bir Osmanlı valisinin feryadından dinleyelim:

1910 yılının Aralık ortaları. İngilizler, Basra Körfez’inde cirit atıyorlar. Silahlı ticaret gemileri Bombay’dan Kuveyt’e kadar mal taşıyor. Yerel işbirlikçileriyle anlaşmalar yapıyorlar. Osmanlı sınırlarında gümrük dışı ticareti ve kaçakçılığı teşvik ediyorlar. Osmanlı Devleti’nin bilgisi dışında sürdürdükleri bu faaliyetlerinde İngiliz tüccarları, zaman zaman bölgedeki ahali veya kaçakçılar, korsanlar ile sorunlar yaşıyorlar. Mesele İstanbul-Londra arasında tartışmalara ve protestolara sebep oluyor; sorunun kaynağı İngilizler, çözümü Osmanlı Devleti’nden istiyorlar.

İşte bu sıralarda, Basra vilayetinin genç valisi Celal Bey hükümete bir telgraf gönderiyor. Tehdit ve tehlikeyi gören vali, telgraf sınırlarını aşarak adeta bir rapor yazıyor. Sıkı bir İttihatçı olan Celal Bey’e göre bölgede bulunan İngiliz konsolosları, bölge asayişini bozmak ve fesat üretmek için tayin edilmişlerdir. Celal Bey iddiasında haklıdır. Zira o konsolosların çoğunun maaşı Doğu Hindistan Şirketi tarafından ödenmektedir. Görevleri İngiliz tüccarlarının menfaatlerini korumaktır. Gerektiğinde de İngiliz hükümeti adına siyasi faaliyetlerde bulunmaktır. Nitekim o sıralarda da İngiltere konsolosu, Muhammara bölgesinin şeyhi ile Basra’da Nakipzade ailesini Osmanlı merkezi hükümetine karşı kışkırtmakla meşguldür. Üstelik bazı olayları bahane edip, tüccarlarının sözde güvenliğini sağlamak adına Osmanlı hükümetinden Basra’da bir savaş gemisi bulundurma izni istemektedir.

Hemen söyleyeyim, savaş sonrasında yaşanan gelişmelerde İngilizlerin ilk sattıkları isimler de o müttefikleri olmuştur. Muhammara sultanı olmak isteyen Şeyh Haz’al, topraklarını İran’a bırakmak zorunda kalır. Irak kralı olmaya soyunan Nakipzade Talip Bey de İngilizler tarafından Hindistan’a sürülür.

TİCARETTEN İŞGALE

Vali Celal Bey’in raporunda bu sonuçlar yoktur elbette. Zira henüz süreç tamamlanmamıştır. Ama İngilizlerin ticaret politikaları konusunda söyledikleri olacakları adeta haber vermektedir. O, şöyle diyordu:

“İngiliz kavminin hilekarlığı basiret sahipleri tarafından açık bir şekilde görülmektedir. Bunlar (Konsolsoslar), her türlü fenalığı yapmaya muktedirdirler. İngiliz hükümetinin Basra Körfezi’ndeki siyaseti, Aden’den Basra’ya, Karaçi’den Muhammara’ya olan sahilleri elde edip iktisadi ve ticari menfaatlerini genişletmektir. İngiliz hükümeti Basra Körfezini bir İngiliz denizi haline çevirmek istemektedir. Bu hedefe varmak için hiç bir şeyden kaçınmamakta, melanetleri için sabırlı davranmaktadır.”

Celal Bey’in Osmanlı Arşivi’nde mahfuz bu telgrafı, bilgilendirmeyi aşan bir üslupta ve hükümete ağır bir uyarıdır:

“Bunlara Basra’da gemi bulundurma izni vermek ihanettir. Çünkü bu gün savaş gemisi girer, yarın asker çıkarır, öbür gün Basra elden gider..”

Tekrar edelim, tarih, 1910 yılının son ayıdır. Beş yıl sonra valinin bu feryadı maalesef gerçek olur. İngilizler, Doğu Hindistan Şirketiyle 1600 yılında Hindistan’dan başlattıkları girişimlerini, 300 küsur yıl boyunca ticaret adıyla sürdürüp 1915 yılında Basra’yı; üç yıl içinde de Musul dahil bütün Irak’ı işgal ederler.

Bilmem ki, bundan daha büyük bir ders olabilir mi?

#ABD
#Çin
#Basra Körfezi
#Ticaret
5 yıl önce
Tarihten bir sahife: Basra Körfezi’nde ticaret savaşları
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset