|
Türkiye- Katar ilişkileri ve tarih

Geçen hafta bir kaç konferans vermek üzere Katar’a gittim. Bu vesile ile 2017 ortalarından itibaren Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın başlattığı siyasi ve ekonomik ablukadan sonra ilk defa ziyaret ettiğim Katar’da bazı gözlemlerde bulundum. 1990’lı yıllardan beri ilgilendiğim ve müteaddit ziyaretlerde bulunduğum Katar’da yenilikleri ve değişiklikleri kolayca fark edeceğimi düşünüyordum. Fakat öyle olmadı. Zira küçük ama stratejik bir nokta olan Katar’da hayat değişimleri göstermeden eskisi gibi sürüyordu.



2000’li yıllarda başlayan gereksiz ve ihtiyaç fazlası binaların yapımı devam ediyordu.

2022 Dünya Kupası için sürdürülen hazırlıklar ve spor tesislerinin yapımında bir duraklama yoktu. Aksine Doha şehrinin etrafında yapılan yeni bağlantı yolları ile her şey adeta 2022’ye akıyordu.

Dar alana yerleştirilmiş Doha şehrinde trafik sıkışıklığı eskisi gibiydi. Gökdelenler arasında koşuşturan yabancı çalışanların neredeyse tamamı, kendi çalıştığı mekandan başka bir yeri bilmeden hayatını sürdürüyordu.

THY ile İstanbul’dan başlayan uçuştan itibaren
yabancıların gözlemlenen ilgisi
ni her yerde görmek mümkündü. Otel lobilerinde, restoranlarda ve tabii içine girmediğim ofislerde çoğu Avrupalı yüzlerce yabancı iş adamı ve kadını iş kovalamaktaydı.
KATARIN GELECEĞİ TARİHİNDEDİR
İşte bu manzara altında
Doha Yunus Emre Enstitüs
ü
nün düzenlediği konferansın ilkini
Katar Üniversitesi
’nde verdim. Üniversitede konferansın ev sahibi
İbn Haldun Araştırma Merkezi
ydi; Rektör ve yardımcısı da aldıkları davete icabet etmişlerdi. Konuşma başlığım “Katar’ın kurucusu
Kasım/Casim b. Muhammed
’ten Günümüze Türkiye-Katar İlişkileri” olsa da toplantıdaki zevatın bir bölümünün dikkati -daha doğrusu endişesi-,
Osmanlı sonrası edinilen müttefikleri hakkında söyleyeceklerim
de yoğunlaştığı anlaşılıyordu. Ne de olsa hassas bir devreden geçiliyor ve bu ittifakların bir konuşma ile de olsa zedelenmesini istemiyorlardı. Ancak kitlenin büyük bir bölümü,
Osmanlı asırlarına ve son yıllarda gelişen Türkiye- Katar ilişkileri
ne odaklanmıştı.
Hızla gelişen ve gayrı safi milli hasılası bakımından dünyanın en zengin refah ülkesi
Katar için tarih, zannedildiğinden çok daha fazla önem arz etmektedir.
Komşuları tarafından varlığı bir türlü benimsenemeyen, Batılı müttefiklerince hem dövülen hem de sahip olduğu kaynakları yüzünden sevilen
Katar için tarih bir sığınma adasıdır.
Katar siyasi tarihinin oluşumu, bölgedeki diğer güçler ile ilişkisi ve özellikle Muhammed b. Sani’den itibaren Katar liderlerinin duruşu, bugünkü sorunların kaynağı olduğu kadar; Katar’ın bağımsız bir ülke olarak egemenliğini sürdürebilmesinin de temel motivasyonudur. Bu yüzden
1555’ten itibaren Katar’ın coğrafyası ile ilgilenen Osmanlı Devleti
’nin ve tarihin ayrı bir yeri vardır. Özellikle Modern Katar’ın kurulmasına giden
1872-1913 dönemi Katar’ın bugünkü ve gelecekteki varlığı için hayati bir önem taşımaktadır.
Ancak kaliteli bir dinleyici kitlesine rağmen konferansa bana yöneltilen sorulardan, Katar’ın hala bu öneme uygun yeterli tarih donanımı kazanmadığı da anlaşılmaktadır.
Bunun temel sebebi diğer
Körfez ülkelerinde
olduğu gibi Katar eğitim müfredatlarında ama özellikle
tarih müfredatında ağırlıklı olarak Mısırlıların etkin olmasıdır.
Özellikle
Cemal Abdünnasır döneminde Mısır’da geliştirilen tarih telakkisi
Doğu Arap dünyasının eğitim programları üzerinde ciddi etki yapmış, çeşitli zamanlarda yapılan değişiklikler veya yenilemelere rağmen hiç bir Körfez ülkesi bu etkiden kurtulamamıştır. Körfez ülkelerinin bir çoğunda hem ilköğretim ve hem de yüksek öğretim düzeyinde
Mısırlı öğretmen ve öğretim üyelerinin varlığı bu telakkinin sürdürülmesini kolaylaştırmaktadır.
Katar ayrıca milli arşivden ve tarih politikalarını belirleyecek bir üst kurumdan da yoksundur.
Kuşkusuz Osmanlı tarihinin ve bugünkü Türkiye’nin ortaya çıkış sürecinin bizim tarafımızdan anlatılmaması;
mevcut kaynakların ve araştırmaların Arapça’ya tercüme edilmemesi
nin de bölgede kalıplaşmış algıların kök bulmasına imkan vermektedir. Çoğu kere bu konuda Arap muhataplarımızı suçlamaktan öteye gidilmemekte ve
müşterek tarihin yine ortak bir akıl ile öğretilmesine katkı sunulmamakta
dır. Tabii olarak geliştirilen ilişkilere rağmen, geleceği kurgulaması beklenen tarih anlayışı sabit kalmaktadır.
KATAR’DA TÜRK MİSYONU
Bırakın Körfez toplumunu, Katar’da yaşayan Türklerin ve Türk misyonunun bölge tarihi ile ilgili okuyacakları materyallerden yoksun oldukları apaçık ortadadır. Özellikle 2016 yılında yapılan
Türkiye-Katar Askeri Anlaşması
ndan sonra bölgede yoğunlaşan
Türkiye sivil-askeri misyonu
24 saat hareket halindedir. Başta Büyükelçimiz
Fikret
Özer
olmak üzere herkes sahadadır. Kuruluşu daha bir yıl olmasına rağmen
Yunus Emre Enstitüsü oldukça aktif ve Türkçe kursları ile rağbet görmekte
dir. Katar Üniversitesi’nde 200 den fazla öğrenci seçmeli Türkçe dersi almaktadır. 200 civarında kayıtlı öğrencisi olan Türk okulumuzun öğretmen, öğrenci ve velileriyle önemli bir Türk topluluğu oluşturmaktadırlar.
Ancak gel gör ki, bunların hiç birinin
Osmanlı Tarihi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
konusunda duydukları sorulara cevap veren ve çevrelerine tavsiye edecekleri
Arapça yazılmış bir kaynak
ları bulunmamaktadır.
Uluslararası ilişkiler, sadece dış politika yapanların tek başına yürüteceği bir şey değildir. Ülkenin geniş imkan ve kaynaklarına sahip diğer kesimlerin de onlara destek olması gerekmektedir. Bu konuda bugüne kadar sadece Türkiye’yi muhatap alan
Türk Tarih Kurumu
ve
Devlet Arşivleri
ne büyük sorumluluklar düşmektedir. Osmanlı sonrası ortaya çıkan devletlerin tarihinin Osmanlı kaynaklarına istinaden farklı dillerde yazma/yazdırma sorumluluklarını da hatırlayarak bu doğrultuda ciddi projeler üstlenmelidirler.
#Katar
#Doha
#Yunus Emre Enstitüsü
#Türk Tarih Kurumu
5 yıl önce
Türkiye- Katar ilişkileri ve tarih
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti