|
Türkiye’nin Afrika politikası ve Alman ve İngilizlerin merakı
2005 yılından beri
Türkiye, söylemi ve eylemi ile Afrika’da
bir hayli mesafe, kat etmiştir. Ancak bölgesel dengeler ve özellikle Türkiye’nin etrafında gelişip dikkatlerini dağıtan sorunlar yüzünden med-cezirler de yaşadığı görülmektedir. Afrika, iç politikada kullanılabilecek bir malzeme olmadığı için fazla gündeme girmemekte veya siyasetçilerin ilgisi dışında kaldığından derinlikli tartışmalara konu olmamaktadır.


Libya’da meydana gelen son gelişmeler, yeniden
Türkiye’nin Afrika politikaları
nının sorgulanmasına neden olmuştur. Ama bu sorgulama daha ziyade dışarıdan gelmiştir. Afrika konusunda uzmanlarımızın yetersizliği ve bu konuda çalışma yapanların azlığı, ilgisizliği de beraberinde getirmiştir.
Dış politikamızda kamuoyu ile yeterince paylaşım geleneği olmaması
da Türkiye’nin Afrika politikalarının çoğu kere insani yardım boyutunda kaldığı intibaını vermiştir.

Oysa meseleye dışarıdan bakanlar, bir hayli farklı düşünmektedir. Muhtemelen bizim göremediğimizi veya Türkiye’nin Afrika’da algılayamadığımız gücünü yabancılar bizden daha iyi tahlil etmektedir.

Fransızlar
, Afrika’da Türkiye’yi rakip konuma oturtup stratejilerini bunun üzerine bina ederken;
Almanlar
ve
İngilizler
, Türkiye’nin Afrika politikasını anlamak için can atmaktadır.
Son birkaç ay içinde, e-posta yoluyla yazıp soranların dışında; randevu alarak ziyaretime pek çok yabancı öğrenci, araştırmacı ve misyon temsilcileri gelmiştir. Kimi Alman, kimi İngiliz olsa da nerdeyse tamamı benzeri sorular sormuşlardır. Hemen hepsinin,
Türkiye’nin politikalarını bağımsız kaynaklar üzerinden anlama gayreti
olduğu kadar bu politikaların toplumsal yansımalarını da ölçmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Elbette sadece benimle değil, pek çok kişi ve kuruluşlar ile yaptıkları görüşmelerde, Türkiye’nin Afrika politikalarını çözümlemeye çalıştıkları ayan-beyan ortadadır.
Almanlar, Afrika’da Türkiye ile ortak olup olamayacakları; hangi konularda işbirliği yapacakları veya Türkiye üzerinden hangi Afrika ülkesinde varlık gösterebileceklerinin sondajını yapmaktadırlar. İngilizler, her zaman olduğu gibi daha ince bir politika güderek, uluslararası dengeler bakımından gelecekte Afrika’da kiminle potansiyel işbirliği yapabileceklerini veya kimin karşısında duracaklarını öğrenmek istemektedirler. Dahası, Afrika’da tarihi rekabet içinde oldukları Fransızlar ve
Çin, Hindistan gibi yeni aktörlere
karşı kimin karşısında duracakları ya da işbirliği yapacaklarının cevabını aramaktadırlar.
Mesela; bazı yabancı araştırmacıların Türkiye´nin Tunus ve Libya´ya yönelik söylem düzeyindeki hedeflerini, akademik çözümlemeler ile anlama gayretinin tesadüfi olmadığı, bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Aylar öncesinden
Türkiye´nin Libya’ya yönelik politikaları
nı sorgulamaları son haftalarda Libya’da yaşananlardan bağımsız değildir. Aslında bu sondajlarının amacı; açık kaynaklardan bile erişilmesi mümkün olan Afrika politikalarını sorgulamaktan ziyade,
Türkiye’nin muhtemel gelişmelerdeki muhtemel davranış biçimlerini analiz etmek
olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu sondaj ve sorgulamaların bir amacının da 2011’den bugüne gelinen noktada, yaşanan dönüşümü, kazanılan tecrübeyi anlamak; varsa Türkiye’nin politikalarındaki değişimi kavramaktır. Gelen yabancıların uzmanlara danışmasının veya akademik sorgulamaların bir boyutu da,
Türkiye’nin bölge politikalarının tarihi avantajlara ve duygusal normlara mı; yoksa reel politik yaklaşımlara mı dayandığını
anlamak olduğu gözlerden kaçmamaktadır.

Mesela bana akademik amaçla kullanılacağı belirtilip yöneltilen sorulardan bir tanesi şöyle idi: Türk politikacılarının Arap Baharı’na yönelik etik ve evrensel değerlere bağlı (normatif) söylemlerinin ardındaki hedefler nelerdir?

Dış politika ile ilgilenenler bu sorunun ardından şu sorgulamanın da geldiğini tahmin etmişlerdir: AK Parti’nin Arap Devrimlerine yönelik politikalarında, kendi kimliğinin/ideolojisinin (onlara göre:
muhafazakâr, demokrat, neo-Osmanlıcı, neo-İslamcı)
ve dış politika doktrininin
(sıfır sorun, yumuşak güç, kazan-kazan stratejisi, proaktif ve bağımsız dış politika, dünya beşten büyüktür)
etkisini nasıl tanımladığımızı da sormuşlardır. İngilizlerin dolaylı sorgulamalarına karşı ziyaretime gelen Almanların doğrudan Türkiye’nin 2005 sonrası Afrika politikalarının hangi zemine oturduğunu sormaları, iki ülkenin siyaset yapma biçimini göstermektedir. Gerçi Almanlar da dolaylı olarak Türkiye’nin Sahraltı Afrika politikalarını da anlama gayreti içinde oldukları gözlemlenmektedir.
Elbette benden ve başkalarından alınan cevapların resmi niteliği olmadığını onlar da bilmektedirler. Fakat Türkiye’nin devlet politikalarının akademiye ve topluma yansıyıp yansımadığını test edip sürdürülebilirliklerini ölçmeye çalıştıkları ortadadır. Nitekim kendilerinin Afrika’daki pozisyonlarını, muhtemel dayanışma veya rekabet kurallarını buna göre belirleyecekleri de aşikardır. Kuşkusuz sorular bunlardan ibaret değildir. Mülakatlarda benim verdiğim cevaplar da ayrı bir yazıyı gerektirmektedir. Ancak aklınıza gelen soruyu cevaplamak da görevimizdir.
Batılılar bu sorgulamaları yaparken, Türkiye’deki dış politika yapıcıları paydaşları ile aynı derecede görüşmekte midirler?

Buna “evet” cevabını vermek maalesef mümkün değildir. Oysa üniversitelerin, araştırma merkezlerinin, akademisyenlerin ve daha doğrusu geniş toplum kesimlerinin desteğini almadan kalıcı politikaların inşası ve sürdürülmesi de mümkün değildir. Bu kurumların dış politikamıza pratik öneriler verememesi, analizler yapamaması, yeterli tezlerin üretilmemesi da aslında tarafların birbirlerine “Fransız kalma” alışkanlığının bir sonucudur.

#Afrika
#Türkiye
#Politika
#Libya
#Tunus
5 yıl önce
Türkiye’nin Afrika politikası ve Alman ve İngilizlerin merakı
Çakma Fatih’lerin resmi geçidi!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir