|
Vatanperverlik yetmez
Dünyamız ve özellikle bölgemiz 2020 yılına büyük sıkıntılarla girdi. Son yüzyılın adeta bütün problemlerinin bütünleşerek bir yumak haline döndüğü 21. yüzyılın ilk çeyreğinin kolay tamamlanmayacağı da âşikâr.
Bölgemizi saran bu olumsuz tablo bir taraftan da normalleşmenin işaretlerini taşımaktadır
. 17. yüzyılı temsil eden Batı merkezli uluslararası sistem; 20. yüzyılın başında kendini yenileyerek yeni bir dünya düzeni kurmuştu. Maalesef coğrafyamız da adaletine ve medeniyet iddialarına kandığı o düzenin kurbanı oldu. Bölgemizde başlatılan savaşlar ve işgaller önce
klasik Doğu medeniyetlerinin son temsilcisi olan Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırdı
; ardından birçoğunun sınırları vehmî olan yeni devletler ortaya çıkardı.
Coğrafyamızın yüz yıl sonra yeniden büyük problemler ile karşı karşıya olması bu sistemin artık işlemediğini göstermektedir. Hemen herkes çözüm arayışına girmiştir. Son yüz yılın nimetlerinden istifade edenler,
statükonun devamından yana tavır
alırken; düzenin açtığı yaraları ve sürdürülebilirliğinin imkansızlığını görenler ise yeni yollar aramaktadır. Bu çekişme, 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna kadar devam edecek ve eninde-sonunda bölge lehinde yeni yapılanmalara imkan verecektir. Başka bir ifadeyle söylersek; bölgemiz, geleceği daha mutlu kılacak bir doğum sancısı içindedir.
Şu anda yaşanan savaşları, yıkımları , sahte kahramanlık gösterilerini, göçleri ve ölümleri meşrulaştırmak niyetinde değilim. Sadece dünyanın ve bölgemizin yeniden yapılanma sürecinde,
hem ülkeler ve hem de bireyler bazında herkesi sorumluluk almaya davet ediyorum.
İyi eğitim almış olmak, dil bilmek, bir siyasi idealin peşinde koşmak ve özellikle
vatanperver olmak yeni dünyanın kuruluşunda rol almak için yeterli değildir
. Bütün bunlara ilaveten, dünya şartlarına ve yeni gelişmelere göre pozisyon alabilmek, hızlı karar alıp uygulayabilmek ve
en önemlisi özgüven ve sorumluluk sahibi olmak
gerekmektedir.
Vatanperverlikleri tartışmasız olan İttihatçılar
ın en büyük hataları yukarıda bahsettiğim ilave yeterliliklerden yoksun olmalarıydı. Her biri ülkeleri için ölmeyi göze almış, ama yaşamanın ve yaşatmanın daha önemli olduğunu düşünememişlerdi. Nitekim
alamadıkları kararlar, imparatorluk ile birlikte onların da sonunu getirmiştir
.
Halid Ziya Uşaklıgil
’in “O gecenin hatıralarını hiçbir zaman unutmayacağım..” dediği ve en küçük ayrıntılarına kadar
Saray ve Ötesi
kitabında anlattığı şu sahneye bakın:

“Nihayet Sadrazam geldi, yalnız o değil. Vükeladan birkaçı da birer ikişer arkasından yetiştiler. Kimlerdi? Rıfat Paşa, Necmettin Molla, Halil Hayrı Beyler ve bir iki nazır daha..”

Ne anlatıyor dersiniz? Durun acele etmeyin, devamına bakalım..

Yukarıdaki heyet saraydaki toplantı odasında buluşurken; Mâbeyn Başkâtibi, yani Sultan’ın genel sekreteri Halid Ziya, dönemin
Sadrazamı İbrahim Hakkı Paşa
’yı sadeleştirdiğimiz şu ifadeleriyle tanımlayacaktı:

“Hakkı Paşa, resmi hayatını dolduran bütün sorunlar karşısında, her vakit iyimserdi. Karşılaştığı her zorluğa ‘Bunun da içinden çıkılır’ diyerek, neşesinden, kendine güvenden ayrılmayan bu adamı hiç bu halde görmemiştim. Sanki simsiyah kesilmişti, gözlüklerinin altında hiçbir sabit noktada duramayarak, etrafından yardım umarcasına dönen bakışları, derin bir endişeyle silinmiş gibiydi.”

Bilenler olayı tahmin etmiştir. Halid Ziya, saray hatıralarında, 28 Eylül 1911 gecesini anlatıyor. Bütün özgüvenini yitirerek adeta çökmüş olan koca Devlet-i Aliyye Sadrazamı, İtalya’nın verdiği 24 saatlik bir ültimatom ile
Trablusgarp’ın kendilerine terk edilmesi
talebinin dehşetini yaşıyordu.

Aslında Osmanlı Devleti ilk defa bir ültimatom ile karşılaşmıyordu. Bir sadrazam ilk defa bir savaş haberi almıyordu. Asıl sorun, Mülkiye mezunu, mükemmel Fransızca bilen ve devletlerarası hukuk uzmanı olduğu için önce II. Abdülhamid’in muteber adamı; İttihatçılar döneminin de Roma sefiri olan birinin, İtalya’nın bu girişimini fark etmemesindeydi. İtalyanlara güvenmesi ve onların böyle bir çılgınlığa başvuracaklarına inanmamasıydı. Daha da vahimi, ültimatomun, dost bildiği İstanbul’daki Roma elçisi ile briç oynarken kendisine ulaştırılarak gafil avlanmasıydı.

Hikâyenin gerisi eski yazılarımda ve tarih kitaplarında geniş bir şekilde yer almıştır. Bu yüksek vatanperverliğine rağmen,
İtalya’ya daha doğrusu Batı aklına güvenmesi, Osmanlı Devleti’ni koca bir kıtadan silmiştir
. Bununla kalmamış siyasi yapısını altüst etmiş, Meclis feshedilerek yeniden seçimlere gidilmiş, ancak uzun yıllar boyunca bir daha çok partili söyleme dönülememiştir.
İbrahim Hakkı Paşa, “
Vaktiyle benim durumuma düşen sadrazamın boynu vurulurdu
” diyerek istifa ederken; kendisi hakkındaki tarihi hükmü yine kendisi vermiştir.
Bugün
TBMM Libya için tarihi bir karar alacaktır
. Ülkesini sevenlere sesleniyorum. Vatanperverlik yetmez, sorumluluk da almak gerekmektedir. Yoksa, siz vermezseniz bile tarih sizin hükmünüzü verecektir.
#Osmanlı Devleti
#Halid Ziya Uşaklıgil
#İtalya
#TBMM
4 yıl önce
Vatanperverlik yetmez
Fars emperyalizmi ve Şiî yayılmacılığı-3
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim