|

Hanım Ağa benim kadınım

70'lerin cici kızı bugünün hanımağası Selda Alkor. Siyah beyaz filmlerin uzun boylu prensesi, 1984 yılından bu yana dizi dünyasında boy gösterdi. Başarıyla canlandırdığı karakter rolleriyle ve güçlü kadın imajıyla kalıcı bir yanı olduğunu kanıtladı. Ama o bana göre bütün bu özelliklerinin dışında mahmur bakışlı, gülerken ağlayan, hüznü nereden aldığını hiç bilemediğiniz bir oyuncu. İşte Selda Alkor'un film gibi hayatından bir demet fotoğraf...

Büşra Sönmezışık
00:00 - 7/12/2008 Pazar
Güncelleme: 22:14 - 6/12/2008 Cumartesi
Yeni Şafak
Hanım Ağa benim kadınım
Hanım Ağa benim kadınım

Hayatındaki kodlarını çözmeye, çocukluğunu yaşayamadığı çocukluğundan, büyüdüğü topraktan ve aile sınırından başlayarak yol açmak daha doğru olur. İlk perdeyi gururla ve özlemle polis çocuğuyum diyerek aralıyor. İstanbul işgal altında iken azılı bir katili öldürerek polis tarihe geçen Çerkes bir baba'nın kızı Selda Alkor. Annesi Meliha Hanım ise Gürcü asıllı. Memuriyet bu ya tayin çıkınca Alkor çifti iki çocuğunuda yanlarına alarak Konya'da ahşap bir ev kiralamışlar. Meliha Hanım geldikleri ilk günün gecesinde rüyasında; gece vakti kapının açıldığını ve içeriye uzun boylu yeşil cübbeli birinin girdiğini görmüş. Uyanınca çok heyecanlanmış ve ertesi sabah ev sahiplerine anlatmış rüyasını. Ev sahibesi; “Kızım sen Mevlana'yı görmüşsün hemen ziyaretine gidip bir adak dile çünkü sana bir iyiliği dokunacak” demiş… Ama taşınma telaşı, ev işi derken bir türlü gidememiş ziyaretine. Yine bir gece Mevlana'nın türbesini görmüş rüyasında. Uyanınca bir ürperti hissetmiş ve hemen gitmiş, dualar etmiş türbesinin başında. Çok geçmeden hiç düşünmediği bir zamanda bir çocuğunun daha olacağını öğrenmiş. “Yetişkin oğlum ve kızım var, otuzaltı yaşındayım ben yeniden çocuk sahibi olamam” desede istemiş bir kere. Aylar sonra Meliha Hanımın sancıları tutunca ebe aramışlar ama bulamamışlar sonra sinemada film seyreden ebeyi kaldırıp getirmişler. İşte 1945 yılında Selda Alkor'un sinema hayatı sinemadan kaldırıp getirilen ebeyle başlamış….

Gelenektir herkesin göbeği bir yere gömülür, küçük Selda'nın göbeğinide çalışkan bir talebe olsun diye evin karşısındaki okulun bahçesine gömerler. Bu sebeplemidir bilinmez ama ilkokul hayatı oldukça başarılı geçer. Üç yaşlarındayken babasının tayin olması üzerine Manisa'ya yerleşirler ve göçebe geçen memuriyet hayatı emekli olmasıyla burada noktalanır. Belki de geleceğin önemli bir halkası '23 Nisan Çiçekleri' adındaki bir okul temsilde çiçekci kızı oynamasıdır. Yıllar sonra ise Türkiye Selda Alkor'u 'Çiçekçi Kız' filmiyle tanıyacaktır.


27 MAYIS'LA GELEN ÖLÜM

Takvimler 27 Mayıs 1960 tarıhini gösterdiğinde Alkor ailesinin üzerine beklenmedik bir gölge düşer. Halk Partili ve İsmet Paşacı ailede, yaşanan ihtilal sonrasında bir bayram sevinci yaşanır. Ama bu sevinç uzun sürmez. Taki Meliha Hanım'a birinin çıkıp “Birkaç serseri subayın yaptığı şeyden mi seviniyorsun ne olmuş ki” lafı üzerine “Siz Türk subayına nasıl serseri dersiniz”? deyinceye kadar. Yüksek tansiyon hastası olan Meliha Hanım, bu münakaşadan sonra tansiyonu yükselir ve beyin kanamasından 52 yaşında yaşamını yititir. Böylelikle 27 Mayıs'ın aile üzerindeki darbesi yalnızca siyasi olmakla kalmaz evlerinde yıkıcı bir faciaya dönüştürür. Önce babasını kaybeden Selda ardından annesinin ölümüyle iyice sarsılır. Henüz 15 yaşındayken gelen peşpeşe ölümler çocukluğunu bırakıp yetişkinliğe geçişinde etkili olmuş…. “İnsan nasıl çocuk olmaz o zaman daha iyi anladım. Ancak ölüm gibi çok ağır korku karşısında büyüyorsunuz ister istemez”.

Bu olaydan sonra okumak için istanbula gelir. Niyeti Akademide resim okumaktır ama birden kendini artist olarak bulur. Bir arkadaşının tavsiyesi üzerine fotoğrafını SES dergisine gönderir.(1965) Oysaki aklında hiçbir zaman artist olmak yoktur ve özendiği bir dünya da değildir. Kazandığı haberi geldiğinde sevinir ama işin ciddiye binmesiyle korkar da. Sonrasında SES Dergisi'nin müdürü Çetin Emeç'le görüşmeye gider ve ona şöyle der; “ Bu benim tanımadığım bir dünya ve aile yapıma aykırı. Tesadüfen bir resim gönderdim ve kazandım ama çok korkuyorum” der. Emeç bu konuşmadan etkilenmiş olacak ki ona ”Bu düşünce yapısındaki genç kızlara ihtiyaç vardır burada olmanız gerekir” diyerek çarçabuk ikna eder. Peki bugün yine aynı noktada duruyormuydu Selda Alkor? Bunu sözlerinde kuşku bırakmayacak şekilde cevaplıyor ve şöyle diyor; “İyikide beni ikna etmiş iyikide oyuncu olabilmişim. ”1967 yıllarında yani Türk Sineması'nın çehresinin değiştiği dönemde Selda Alkor kısa bir süreliğine sahneye ç¦kar ve Folk müziği ile aranjman söyler. Hatta Birkaç kez y¦l¦n en başar¦l¦ sanatç¦s¦ seçilir.


EVLENDİKTEN SONRA FİLM TEKLİFİ GELMEDİ

Türk sinemasının uzun boylu, mahmur bakışlı prensesi, 'Cumartesi Senin Pazar Benim' filmiyle beyaz perdenin arenasında boy göstermiştir. Yılda 15 film yapan Selda Alkor bunların bir çoğunun ticari film olmasından biraz yakınır gibi buruk, çünkü Türk sinemasının “özel flimleri” kadrajından dört yapraklı goncalarının dışında kalmış. O bu durumu şöyle ifade ediyor; “Yaptığım filmlerin çoğu ticariydi. Daha özel filmleri alamazdım çünkü başkalarının parselindeydi ve o parselin içinde olabilmek için parsel sahiplerinin çok güçlü yakınları olması gerekiyor. Benim öyle bir yakınım olmadığı için o tür rollerde yer alamadım. Açık konuşmak gerekirse Memduh (Ün) Bey ile Fatma (Girik) ilişkisini düşündüğünüzde yıllarca bir aradaydılar. Senaryosunu herşeyi hazırlıyor onu Fatma'ya değil de bana oynatamazdı. Ama kendimle iftihar ediyorum bütün bu olayların içerisinde bir yol bulup Selda Alkor ismini bugünlere getirdiğim için.”

1972 yılında Milli Basketbolcu olarak bilinen aslen Makina Yüksek Mühendisi olan Cihat İlkbaşaran ile evlenir. Bu evlilik süresi içinde sinemaya ara verir. Ama sonrasında bir daha sinemaya tekrar dönüş yapamamış Alkor. Bunun sebebini ise şöyle açıklıyor; “Sadece evlendim ve evlilik hayatına adapte olmak adına biraz mesafede kaldım. Ama evlendikten sonra “gitti Selda elimizden” gibi oldu ve film teklifi gelmedi”.diyor. Bu durum bir süre sonra dizi projelerini getirir ve “Kartallar Yüksek Uçar” dizisindeki hanım ağa karakteriyle oyunculuğu yeniden canlanır.(1984) Bu sinema hayatında önemli bir noktadır çünkü böylelikle prenses rollerinden karakter rollerine yumuşak bir geçiş yapmış olur.


DUYGU….

Yüzünün bir tarafı ağlıyor diğer tarafı gülüyor, gözünün bir tarafı parlıyor diğer tarafı hüzünlü... Zamanla çehresine yerleşen bu hüznü sorduğunuzda verebileceği kesin bir cevabı yok Selda Alkor'un. Bir Çin Atasözü şöyle der “Baz¦ y¦k¦l¦şlar, daha parlak kalk¦şlar¦n teşvikçisidir”. Selda Alkor'un hayatındaki yıkımlar başarıya giden yolun hemde çehresinde oluşan duygu haritasının tanımı belkide. Genç yaşında ölümün sesizliğiyle yaşamış ilk örselenmeyi,. Arkasında bıraktığı çocukluğunu kaldığı yerden sinema ile takas eder gibi yaşamış. Yılları peşine takarak yıllanan ruhunu ve kendini bilmecesinin vakıflığını, mimiklerinden, kurduğu cesaretli cümlelerinden, jestlerinden görmek mümkün. Annesi ve babasının sevgi dolu şemsiyesi altında geçen kısacık zamanın bütün hayatına dağıtmak zorunda kalmış. Hayatına giren ölüm gerçeğini ve yaşadığı acıyı zamanla kendine kurduğu geniş açılı mutlu dünya ile eritsede gözlerinin ışıtlısına yerleşen hüzünü farkediyorsunuz. Ama tüm bunlara rağmen gücünü yitirmiş ve ezilmiş bir kadın görmeniz mümkün değil.

Yaradılış gereği birazda kendine yaptığı telkinlerden ve yaşadığı onca üzücü olayların altından kalkabildiğinden olsa gerek vakur, sağlam bir kadın. Ama zaman ilerleyip güveni artmaya başlayınca açığa çıkan manzara görünenin ardında oldukça duygusal biri olması. Bu görünüş onun siperleri mi yoksa yaşadığı kayıpların olgunluğu mu cevabı olmayan bir soru olsada çocukluğunu yaşayamamış bir çocuk, büyüdüğünde de gördüklerine ne son derece mutlu ne de fazlasıyla mutsuz olur. Ve belki de hayatındaki bu denge şuursuzca, kendiliğinden gelişmiş. Kartallar Yüksekten Uçar'ın Hanım Ağa'sı, Asmalı Konak'ın Sümbül Hanım'ı 38 yıllık sinema oyuncusu Selda Alkor dinamikliğinden ve azminden hiçbirşey kaybetmediğini kanıtlıyor.





15 yıl önce