|

BDP: Siyasi aktör mü, siyasi provokatör mü?

Siyasi aktör olarak yok sayılan BDP sesini ancak siyasi provokatör olarak duyurabiliyor. Genel kamuoyu 'BDP'liler bugün ne söylediler?' diye sormuyor. 'Acaba bugün ne tür eylemleri provoke ettiler?' diye merak ediyor.

Cemal Fedayi
00:00 - 5/11/2012 Pazartesi
Güncelleme: 23:04 - 4/11/2012 Pazar
Yeni Şafak
BDP: Siyasi aktör mü, siyasi provokatör mü?
BDP: Siyasi aktör mü, siyasi provokatör mü?

Yakın bir zaman önce BDP'nin kurultayı yapıldı. Fakat hiç kimse bu kurultaya kulak kabartmadı. Kimse ciddiye almadı. Hem içerisi hem dışarısı kurultayla ilgilenmedi. Birkaç görevli muhabir dışında kimse konuşulanları dinlemedi. AK Parti kurultayına gelen Barzani bu kurultaya gelmedi. Çünkü Barzani 'artık silahlı mücadele devri bitti' mesajıyla son sözünü söylemişti...

BDP'liler kafalarını iki ellerinin arasına alıp düşünmeli: Neden kimse bizi ciddiye almıyor? Ciddiye alınmıyorlar, çünkü kendilerine ait bir iradeleri yok. Daha da önemlisi kendilerine ait bir siyasetleri yok. BDP, kendiliğinden hareket eden, kendi iradesi olan bir siyasi varlık değil. Eskiler zatü'l-hareket derlerdi; yani kendiliğinden hareket eden varlık. Yani oto-mobil. İşte BDP kendi iradesiyle, kendi başına hareket eden bir siyasi aktör değil. Böyle olduğu için de Kürt sorunuyla ilgilenenler kulaklarını Kandil'e, İmralı'ya, Erbil'e kabartıyorlar ve fakat hiç kimse BDP'ye kulak kabartmıyor.

BDP SİYASETTEN DE HALKTAN DA KAÇIYOR

Siyasi aktör olarak yok sayılan BDP sesini ancak siyasi provokatör olarak duyurabiliyor. Genel kamuoyu 'BDP'liler bugün ne söylediler?' diye sormuyor. 'Acaba bugün ne tür eylemleri provoke ettiler?' diye merak ediyor. Siyasi aktör olarak ciddiye alınmayan BDP'liler siyasi provokatör olarak sadece genel kamuoyunun değil terörden sorumlu bürokrasinin de ilgisine mazhar oluyorlar. BDP'nin kamuoyundaki imajı artık iyice netleşti: Terör örgütünün siyasi uzantısı. Bu imajdan herhalde BDP'li siyasetçiler de rahatsız oluyorlardır. Çünkü ellerini kollarını sallayarak Kızılay'da yürüyemiyorlar; bir lokantaya oturup yemek yiyemiyorlar... Kendi seçim bölgeleri dışında köşe bucak halktan kaçıyorlar... Bu kaçış nereye kadar sürecek?

Halktan kaçan BDP son olarak zindanı provoke etti. Buradan ürettiği gerilimi sokağa yansıttı. Politik aktiviteleri toptan bırakıp provokatif aktivitelere bel bağladı. Fakat artık Kürt kamuoyunda da itibarları kalmadı. Bütün itibarları ve bütün retorikleri sıradan bir Kürt vatandaşın sıradan bir sorusu ile yerle bir oldu. Oğlu BDP-PKK'nın kışkırtmasıyla açlık grevine başlayan bir baba şu basit soruyu sordu: Neden BDP'liler de açlık grevi yapmıyor? Neden Öcalan greve katılmıyor? Öyle ya, her bir alanda öncülük yapanlar bu alanda niye öncülük yapmıyorlar? Canlı yayında bu tür sorulara muhatap olan BDP'li vekiller 'Yer yarılsa da içine girseydik' vaziyetine düştüler...

BDP'nin bu kışkırtıcı ve kavgacı yöntemi etki-tepki bağlamında gerilimi daha da tırmandırıyor? BDP'nin sokağa döktüğü gençlerin karşısına, karşıt odakların sokağa döktüğü gençler dikiliyor. Kavga derinleşiyor. Daha da kötüsü kavga sosyalleşiyor. Toplumun tüm katmanlarına sirayet ediyor? BDP bu vebalin altından kalkamaz. Tarih önünde de güncel önünde de mahkûm olmaktan kurtulamaz...

BDP'nin bu kavga üslubu ve 'daha da radikalleşiriz' tehdidi, samimi bir açılım peşinde olan AK Parti'yi de gittikçe sertleşmek zorunda bırakıyor. Açılımı ve dolaylı görüşmeleri baltalıyor. Genel kamuoyu, AK Parti'yi daha da sertleşmeye zorluyor. Önemli seçimlerin arifesinde olan bir konjonktürde AK Parti'nin daha da sertleşmesinin tek sorumlusu BDP ve BDP'yi bir kaldıraç olarak kullanan odaklar olacaktır.

AK Parti, BDP'nin bütün kışkırtıcılığına ve tahrikine karşın iktidar partisi olmanın yüklediği sorumluğu düşünerek son tahlilde soğukkanlılığını yitirmemelidir. Sırtında yumurta küfesi taşıyan BDP değil AK Parti'dir. AK Parti son kurultayında ilan ettiği 62 maddelik vaatlerini ısrarla ve inatla hayata geçirmenin yollarını aramalıdır. Birilerinin bütün sabote girişimlerine rağmen girdiği yoldan geri dönmemelidir.

Kürt meselesi 100 yıllık bir meseledir. 100 yıllık meselenin 10 yıllık AK Parti döneminde çözülmesini beklemek haksızlık olur. Yine de AK Parti 80 yılda atılamayan adımları atmıştır. Anadilde eğitim talebi hariç bütün taleplere olumlu karşılıklar vermiş ve bunun siyasi karşılığını da almıştır. Kürt bölgesinde bile AK Parti BDP'den fazla oy almıştır. AK Parti, BDP'nin kışkırtmalarına sertleşmeyle cevap vermezse, 'efendiliğini' muhafaza ederse, Kürt bölgesindeki oy oranını azaltmaz, artırır.

Kürt meselesinin çözümünde BDP'den ve MHP'den bir katkı beklemek, imkansızı istemek gibi bir şeydir. Son tahlilde bu meseleyi çözecek iki önemli parti AK Parti ve CHP'dir. Fakat CHP'den bu konuda sonuç getirici bir eylem göremedik. AK Parti'yle başlatılan görüşmeler akim kaldı. Kılıçdaroğlu'nun 'siyasi hayatıma mal olsa da...' sözünden öte bir gelişme olmadı. Bu söz içi boş bir sözdür. Somut öneriler getirmek yerine böyle bir cümle kurmak herhalde daha kolay geliyor CHP'ye... Kılıçdaroğlu, Baydemir'le yaptığı son görüşmede de yine bu sözünü tekrarlamakla yetindi. Dilinin ucuyla 'açlık grevleri bitsin' dedi. Daha ötesi? Daha ötesi yok...

CHP ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI

Hâlbuki BDP'nin hitap ettiği tabana en yakın parti CHP'dir. Bugünkü BDP'lilerin ağabeyleri, babaları 70'li yıllarda CHP çatısı altında siyaset yapıyorlardı. Bunun en yakın örneği Ahmet Türk'tür. Sekülerleşmiş ve solculaşmış Kürt seçmen, CHP'ye oy veriyordu. Kürt bölgesinde AP değil CHP önde gidiyordu. Diyarbakır belediyesini CHP alıyordu... BDP'nin öncülü partiyi 1991'te Meclis'e taşıyan da SHP idi. Yani CHP gerçekten isterse ve kararlı bir politika izlerse seküler Kürt seçmeniyle yeniden irtibat kurabilir. Kanaat önderlerini BDP'den koparıp CHP çatısı altında toplayabilir. Fakat bunun için öncelikle kendi evinin içini süpürmelidir. Kürt sorunu konusunda barışçıl yol öneren Hüseyin Aygün'e bile yeterince sahip çıkamayan; Sezgin Tanrıkulu'nu İstanbul'a nakleden bir CHP'nin ciddiyeti her zaman sorgulanacaktır. CHP samimi ve ciddi olduğuna seçmeni ikna ederse Hakkari'de miting yapmanın ötesine geçip Hakkari'den oy almayı da başarır. CHP'nin Kürt sorununa dâhil olması Kürt siyasetinin legalize ve normalize olmasını temin edecektir.

Hasılı, hem BDP hem CHP siyaseti bırakıp sokağı esas alıyor. Bu kavgaya, (ucundan kıyısından zaten bulaşmış olan) MHP de karışırsa, kıyametin kopması yakın demektir... Ben, az çok siyasi tarihten ders aldıklarına inandığım CHP ve MHP'nin son anda daha makul ve daha siyasi bir noktaya geleceklerini düşünüyorum. Kıyameti zorlayanlar son virajı alamayacaklar...

* Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi

11 yıl önce