|

BDP''nin temel açmazı siyasi muhataplık

Mazhar Dağlı
00:00 - 23/10/2012 Salı
Güncelleme: 21:57 - 22/10/2012 Pazartesi
Yeni Şafak
BDP''nin temel açmazı siyasi muhataplık
BDP''nin temel açmazı siyasi muhataplık

BDP, AK Parti ve Cumhurbaşkanı ile sadece ''dokunulmazlıklar'' konusunda yaptığı görüşmelere daha sonra Kürt meselesi ve muhataplık konusunu da dahil ettiğini açıklayınca kamuoyunda daha önceki gibi bir görüşme süreci mi başlıyor diye bir merak uyandı doğal olarak.

Evvela şunu vurgulamak gerekir ki BDP; hukuk içinde kalmayı hem bir zül olarak görmekte hem de zorda kaldığında adaletin kendisini kurtarmasını istemektedir. Devletin varlığına ve güvenlik güçlerine karşı fiili olarak bir saldırı içinde bulunan kişilerle sarmaş dolaş olmayı sanırım hiçbir hukuk sistemi masum görmez ve kabul etmez. Kişisel olarak o karede yer alan vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını onaylamam ama dokunulmazlıkları bittiği gün de hukukun yakalarına yapışması gerekir.

BDP MAĞDURİYET PEŞİNDE

İkincisi de şudur, BDP bir yandan hukuk dışı fiilleri yapmakta diğer yandan hukukun yaptırımlarından bir mağduriyet oluşturmak istemektedir. Dokunulmazlık konusu da esasında bu amaç için ilerde kullanılabilecek olan stratejinin bir parçası olarak gündeme getirilmiştir. Yoksa insanın hayatının bir anlamının olmadığı bir ideolojinin kutsallaştırıldığı bir çevrede dokunulmazlık konusu sanırım bahse dahi konu edilemeyecek kadar basit kalır. Tıpkı örgütün talimatı ile cezaevlerinde ölüm orucuna mahkum edilen garibanlar gibi. Hem bunların ölümü üzerinden bir mistisizm yürütecekler hem de mağduriyet üzerinden propaganda.

Peki bütün bunlar BDP çevrelerine asıl hedefleri olan ''muhataplık'' konusunda bir imkan tanıyabilir mi? Ya da şöyle soralım, ölüm oruçları üzerinden, insanları ölüme sürükleyen ideolojik kurgunun propagandası ile oluşturulan atmosferin nazikliği üzerinden, ülkede oluşan çözüm odaklı siyasi iradenin iyi niyeti üzerinden bu yapıya bir imkan tanınabilir mi?

Sanırım bu sorulara evet demek artık çok zor. Çünkü bu konuda verilen bütün kredileri tüketmiş bir yapı var karşımızda ve üstelik bu durumu da fark etmeyecek kadar da dünyadan bihaber. Siyasi alanda kalma isteğinin yoğunlaştığı her dönemde hukuk ve siyaset dışı bir eylemin, söylemin ya da duruşun özellikle sergilenmiş olduğunu görüyoruz. Ne zaman ki Sayın Başbakan siyasetle müzakere dedi, BDP teröristlerle kucaklaştı. Ne zaman ki Başbakan MİT gerekirse gider görüşür dedi, örgüt açlık grevleri başlattı. Ne zaman ki siyaset askeri vesayeti bertaraf edecekti PKK terörü yoğunlaştırdı vs. vs.

SİYASETİ KİM YAPACAK?

Eğer bu güne kadar hem toplumun hem de iktidarın görmek istediği ''asgari siyasi koşulların içinde kalmayı'' kabul eden bir tavır içinde olunsaydı her şeye razı olabilecek bir kamuoyunun var olduğu rahatlıkla söylenebilir. Türkiye, akan kanın durması için her türlü acı ilacı içmeye hazır olduğunu çok açık bir şekilde göstermiş ve hatta büyük riskler alınarak ve yutkunarak bu konuyla ilgili olabilecek pek çok adım da atmıştır. Tabii ki birilerine kimse cebinden bir ayrıcalık vermiyor, ya da bir lütufta da bulunmuyor. Ama bugün yaşayanların sorumlu olmadıkları zamanlardan kalma bir psikolojiyle oluşmuş bir dünya yargılar ve önyargılar var. Bunlara rağmen bu alanda adım atmaktan vazgeçmeyen bir irade var. Eğer gerçekten bir çözüm isteniyorsa bunun cesaretlendirilmesi gerekmez miydi? Ama aksine örgüt ve bileşenleri, hem Oslo''da masayı dağıttılar hem de bu görüşmeleri İsrail ile işbirliği içinde kendi sitelerinden yayınlayarak hükümeti zorda bırakmak istediler.

Sanırım burada söylenmesi gereken söz belki nezaketsiz olacak ama başka türlü nasıl ifade edilir bilemiyorum, ''hangi yüzle'' bunu tekrar istiyorsunuz? Hiçbir değer ekseninde kalmayı kabul etmeyen bir tutum içinde kalarak sadece sahip olunan silahın gücü ile kendisine rota belirleyenler karşılarında sivil bir muhatap bulamayacaklardır. Aynı atmosfer devam ettiği sürece de bir daha asla bulamayacaklar.

AÇLIK GREVİ KİMİN İRADESİ

Bir muhataplık durumunun oluşması için değil, oluşmaması için çabalayıp sonra da bunun üzerinden kendisine var oluşsal referanslar arayan birisinin aktif bir aktör olması mümkün değildir. Ancak konu mankeni olabilir.

Bugüne kadar ölüme attıklarının hesabını kimse sormadığı için ölümler üzerinden rahatlıkla siyaset üreten bir yapı var karşımızda. Kaç kişiyi sebepsiz yere ''taş altı'' ettiklerini sorabilen kaç kişi var?

Cezaevlerinde örgütün talimatı ile açlık üzerinden ''ölüme mahkum'' edilenlerin ''iradesinden'' rahatlıkla bahsedebilen bir pişkinliğin muhatap alınacağını sanmam artık. Kürtleri ölüme göndererek kendi çıkarlarını egemen kılmak isteyenler Kürtler adına muhatap alınabilirler mi?

Ben bu konuda hiç iyimser değilim. Örgüt ve bileşenleri bu tavırlar içinde kaldıkları sürece bir daha muhatap asla alınmayacaklardır. Eğer bu konuda bir masa kurulacaksa, ki bence de kurulması gerekir, bu masanın etrafında kimlerin olacağını belirleyecek olan ''silah'' değil ''hak ve adalettir''. PKK ve bileşenlerini elindeki silah üzerinden bir taraf haline getirip masaya oturtmak isteyen çevreler her eli silahlı yapıyı bir hak alanı olarak görmekte ve gösterilmesine de neden olmaktadırlar. Silah ile hukuku ontolojik bir akrabalık içinde görenlerin elinde nihai noktada sadece silah kalır. Toplum tarihi bunun istisnasına hiç şahit olmadı.

Keza tarih bize sırf elinde silah olduğu için uzlaşma masasına oturtulanların müzakeresinden adil ve özgürlükçü bir projenin çıkmadığını da göstermiştir. Hükümetin, yani Türkiye kamuoyunun mezkur ''müzakere'' için örgütten silah bırakmayı istemesini ''tasfiye'' olarak lanse edenler esasında bu konuda ki statülerinin değişmesini istemeyenlerdir, kandan vazgeçme niyetlerine sahip olmamalarındandır.

SİLAHIN GÜCÜYLE MUHATAPLIK

Kuşkusuz bu konuda bir masa kurulması gerektiği söylenebilir. Ve doğaldır ki kurulan masada taraflar da olmalıdır. Bu masanın taraflarından birisinin de PKK olması gerektiğini talep edenler, bunu hangi gerekçe ile olması gerektiğini de söylemelidirler. Haklı olduğu için mi yoksa elinde silah olduğu için mi?

Eğer adil bir gelecek kurulmak isteniyorsa, bütün toplumsal bileşenler için ortak paydalar üzerinden bir politik proje üretilecekse bunun ''güç'' ile değil, ''hak ve ahlak'' ile olması gerekir ki bir daha benzer zulümler yaşanmasın.

Uzun bir süre kamuoyunda var olan iyi niyetin doğru bir biçimde okunmadığı ve başka türlü bir okumaya özellikle tâbi tutulduğu gerçeğini fark eden devlet aklı bir daha ne eskisi gibi bir ''müzakere'' ne de eskisi gibi sorunlu bir mücadele yönteminin içinde olur. BDP bu gerçeği fark etmemiş olacak ki ''dokunulmazlık'' konulu görüşmelerden bir müzakere tartışması kotarmak istemektedir. Çok geç artık…

* Prof. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
12 yıl önce