|

'Sivil toplum' ne kadar sivil?

Dünyada sivil toplum kuruluşu olmanın üç kriteri vardır. Bunlar, 'sorun odaklı' olma, 'şiddet içermeyen eylemlilik' ve 'devlet-dışı' yapılar olmasıdır. Türkiye'de bu kriterleri sağlayan kurum sayısı ne yazık ki sınırlı

Cenap Çakmak
00:00 - 12/06/2007 Salı
Güncelleme: 00:45 - 12/06/2007 Salı
Yeni Şafak
'Sivil toplum' ne kadar sivil?
'Sivil toplum' ne kadar sivil?

Genelkurmay'ın teröre karşı kitlesel tepki istediği bildirisi anında karşılık gördü. Çağrıdan vazife çıkaran bazı “sivil” örgütler terörü lanetleyen etkinlikler düzenleyeceklerini duyurdu. Gerek en üst düzey askeri otorite olan Genelkurmay'ın böyle bir çağrıda bulunması gerekse de kendini sivil gören örgütlerin teröre tepkilerini açık bir şekilde ortaya koymasının herhangi bir sakıncası yok. Genelkurmay'ın isteği ya da teröre sivil tepki meşruiyet açısından tartışmalı değil. Ancak “sivil” örgütlerin Genelkurmay açıklamasından sonra harekete geçmeleri, ilgili aktörlerin sivilliklerinin sorgulanması için yeterli bir neden.

SİVİL TOPLUM TEORİSİ

Sivil toplum konusunda bugüne kadar yapılmış teorik yaklaşımlar ve ampirik alan çalışmaları “sivil toplum”a ait alanın sınırları, hangi örgütlerin sivil toplum tanımına uygun olduğu ve sivil toplum faaliyetlerinin ne olması gerektiğine dair kesin bir çerçeve henüz ortaya koyamadı. Büyük ölçüde bu belirsizlik nedeni ile birçok örgüt kendini sivil toplumun temsilcisi olarak görebilmektedir. Kavramsal ve teorik çerçevenin belirsizliğine hukuksal zeminin olmayışı da eklenince sivil toplum konusundaki karmaşa daha da artıyor. Sonuç olarak bugün ne belirli bir sivil toplum örgütü tanımından ne de bu örgütleri hukuki bir çerçeveye oturtan genel kabul gören uluslararası bir sözleşmeden söz edebiliyoruz.

Bu nedenle sivil toplum örgütlerinin faaliyet alanları ve hukuki altyapısını belirlemede çoğu kere ulusal mevzuatlar kullanılıyor. Örneğin ülkemizde sivil toplum örgütü şeklinde bir hukuki kategori bulunmazken vakıf ya da dernek türü örgütlenmeler sivil toplum kategorisinde değerlendiriliyor. Ancak bu ayrımın eksik olduğu açıktır; zira dernek olduğu halde evrensel ölçütlere göre sivil toplum temsilcisi olarak kabul edilmesi mümkün olmayan örgütlenmeler olabileceği gibi vakıf ya da dernek başlığı taşımayan ancak yine aynı ölçütlere göre sivil toplum örgütü sayılması gereken topluluklar da göz ardı edilebilmektedir.

STK OLMANIN KOŞULLARI

Uluslar arası literatür sivil toplum alanında yeterli değilse de belli başlı ve herkesçe kabul edilebilir bazı prensipler ortaya koymuştur. Bir örgütlenme biçiminin “sivil toplum” örgütlenmesi olarak adlandırılmasının asgari koşullarını belirleyen bu ilkeler tanım sorununa kısmi bir çözüm getirmektedir.

Buna göre bir topluluk ya da girişimin sivil toplum örgütlenmesi olarak görülmesinin ilk ve temel şartı bu örgütlenmenin normatif bir yanının olmasıdır. Diğer bir ifadeyle, söz konusu örgütlenme ahlaki açıdan bir sorun alanında faaliyet gösteriyor olmalıdır. Bu çerçevede verilebilecek en genel ve geçerli örnekler insan hakları ve çevre sorunlarıdır. Ancak pratikte ahlaki açıdan neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirlemek her zaman kolay değildir. Örneğin etik olarak oldukça tartışmalı olan kürtaj konusunda muhafazakâr sivil toplum örgütleri aile mefhumuna zarar verdiği gerekçesi ile kürtaja karşı çıkarken daha liberal örgütler konuyu kadın hakları bağlamında değerlendirmeyi ve kürtajı bir hak olarak desteklemeyi tercih edebilmektedir. Ancak bu karışıklığa rağmen bir sivil toplum örgütünün örneğin nükleer silahlanmayı, demokrasi karşıtlığını ya da daha fazla üretim için daha çok ağaç kesilmesini teşvik ettiğini düşünmek söz konusu olamaz; ya da tersinden bakarsak, böyle bir gündemi olan bir örgütlenmeyi sivil toplum kategorisinde değerlendirmek mümkün değildir.

İkinci önemli şart ise ilgili örgütün hiçbir şekilde şiddet eylemlerine başvurmaması ve hatta ne olursa olsun şiddet kullanımını açık bir şekilde reddetmesidir. Bir örgütün sivil toplum örgütü mü terör örgütü mü olduğunu belirlemede kullanılan en temel ölçüt budur.

Üçüncüsü ise siyaset dışılıktır. Ancak bu, ilgili örgütün siyasi taleplerinin olmaması gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Bir örgütün sivil toplum kapsamında değerlendirilebilmesi için bu örgütün devlet kurumları -siyasi partiler de dâhil-bir bağının olmaması şarttır. Bu kriter sivil toplum tanımında öncelikli öneme sahiptir. Bu nedenledir ki çoğu kere sivil toplum örgütü yerine, örgütün siyaset ve devlet dışı niteliğini vurgulamak üzere hükümet-dışı örgüt (non-governmental organization) kavramı kullanılır. Kavramın Türkçe karşılığı olarak yaygın bir şekilde kullanılan “hükümet-dışı örgüt” eksik -ve aslında yanıltıcı- ise de sivil toplum örgütünün en önemli niteliği hakkında bir ipucu da vermektedir.

Devlet dışılığın bir sivil toplum örgütü için önemli olmasının en önemli nedeni örgütün ancak bu sayede bağımsız kalabilmesi ile yakından ilgilidir. Bu nedenledir ki bazı sivil toplum örgütleri devlet kurumlarından hiçbir şekilde destek -fikri, manevi ya da maddi- kabul etmemektedir.

TÜRKİYE'DE DURUM NE?

Yukarıdaki üç genel kriter, sivil toplum etiketini hak etmenin hiç de kolay olmadığını göstermektedir. Dahası, sivil toplum örgütü olabilmek için bu üç kriteri sağlamak da yeterli olmayabilir. Bu açıdan bakıldığında kendine sivil toplum yakıştırmasını uygun gören çok sayıda örgütlenmenin aslında bu özel kategoriye girmediği sonucuna varmak mümkündür. Belirtmek gerekir ki bu sorun dünyanın her tarafında mevcuttur; hatta sivil toplum görünümlü, ancak gündemi sivil toplumun asgari şartlarını dahi sağlamayan örgütlenmeleri ifade etmek üzere özel bir terim (GONGO-governmental non-governmental organizations) bile üretilmiştir.

Dolayısıyla esasen tam olarak sivil olmayan “sivil” örgütler sorunu sadece Türkiye'ye özgü değildir. Ama Türkiye bağlamında asıl problem bu pek de sivil olmayan örgütlerin “sivil toplum”u temsil ediyor iddiasında bulunmalarıdır. Sırf ulusal mevzuata göre dernek ya da vakıf kategorisinde bulunmak “sivil toplum” örgütü olmak için yeterli değildir; hatta bu sınıfta değerlendirilmek için vakıf ya da dernek olmak şart bile değildir. Ama özellikle devlet dışılık ilkesi açısından ciddi sorunlar taşıyan dernek ya da vakıfların kendilerini sivil toplum örgütü olarak sunmaya devam etmeleri Türkiye'nin sivil toplum kültürünün yeterince gelişmediğinin önemli bir işaretidir. Devler kurumlarının çağrısı ile harekete geçmek ve devlet kurumlarından açıkça finansal destek almak sivil toplum temsilcisi olma iddiası ile keskin bir şekilde çelişmektedir. Böylesi bir tutum, teröre karşı olmak gibi son derece meşru ve de ahlaki bir duruşu zedelemekten öte bir işe yaramayacaktır. Devlet eliyle teröre karşı olma görüntüsü bir sivil toplum örgütünün benimseyebileceği bir şey değildir ve olmamalıdır.

* Rutgers Üniversitesi Araştırmacısı


17 yıl önce