YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Aşkın diyalektiği

Hegel, Efendi/Köle diyalektiğini aşka da uyguluyor. Nasıl ki, insansal varlık ancak Efendi ile Köle arasındaki ilişkiye ulaşan mücadelede ve bu mücadele ile ortaya çıkabiliyorsa; ve bu mücadele iki özerk benin kendini karşı tarafa tanıtmanın mücadelesi olarak gerçekleşiyorsa; aşk da erkek ile kadın arasındaki bağıntıda istenmek, sevilmek ve dahası bilinip tanınmak İSTEĞİ ile ortaya çıkıyor. İnsansal istek, ancak bir başka isteğe yönelmek suretiyle insansal olabilir ve hayvansal istekten, kendi verili varlığını (gövdesini) aşabilen ırasıyla ayrılır. Hayvanın bütün istekleri, aslında, hayatını korumaya ilişkin isteğine kilitlenmiştir. Oysa insansal isteğin ırası, isteğini gerçekleştirmek ve başka-ben'e kabul ettirebilmek için hayatını ortaya koyabilmesiyle belirlenir. Kendi benini tanıtma mücadelesinde Efendi, ancak hayatını ortaya koyarak kazandığı mücadele sonunda efendi olmaya hak kazanmıştır ve köle de hayatını feda etmekten kaçındığı için köle olmaya müstahak olmuştur.

İmdi, aşk da, erkekle kadın arasında bir bilinip tanınma isteği olarak ele alındığında insansal bir olgu olarak ortaya çıkıyor. Ben'in kendini sevdirme mücadelesi, başka deyişle sevilme isteği, öteki ben indinde bir aşk talebini tazammun eder. Ancak Efendi/Köle diyalektiğinden farklı olarak aşk diyalektiğinde "hayatını tehlikeye atma" faktörü söz konusu olmadığından (insanı hayvandan ayıran özsel farklılık zaten bu "tehlikeye atma" faktöründe odaklaşmaktadır), aşk olgusu ciddiyetten yoksun kalmaktadır. Hayatı tehlikeye atmayı önkoşul olarak gerektirmeyen aşk, genel olarak eylemi de önkoşul olarak gerektirmez. Demek ki, aşk konusunda bilinip tanınan (sevilen) şey, insansal olan eylem değil ve fakat verili-varlık (yani insansal olmayan değer: onun ne ise o olduğu hâli) sevilmektedir. Bu da, bir bakıma bir ölünün (ya da bir hayvanın) sevilmesine denk bir durum meydana getirir. Çünkü gerçek hiç bir şey yapmamış insan, bu demektir ki, bir eyleme girişmemiş insan zaten önceden ölmüş gibidir. Aşk bu yüzden (yani hayatını tehlikeye atmayı gerektirmemesi yüzünden) insanın kendini ortaya koyuşunda ikincil (tâli) bir olgudur. (Hegel'in fikirlerinin özetlenmesinde Hegel Felsefesine Giriş kitabından yararlandım; A. Kojéve, YKY. çev. S. Hilav, İst. 2000; özellikle s.82 ve 258).

Fakat bence, Hegel'in mülahazalarını burada kesip bırakmak doğru olmaz. Çünkü Hegel, işi, tam da başlaması gereken noktada bırakıyor. Onun mülahazasını tasavvufi bağlamda sürdürdüğümüzde, "önceden ölmüş gibi olma hali"nin eylemsizlik demek olmadığı, bilakis bu halin bir çaba ile gerçekleştirilebileceği anlaşılır. Ölmeden önce ölmek, farklı bir deyişle "fenafillah" hali (yani maşukta kendini yitirme durumu), âşığın ancak dünya ilişkilerinden kendini uzaklaştırma eylemiyle elde edilebilecek bir sonuçtur. Aşk eylemi kendi varlığından vazgeçip sevgilinin varlığında varlık bulma olarak adlandırılabilir. Bu da, insan hayatının gayesi bakımından tâlî değil, bilakis en temel ve aslî olgusunu teşkil eder ve yüceltilmeye layık bir değer olarak ortaya çıkar.


15 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Rasim Özdenören

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...