YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Hukuk devletini öğrenme süreci

Tanınmış işadamlarından gazete manşetlerine kadar uzanan yoğun bir yakınma geliyor:

"-Ellerin kelepçelenmesi, iki polisin sanıkları koltuk altlarından tutup, sürüklercesine yürütmeleri, otomobile binerken başlarının üzerine basılıp, koyun gibi içeriye tepilmeleri.... bütün bunlar 2000'lerin Türkiye'sine yakışıyor mu?

Yakınma sürüyor:

"-İnsanların suçlulukları kesinleşmeden medyada suçlu olarak afişe edilmeleri hukuk devleti ile, insanların mahkum oluncaya kadar suçsuz kabul edilmeleri gereği ile bağdaşır mı?

Siyasetçilerden bile yakınmalar geliyor:

"-Tahkikat safhasındaki bilgi ve ifadelerin açıklanması hukuka uygun mudur?"

Zaman zaman hukuk adamı yakınıyor benzeri uygulamalardan, zaman zaman emniyet görevlisi... Hatta bazan, tüm hukuksuz girişimlerde bir ölçüde payı bulunan medya mensupları yakınıyor.

Çünkü hukuksuzluğa kendisi hedef oluyor.

Oysa tüm bu çevrelerin, bugüne kadar bu ülkede çok yoğun biçimde icra edilen hukuksuzluklarla bir biçimde ilişkisi olmuş. Kimisi hukuksuzluğun bizzat icracısı olmuş, kimisi hukuksuzluğun sonucundan kendi çıkarı-iktidarı için yararlanmış, kimisi görüp başını öteki tarafa çevirmiş, görmezden gelmiş...

Hadi samimiyetle ifade edelim, kendim dahil, İslami muhitler de, 28 Şubat sürecinde Türkiye'deki yoğun insan hakları ihlallerinin mağduru haline gelinceye kadar, "öteki"ne karşı uygulanan hukuksuzluk karşısında en azından duyarsız kaldık. Belki bazen, devlet politikaları ile buluşup, "Andıç"ların oluşturduğu psikolojik savaş atmosferi içinde hukuksuzluklara alkış tuttuğumuz da olmuştur (HEP milletvekilleri Meclis'ten alınıp götürülürken Refah'ın duyarsızlığı hep hatırlanagelmiştir). 28 Şubat sürecinde hukuksuzluğun hangi boyutlara ulaşabileceğini bedenimizde, çocuklarımızın bedeninde hissettik. Şimdi bir noktaya geldik sanırım, ama gene de dikkatli olmak gerekiyor, insan hakları ihlalinin hangi kılıflara bürünerek karşımıza çıkacağı, psikolojik savaşın hangi hislerimizi sömüreceği belli olmaz, bir hukuksuzluğun dümen suyuna girmeme noktasında dikkatli olmalıyız.

Gelelim işadamlarına ve bugüne kadar "Güçlüyüm, bana hukuksuzluk dokunmaz" diye düşünüp de zaman içinde hukuksuzluğa hedef olan başkalarına...

Görülüyor ki, sistem bünyesindeki hukuksuzluk sendromu, bir gün gelip, hiç hesapta olmayanları da vuruyor. Sorguda maddi-manevi işkence görüyorsunuz, suçunuz kesinleşmeden, belki hiç suçsuzken suçlu olarak teşhir ediliyorsunuz, siyaset dışı güçlerin siyasi kuşatmasına hedef oluyorsunuz...

Bugüne kadar tv haber bültenlerinde, sokakta polisin yaşlı kadınları, genç kızları acımasızca copladığına, yerlerde sürüklediğine tanık olup da içinizde hiçbir şey kıpırdamamışsa, bugün sızlanmaya hakkınız yok.

Halktan milyonlarca oy alan bir siyasi oluşumu, onun meşru iktidarını, siyaset dışı güçlerin çökertmesine tanık olup ses çıkartmamışsanız ve hatta, bu eylemin ardından size sunulan iktidar pastasını gönül rahatlığı ile mideye indirmişseniz, size yönelik kuşatmalarda yüreğinizin daralması normaldir.

Dört yıl içinde bu ülkede onbinlerce insan inançları sebebiyle mağduriyete maruz bırakıldı. Öğrenim hakları ellerinden alındı, devlet görevlerine son verildi, fişlendi, partisi, derneği, vakfı, okulu kapatıldı. Bu süreç içinde, hukukun siyasallaşması, yargısız infazlara gidilmesi karşısında sessiz kalanlar bugün üniversite kapısında coplanan başörtülü öğrencinin acısını bir nebze hissediyor olmalılar. Eğer öyleyse, bugün Marmara İlahiyat kapısında, okula özgün giyimi içinde girmek isteyen ama YÖK'ün hukuksuzluk duvarına toslayan genç kızların acısını da hissederler.

Tanınmış işadamı Rahmi Koç, "İşadamlarına, tanınmış kişilere kelepçe takılması, polisler tarafından koluna girilerek götürülmesi iyi görüntü vermiyor!" diyor. Haklı. Haklı ama eksik bir haklılık bu... Rahmi Koç, bir adım daha atıp, "Öğrencilerin başörtüleri sebebiyle öğrenim haklarının ellerinden alınması, sermayenin yeşil vs diye tasnif edilerek kıyıma tâbi tutulması Türkiye adına iyi görüntü vermiyor!" sözünü de söyleyebiliyor mu?

Doğru bir söz şu: İnsan haklarından yana olmak, ötekinin hakkını savunmaktır.

Suçlamaları örtbas etmek için değil, gerçekten insan haklarından yana olmak için, böyle bir insan hakları tutarlılığı gerekiyor. Dilerim, bu süreç içinden hepimiz bir "insan hakları terbiyesi" almış olarak çıkarız.

TARİHE TANIKLIK:

Eski Başsavcı Vural Savaş'ın "Ceviz Kabuğu" programında söylediği şu sözü, eski Cumhurbaşkanı Demirel hakkında tarihe tanıklık nümunesi olarak sütunuma almayı bir görev sayıyorum:

"İtiraf etmek gerekir ki, beni en iyi anlayan kişi Süleyman Demirel'di. Rejime karşı tehlikeleri çok iyi kavradı ve buna karşı duran insanlara destek oldu. Bazen bunalmışımdır. Bana ışık tutarak beni ferahlatmıştır."


22.OCAK.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...