YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

 

 

İki hasta bilinç:
İki soykırım açmazı

Amerika ve İtalya'daki sözde soykırım müzâkereleri sırasında şöyle bir söz dile getiriliyordu: Burada Türkiye Cumhuriyeti'ni ilzam eden bir husus yok. Bu suç, Osmanlılara ve İttihat Terakki hükümetlerine yönelik. Dolayısıyla T.C. Hükümetlerinin üzerine alınmasını gerektiren, ya da onlara zarar vermek amacını matuf herhangi bir durum söz konusu değil.

Nitekim son karar dolayısıyla, Fransız hükümetinden de buna benzer açıklamalar geldi. Tabiî, bununla da kalınmıyor; dışarıda teşekkül etmiş bu hilekâr mantığı içselleştirenler çıkıyor. Kimisi diyor; tarihte böyle bir suç işlenmişse, bunu kabul edelim! Nasıl olsa, böyle bir insanlık suçu bize ait değil!.. Bizim dışımızda kalan bir tarihe ve İttihatçılara râci.

Kimisi de diyor ki; dış şartlar iç şartlara dokuz bastığına göre, Türkiye kesinlikle bu tazyikin altından kalkamaz. Eninde sonunda Ermenilere, 1915 yılında, acımasız bir soykırım uygulandığını kabul etmek durumundayız. Aksi halde Batı ile ilişkilerimiz bozulur. Daha ötede, AB'dan da oluruz!.. Öyleyse bu problemi daha fazla uzatmanın bir âlemi var mı?

Müstagriplerin körlüğü

Böyle bir mantıktan hareket eden çevrelere doğrusu acımak gerekiyor. Bu sınıfların yaşadıkları ülke, mensubu bulundukları, din ve toplum, ya da içinden çıkıp geldiğimiz iyi-kötü bir tarihin neresinde durduklarını, tayin güçlüğü ile karşı karşıyayız. Bu nasıl çarpılmış bir bilinçtir ki, Hrıstiyan ve emperyalist batının, Haçlı Seferlerinden beri devam eden ve ondokuzuncu yüzyılda "Şark Meselesi" olarak yeniden nükseden bir paradigmanın kurbanıdır bu sınıflar.

Bu politikanın Mısır'dan Kıpti'leri, Sudan'dan hrıstiyan ve animist grupları ayrıştırmaya dayalı olarak devam ettiği; daha dün kabul edebileceğimiz bir günde Endonezya'yı parçalayarak, oradaki hrıstiyanları bağımsız bir devletçiğe dönüştürdükleri nasıl olur da unutulur?

1915'te İttihat ve Terakki iktidarları tarafından gerçekten bir jenosit politikası uygulanıp uygulanmadığına bile girmeksizin, Cemil Meriç'in tabiriyle bu "müstağrip sınıflar", şu soruyu kendi kendilerine niçin sormazlar? Madem ki bu suçlamalar bugünkü Türkiye'ye matuf değilse, niçindir batılıların tarihle, bizim yakın tarihimizle bu kadar meşgûl oluşlarının sebebi? Peki böyle bir yalana, bizim içimizdekiler niçin balıklama atlarlar? Ya da tarihteki bir uygulama, niçin bugünkü Türkiye'nin önüne bir tehdit ve şantaj olarak konabiliyor? Niçin bu gerçeği (!) kabul etmezsek AB'a giremeyeceğimiz gibi; uluslararası bir tecritle de yüzyüze kalacağımız cinsinden ahkâmlar kesiliyor?

Dolayısıyla bu suçlama yeni Türkiye'ye yönelik değil derken Batılılar; tarihin kompleksini üzerimizden atalım ve bu gerçeği kabulden çekinmeyelim derken de "müstağripler" yalan söylüyor olmasınlar?

Kölemen ruhlarda tortu

Nitekim Verheugen ne diyor? "Kuzey Kıbrıs, Türk toprağı olarak AB'a giremez." Yani siz de giremezsiniz, demek değil de nedir bu sözün anlamı? Şimdi içimizden bazıları hafiften hafife seslendiriyorlar. Yarın ileride, dışarıdan da seslendirir ve "soykırım"ı kabul etmezseniz, AB'a giremezsiniz derlerse ne olacak?

Ya da bu tefrikayı dilediğiniz kadar uzatın: O olmazsa, şu olmazsa, bu olmazsa!.. O zaman da bu müstağrip sınıflar o da olsun, bu da olsun, şu da olsun diye tempo mu tutacaklar? Onun için burada sağlam bir ölçüye ihtiyaç duyulmaktadır: Hem AB'a girmek; hem de bu ülkenin, toplumun, coğrafyanın ve tarihin hukukunu savunarak girmek!.. Bu iki hususu parçalayarak "AB'a girelim veya girmeyelim" diyen sınıflara, bu bakımdan özel bir dikkat gerekiyor.

Bunların bir kısmı Türkiye adına değil, tam aksine Batı adına (AB veya ABD), batıdan ziyade batıcılık yapıyorlar. Burada yapılan, devrimlerin ilk yıllarından şahidi olduğumuz zecrî ve kültürel bir batıcılık da değil. Bilâkis mütâreke yıllarından tanıdığımız ve işgalci İngilizlerden, İttihatçılardan olduğu kadar rahatsız olmayan bir hazımlılık hali bu!.. Çok şükür, İttihatçılardan kurtulduk diye bayram yaparlar da, üzerindeki işgalci gücün vahim politikalarının farkına bile varmazlar.

Ermeni ve İttihatçı açmazı

Diğer bir sınıf da var ki, Türkiye'yi, kapalı bir toplum olarak muhafazayı kafaya koymuş. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri devam edip gelen jakoben bir gelenek o da. Onun da kendine mahsûs tafralarından ve saplantılarından geçilmiyor.

Bu iki sınıfın ikisi de, genel toplum ve ülke menfaatlerimiz açısından bakmıyor meseleye. Ayrıca bu iki sınıfın ikisi de, kendi tarihlerinden kompleks duyuyor, Osmanlı'nın son dönemi red ve tasfiyeye kalkışıyorlar. Hayır!.. Eğrisiyle doğrusuyla, tarih bir bütün ve bizim üzerimizden akıp giden bir zaman bu!..

Onun için Ermenilere sözcü kesilen müstağrip sınıflarla; koca imparatorluğun son yıllarını inkâr ederek, onun yükünden kurtulmaya çalışan resmî tarihin Ermeni ve İttihatçı açmazını, belki ayrı bir yazı olarak yeniden yazmamız gerekecek.


22.OCAK.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Necmettin Türinay

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...