T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Demokrasi ve basın

Uluslararası Basın Enstitüsü'nün Hindistan'daki toplantısında demokrasi tartışılmıştı. The Hindu gazetesinin Genel Yayın Müdürü, ülkesindeki demokrasiyi anlatırken, önemli bir tesbit yapmıştı:

"Hindistan'ın demokrasideki en büyük başarısı, bugüne kadar bölünüp parçalanmadan ayakta kalmasıdır denilir. Bu, bir doktorun hastasını muayene ettikten sonra 'halâ yaşadığı için mutlu olması gerektiğini' söylemesinden farksızdır."

Hint gazeteci, "özel şartlar" dolayısıyla demokrasiye vurulan darbelerden rahatsız olduğunu, bu şekilde dile getiriyordu.

Ordunun görüşü

Geçenlerde Radikal'den Murat Yetkin, Genelkurmay'ın, Avrupa Birliği'ne bakış açısını yazmış: "Ordu, tarih boyunca bir ülkede yeniliklerin ve Batılılaşma'nın öncüsü olmuştur. Atatürk'ün ordusunun bugün farklı bir çizgide bulunması mümkün değildir."

Avrupa Birliği üyeliğini destekleyen yukarıdaki sözlerden sonra, Genelkurmay'ın görüşü, koca bir "Ama" ile devam ediyor: "Ama, Türk Silâhlı Kuvvetleri, sorgusuz sualsiz, ülke yararına olduğu tartışılacak her şeye evet diyerek AB'ye girilmesine karşıdır. Çünkü bu, ülke yararına olmaz. Biz Türkiye'nin, onurlu, başı dik ve eşit şartlarda AB'ye girmesini yürekten destekleriz" (Radikal - 1 Mart 2002)

Bizim, 1982 Anayasası da, önce bütün özgürlükleri tanıyor, sonra da "Ama" demek suretiyle, çeşitli kısıtlamalar getiriyor ve özgürlük alanını iyice daraltıyor. Hatta bu yüzden Prof. Mustafa Erdoğan "Amayasa" diyor 1982 Anayasası'na.

Hem Avrupa Birliği üyesi olmak isteyeceksiniz, hem de "Ama"larınızı, "özel şartlarınız" dolayısıyla dayatmak hakkını kendinizde bulacaksınız. "Bölünüp parçalanmamak ve kara irticanın kucağına düşmemek için biz ancak bu kadarını yapabiliyoruz" diyeceksiniz.

Bizim "Amayasamız", Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yerini alamaz.

28 Şubat Partisi

Beni sevindiren ve bir türlü temas etme fırsatını bulamadığım gelişmelerden biri de, 28 Şubatçılar'ın parti kurması. Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, eski Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Erbakan'a karşı savurduğu salvolarla tanınan emekli Tümgeneral Osman Özbek, gazeteci İsmet Solak seçmen karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Aslında keşke Çevik Bir, Erol Özkasnak ve Kemal Yavuz ile basındaki "Silâhsız kuvvetlerin" bazı komutanları da onlarla birlikte hareket etseydi.

Bakalım bu grubun siyasette şansı ne olacak? Diğer partiler onlarda bir ışıltı görmüyor olmalı ki, hiçbiri "Birlikte politika yapalım" teklifini almadı. Onlar da görüşlerini milletin sinesinde sınama fırsatını elde ettiler.

Herhalde programlarında önce özgürlüklerin esas olduğunu söyleyecekler, sonra "kan içen vampirlerin bulunduğu bir ülkede" kolayca parti kapatılması gerektiğini savunacaklar. Bizi bölüp parçalamak isteyen dış güçlere haddini bildirecekler. Başlarında "siyasal simge" taşıyan genç kızların -Türkiye'nin özel şartları (Derviş Vahdeti, Kubilay ve Şeyh Sait ayaklanması) dikkate alındığında- ülke açısından ne büyük bir tehlike yarattığını seçmene anlatacaklar.

Haberde çarpıtma

Bence bizim en büyük derdimiz medya. Eğer bu mekanizma doğru dürüst çalışsa, hürriyet yolundaki her türlü mânia çok daha kolay aşılır.

Meselâ, evvelki gün Basın Kanunu'ndaki değişikliklerle ilgili Hürriyet iç sayfalarda iri başlıklarla bir haber kullanmıştı: "Savcı kararıyla Time dergisi yasaklanacak" Doğrusu çarpıcı bir başlık.

Ama bir başka gerçeği gizliyordu gazete. Övdükleri Yılmaz Karakoyunlu'nun tasarısında "İçişleri Bakanı'nın kararıyla TİME dergisi yasaklanabilecekti."

O tasarıdaki bu hükmü makûl karşılayıp, 6 maddelik yeni tasarıya karşı çıkmanın temelinde -dün de yazdık- imtiyaz sahiplerinin özelliklerinin yeniden ele alınmaması yatıyordu. Karakoyunlu'nun tasarısından, "porno yayından mahkûm olanların imtiyaz sahibi olamayacağı" ibaresi çıkarılmış, üstelik ağır hapis cezasına çarptırılanlara da gazete patronluğunun yolu açılmıştı.

Esasında, Karakoyunlu'nun hazırladığı metinde de, dışarda basılan yayınların ülkeye girmesinin İçişleri Bakanı kanalıyla yasaklanabileceği kabul edilmişti. Herhalde İçişleri Bakanı'nın koyacağı yasak, Savcı'nın yasağından daha ileri bir adım değil.

Hürriyet, Radikal gibi gazetelerin muhalefeti sayesinde antidemokratik hüküm geri çekildi.

Demek aslında basın, ağırlığını doğru istikamette kullansa, meselâ Ertuğrul Özkök gibi önemli bir gazeteci, 28 Şubat'ı övüp, farklı düşünenleri Taliban'a benzeteceğine, hürriyetleri savunsa, Türkiye çok daha çabuk gelişebilir.

* * *

Türkiye'nin, işin esasına bakarsanız, gerçekten çok özel şartları var.

Sözgelimi, kiminin önünü kesmek amacıyla, antidemokratik kanunların sürmesi isteniyor; kiminin önünü açmak için yasa değiştiriliyor. (RTÜK ve Basın Kanunu örneklerinde gördüğümüz gibi)

Fatsa ve Dağcıoğlu

AK Parti milletvekilleri Eyüp Fatsa ve Ergun Dağcıoğlu, promosyon konusunda Sanayi ve Ticaret Bakanı'na sorular sordular. Çünkü kamuoyunun bildiğine göre, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun değiştirilerek, süreli yayın kuruluşlarının kültürel ürünler dışında promosyon yapamayacağı, bu ürünlerin piyasa değerinin, tüketicinin kampanya süresince ödeyeceği toplam bedelin % 50'sini aşamayacağı, kupon biriktirme süresinin 60 günü geçemeyeceği hükmü getirilmişti.

Bu yasağa rağmen, Kartel, müzik setinden videoya ve her türlü dayanıklı ev eşyasına kadar her şeyi vermeye devam etti. Bu nasıl oluyordu?

Eyüp Fatsa ve Ergun Dağcıoğlu'nun sorularına verilen cevaplar, basının kanun tanımadığını bir kere daha gözler önüne serdi.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Kenan Tanrıkulu "15 Ocak 1997'de Tüketiciyi Koruma Kanunu'nda gerçekleşen değişiklikten sonra, yasaya aykırı kampanya düzenledikleri tesbit edilen gazetelere 5 trilyon 203 milyar lira para cezası uygulandığını" söylüyor.

Peki niçin bu paralar tahsil edilmedi?

Eyüp Fatsa'nın sorusu "Basın kuruluşlarının ne kadar promosyon borcu olduğu?" şeklindeydi. Bakanın cevabından, beş trilyon lirayı aşan bir promosyon borcunun bulunduğu izlenimi ortaya çıkıyor.

Gazete promosyon oldu

Bu, işin maddi yönü. Sanayi Bakanı yasağa rağmen, nasıl halâ promosyon veriliyor, bu hususu da açıklık getirmiş:

"1999 yılının Haziran ayından itibaren, önceki uygulamaların aksine, Milliyet, Hürriyet, Sabah ve Star gazetelerinin hediye olarak verildiği kampanyalar başlamıştır. Buna göre, müzik seti, bisiklet, cep telefonu gibi ürünleri alabilmek için, gazete dağıtım şirketlerine günlük taksit yatıran tüketicilere, hediye olarak anılan gazeteler verilmeye başlanmıştır. Kanun, günlük gazetelerin hediye vermesini yasaklamış ama, gazetenin kendisinin promosyon olarak verilmesine bir sınır getirmemiştir."

* * *

Bakan Kenan Tanrıkulu, bu hilenin önüne geçmek üzere bir kanun değişikliği tasarısı hazırladıklarını da sözlerine ekliyor. Tasarı kanunlaşırsa, bir süreli yayın kuruluşu tarafından düzenlenmemekle birlikte, süreli yayınla doğrudan veya dolaylı irtibatlandırılan kampanyalar da, Tüketiciyi Koruma Kanunu kapsamında mütalâa edilecek. Yani, hileli promosyon kampanyalarının önü kesilecek.

Basının itibarı

Ne zaman mı? Elbette çıkmaz ayın son çarşambasında.

Gazete tirajları yerlerde sürünüyor. Zira vatandaş "Silâhsız kuvvetler" gibi davranan basını ve darbe şakşakçılığını pek sevmiyor. Bu yüzden, bir zamanların dev gazeteleri, müzik setinin, videonun, bisikletin yanında promosyon olarak verilir oldu!

Medyadaki kartelleşme bir yandan; siyaset ile menfaat ilişkisi diğer yandan, demokrasiyi derinden kemiriyor.

Halkın gerçekleri öğrenememesi bir yana, basın patronlarının çoğu, kanunları hiçe sayan bir pervasızlık içinde. Promosyonda hile, ihalede hile, haber vermede hile...

İşte bu yüzden gazeteler bedava dağıtılan "promosyon" haline geldi.


6 Mart 2002
Çarşamba
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED