AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Kedilerin dişisi olur; kadını olmaz!

Kedilerin 'dişisi' olur ve fakat 'kadını' olmaz. Keza köpeklerin de 'erkeği' olur ve fakat 'adamı' olmaz. Çünkü hayvanların erkeği ve dişisi olur; lâkin kadını ve adamı olmaz. Bir tek insanın, evet bir tek insanın hem dişisi ve erkeği, hem de kadını ve adamı olur.

Dikkat edilecek olursa, kadınlık ve adamlık 'olunan' bir şey... Türkçe'de kadın veya adam olarak doğulmuyor; dişi (kız) veya erkek (oğlan) olarak doğanlar daha sonradan kadın veya adam oluyorlar veya olamıyorlar. Çünkü kadınlık dişilere, adamlık erkeklere hazır olarak sunulmuyor; bu sıfatlar -eğer istenilirse- dişiler ve erkekler tarafından adım adım kazanılıyor; emekle, çabayla, istek ve gayretle elde ediliyor.

İnsanın kadınlığı veya adamlığı bilkuvve'dir; yani insan potansiyel anlamda kadın veya adam olabilir; olabilir ise, demek ki olamayabilir de. Çünkü insanın kadın veya adam olmak hakkı ve istidadı vardır; hakkını ve istidadını kullanırsa olur; kullanmazsa olmaz! Oysa dişilik ve erkeklik böyle değildir; insanlar daha doğarken erkek veya dişi olarak doğarlar; sonra, olabilirlerse, olurlar...

Kadınlığın ve adamlığın ne olduğunu bilmeksizin kadın veya adam olmayı başaramayacağımız için ve ne olduğunu bilmediğimiz bir şey olmayı de istemeyeceğimizden ötürü, kadınlığın ve adamlığın özü üzerine 'yeniden' düşünmek zorundayız.

Düşünme kendi toprağını terkedeli çok oldu; düşünmeyi kendi toprağına çağırmalı ve işbu çağrının, dişilerin ve erkeklerin gürültüsünden kaçmak zorunda kalan düşünme'nin tekrar kendi toprağına dönebilmesi için adam gibi adamların ve kadın gibi kadınların sesine gerek olduğunu unutmamalıyız. Olanlar, hep biz "olması gereken"i (!) unuttuğumuz için oluyor; başka sebepten (!) değil, işte asıl bu sebepten dolayı unutmamalıyız.

Nâdan, kadının adı olmadığını söylüyor; adı olmayan kadın veya adam değil, bilâkis dişi veya erkek... Müsemması olmayanın ismi, varlığı olmayanın adı olsa n'olur, olmasa n'olur?.. İnsan dışında hayvanlar (canlılar) çocuklarına isim veremezler; insan, bir tek insan adlandırır, adlandırabilir; ad taşımaya liyâkatı olduğu için, sadece insan, kendi yavrusuna ad verir, verebilir.

Kadın gibi kadın, adam gibi adam da nasıl oluyor? Buradaki 'gibi'ler ne anlam ifade ediyor? Niçin, gibi? Evet, niçin "kadın gibi...", niçin "erkek gibi..."?!?

Ne ilginç değil mi, bâliğ olmadıkça, ergen olmadıkça, ergenliğe ulaşmadıkça oğlan çocukları 'erkek', kız çocukları 'dişi' mekulesinden dahi addedilmiyorlar. Dişilik ve erkeklik, bedenî yeterliliği, yeni bedenen olmuşluğu, beden itibariyle ermişliği gösterirken, "ruhî/zihnî olgunluk" bir türlü adlandırılmamış olarak kalıyor. Dolayısıyla dişi olunca 'kadın', erkek olunca 'adam' sayılan yığınlar karşısında halkın irfanı çaresizlikten yeni bir adlandırmaya ihtiyaç duyuyor ve ister istemez, esasen "adam gibi adam", "kadın gibi kadın" olunması gerektiğine işaret edip duruluyor. Toprağımızda 'adamlık' mertebesi öyle yanlış anlaşılıyor ki irfan sahipleri zaman zaman "Vali olmuşsun ama yine de adam olamamışsın evlâdım!" yollu nasihatlarda bulunup kan güllerini yakalarına iliştirmek zorunda kalıyorlar.

Erkekliğin ve dişiliğin 'hayvanlık'ta, adamlığın ve kadınlığın ise 'insanlık'ta içkin olduğunu fark edebilirsek, erkeklik ve dişilik niteliklerinin birbirlerinden niçin farklı olduklarını da pekâlâ anlayabiliriz; ihtilaf, doğaları gereği ve fakat özleri gereği değil... Çünkü erkeğin özü adamlık, dişinin özü ise kadınlıktır. Hiç tereddüt etmeksizin, adamlığın ve kadınlığın insanlık'a müsavi olduğunu ve insanlık mertebesi bakımından ihtilâfın da, farklılığın da aslâ sözkonusu olamayacağını ifade edebiliriz. O halde ihtilaf özde değil, tek kelimeyle sözde...

Modernite bugün eşitliği erkeklik ve dişilik açısından ele alıyor; kadınlık ve adamlık açısından değil... Buna mukabil gelenek, insanlığa müsavi olmaları itibariyle bakışını kadın'a ve adam'a çeviriyor; erkeklik ve dişilik itibariyle meydana gelen ihtilâfları ise tek kelimeyle 'tabiî' (=tabiatlarına ilişkin) buluyordu. Sözgelimi doğurma yeteneği itibariyle insan'ın dişisi ve erkeği birbirine eşit değildir; zira doğurmak, sadece insanın dişisine özgüdür. Kadın, kadın olduğu için değil, evvelemirde dişi olduğu için doğurur. Buna mukabil, sevmeye gelince, dişi, dişi olduğu için, erkek, erkek olduğu için değil, kadın kadın olduğu için, adam da adam olduğu için sever; zira bir tek insan sever; insan, özü gereği sever; insan olduğu için sever; insan gibi sever.

Hâsılı, "kadın gibi kadın olmak" da, "erkek gibi erkek olmak" da en nihayet 'insan' olmak demektir; insanlık mertebesine ulaşmak demektir.

İnsanın tabiatına bakıp tabiatından kaynaklanan ihtilâfların peşine takılma da ey talib, bakışını hakikate çevir; insanın hakikatine... "Yol kenarında oturmuş böyle ne yapıyorsun?!" suali karşısında, "Leğendeki suda mehtabı seyrediyorum" diyen şeyh'e Şems-i Tebrizî'nin serzenişini ise sakın aklından çıkarma:

- "Ensende çıban mı var, niçin başını kaldırıp da mehtabın 'kendisine' bakmıyorsun?!?"

Demek ki biri 'bir' görmek marifet değil; bir birdir zaten. Asıl marifet çokluktaki birliği görmektir!

Ne ki bakan çok ve fakat gören yok!


13 Ağustos 2005
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED