T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 AĞUSTOS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Herkesten ama en çok ilk okul öğretmenimden özür diliyorum

Yirmi yedi yıl öğretmenlik yapmıştı. 13 yıl ilk öğretimde sınıf öğretmeni, 14 yıl orta öğretimde rehber öğretmen olarak. Öğrencilerini hep çok sevmişti. İle de mezun olur olmaz, birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar Beşyol-İsmail Hakkı Uludağ İlk okulu'nda okuttuğu öğrencilerini unutamamıştı. İçlerinden bir tek Sait vefalı çıkmıştı. Sesi yanık, türkü dağarcığı zengin Sait. Derslerin neşesi Sait. Nerede öğretmenlik yaparsa yapsın ferah bir nefes gibi çıkıp gelmişti ziyaretine. Başka gelen olmamıştı. Bulamamışlar mıydı izini? Soyadı değiştiği için mi bulamamışlardı!?

Yıllardır bu soruyu kendisine sormaz olmuştu.

Emekli olunca ve üstelik oğlu Amerika'ya gidince onunla en kolayından haberleşmek için bilgisayar kullanmaya başlamıştı. Öğrenmenin yaşı olmaz diye öğretmişti öğrencilerine. Elli yaşından sonra bilgisayar kullanmayı öğrendi, internete girmeyi.

İnternete yeni giren her meraklının yaptığı şeyi yaptı o da. Arama motoruna girip ismini yazdı. Bir tek yazı çıktı karşısına. Adının geçtiği bir yazı. Adres onu Yeni Şafak gazetesine yönlendiriyordu. Merakla gitti adının geçtiği sütuna. Önce sevindi. Sonra üzüldü. Öğrencisi kendisini çok güzel hatırlıyordu. Çok güzel şeyler söylüyordu. Ama bütün bu güzellikleri imha eden bir şey de söylüyordu. Kendisi için Ermeni asıllı diyordu. Oysa Ermeni olmadığını, adının Ermeni çağrışımı yapmasına rağmen Ermeni olmadığını anlatmıştı onlara.

Ah Fatmacığım dedi. Neden böyle bir şey yaptın! En iyisi yazmaktı. Yazdı.

Otuz beş yıl öncesine döndü. Küçük öğrencisi eskimeyen bir fotoğraf olarak düştü tuşlara. Gönder'e bastı. Gitmişti yazı. Gitmiş miydi? Gidip gitmediğini öğrenebilecek miydi?

Bekleyecek miydi? Bu mesaj, kendisini hem sevindiren hem de kıran o küçük öğrencisine gidecek miydi?

II-

Cuma günü öyle üzeri bu satırların yazarı o mesaj ile karşılaştı.Ülker Zulaloğlu ismiyle yazılmış mesajda, kendisine "Fatmacığım" diye hitap ediliyordu. E olur. Bir yerde tanıştıkları bir okuyucu belki.

Okudukça önce sevindi. Heyecanlandı. Sonra ağlamaya başladı. Yıllardır izini bulamadığı ilk okul öğretmeninin izini bulmuştu. Bulmuştu ama kırık bir kalp ile. İletinin altına yazılmış olan telefon numarasını aradı. Alan kodu yazılmadığından her iki yaka için tekrar tekrar çevirdi numarayı. Telesekretere adını ve telefon numarasını bıraktı. "İlk okul öğretmenimi arıyordum" dedi çekinerek. Sesi titredi. Elleri titredi. Kapattı telefonu.

Yüreği yangın yeri. Güzel niyetler güzel neticelenmeyebiliyormuş demek. Öğretmenini inciten yazıyı buldu. "Saçları yoktu" diye başlayan. Aylar önce yazılıp yayınlanmış olan yazıyı. O herkesi ağlatan yazıyı. İnsanların kökenlerinin önemi yok diyebilmek, güzel ahlakın önemini belirtmek için öğretmeninin kökenini belirtmişti. İyi niyet her zaman menzilini bulamayabiliyordu demek. Maksat başka, netice bambaşka olabiliyordu. Nasıl telafi edecekti. Bu kırgınlığı nasıl telafi edecekti!!!

III-

Aynı gün ikindi vakti telefon çaldı. Neden bilinmez bu telefonun o telefon olduğunu anladı. Telefon numarasını gördü. Evet kendisine yazılmış olan numara düşmüştü ekrana. Öğretmenim diye açtı. Konuştukça konuştular. Saatler yıllara sığar mıydı? Sığmadı. Sorular soruları kovaladı. En şaşırtıcı olanı aralarında yalnızca on iki yaş bulunmasıydı.

Saçlarınız uzun mu diye sordu öğrenci. Çok değil dedi öğretmen. "Ama bembeyaz. Hiç boyamadım. Bana diyorlar ki, kendine bak biraz. E ben kendime baktığım için o katkı maddeli şeyleri başıma sürmüyorum ya zaten."

Öğretmeni hiç değişmemişti.

Çocukluğunun ender tanıklarından birini bulmuştu. O kendini başka türlü hatırlarken, öğretmeni başka türlü hatırlıyordu. Silik bir çocuk saklıydı hafızasında kendine ait bir resim olarak. Şiirler okuyup duran küçük silik bir kız. Öğretmeni ne azimli bir çocuktun diyor.

"Ben azimli bir çocuktum öyle mi? Hiç bilmiyordum. Hiç bilmiyordum."

IV

Bu azim ile istemeden kırdığım, çocukluğumun tek tanığının kalbine merhem taşıyacağım. Beni affeder biliyorum. Affedilmek için ne kadar gayretli olduğumu göstermem gerekiyor. Onun için ilk adımı buradan atıyorum. Okuldaki başka öğretmenlerin, müstahdemlerin adı Anet olduğu için Ermeni olduğunu ihsas ettirdikleri öğretmenim Ermeni asıllı değilmiş. Ki isminin hikayesini defalarca anlatmıştı. Benim için hiç fark etmiyor oysa. Ermeni olduğunu vurgulama sebebim bambaşka bir niyet içindi. Kendisi -haklı olarak - önemsediği için düzeltiyorum.

Yiğit düştüğü yerden kalkar. Bu sütunda yapmış olduğum hatayı buradan düzeltiyor ellerinden öpüyorum.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi