T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 AĞUSTOS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

İbrahim KARAGÜL

İşte İsrail'in o korkunç planı!

1982 yılında Dünya Siyonist Örgütü'ne bağlı Enformasyon Dairesi'nin İbranice yayın organı Kivunim'de yayınlanan ve Kudüs İbrani Üniversitesi profesörü Israel Shahak'ın İngilizce'ye çevirdiği "The Zionist Plan for the Middle East" (Ortadoğu İçin Siyonist Plan) başlıklı rapor, bugün Müslüman dünyada yaşananların adresini gösteriyor.

"Lübnan'ın tam anlamıyla parçalanıp beş ayrı bölgeye ayrılması içerisinde Mısır, Suriye, Irak ve Arap Yarımadası'nın da bulunduğu bütün bir Arap dünyası için bir örnek teşkil edecektir. Tıpkı Lübnan gibi, Suriye ve Irak'ın da etnik veya dini bölgelere ayrılması şeklinde ortaya çıkacak parçalanması İsrail'in bölge için uzun vadeli amacıdır.

Suriye, bünyesinde barındırdığı etnik ve dini yapılara uygun bir şekilde birkaç bölgeye ayrılacaktır. Kıyı bölgelerinde Şii-Alevi devleti, Halep civarında Sünni bir devlet, kuzey komşusuyla husumet içerisinde olan bir başka Sünni devlet ise Şam'da kurulacaktır. Dürziler ise başta Huran ve Kuzey Ürdün olmak üzere muhtemelen Golan'ı da içine alabilecek şekilde bir devlet oluşturabilirler.

Araplar arasındaki her türlü iç çatışma kısa vadede bizim lehimize sonuçlar doğuracaktır ve Irak'ın da mezhepler çerçevesinde bölünmesi gibi çok daha önemli hedeflere ulaşılması sürecini hızlandıracaktır. Tıpkı Osmanlı yönetiminde Suriye'de olduğu gibi, Irak'ta da etnik ve dini bölgeler şeklindeki parçalanmışlık mümkün gözükmektedir.

Bu çerçevede, üç (veya daha fazla) devlet, Basra, Bağdat ve Musul gibi üç önemli şehir merkezli olmak üzere bir oluşum sergileyecektir. Güneydeki Şii bölgeler, Kuzeydeki Sünni ve Kürt bölgelerinden ayrılacaktır...

Büyük felaket kimi bekliyor?

Küdüs'ün kurtarılması için kurulan ve 57 Müslüman ülkeyi temsil eden İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Lübnan'a saldırının başlamasından 23 gün sonra toplanabildi. O da, dar bir katılımla. Arap ülkelerinin kerhen katılımıyla. Lübnan yakılıp yıkıldıktan sonra. Bir milyon kişi mülteci olduktan, yüzlerce kişi öldürüldükten sonra. Güya ses verdiler, ilk kez bir krize karşı süslü ve gereksiz cümlelerin dışında bir şey söylediler: "Ateşkes olsun!"

Kim duydu? Lübnan duydu mu? Filistin duydu mu? İslam dünyası duydu mu? İsrail umursadı mı? ABD ve İngiltere umursadı mı? Avrupa ve dünya ciddiye aldı mı? Elbette hayır! Mısır ve S. Arabistan gibi, bölgedeki kanlı oyunu hala mezhep rekabeti olarak algılayanlar yüzünden yaşanan bir fiyasko... Birkaç ülkenin iç politikasına göre hareket eden ama temelde ABD/İngiliz emperyal hülyalarına göre kendini konumlandıran bu örgütten kim, ne bekleyebilir? Hiç kimse.. Ama alay konusu olmasınlar, bunu bari yapmasınlar artık!

Beş yıldır dünya tarihini şekillendiren krizler yaşanıyor bu coğrafyada. İKÖ neye çözüm buldu, hangi konuda bir söz söyledi ve tavır aldı? Afganistan ve Irak'ın işgal edilmesine karşı mı? Irak'taki mezhep krizine ve bölünmeye karşı mı? Oturumlarına bakın, gündemlerine bakın! Hemen hepsi ABD'nin, İngiltere'nin dayattığı gündemler oldu. Hemen hiçbir toplantısı, hiçbir gündemi, temsil ettiği insanların sorunları olmadı.

Müslümanlara yönelik işkence kurumsallaştırıldı, İKÖ hiçbir çözüm üretmedi. Yeni sömürge dalgası bizleri adım adım sardı, İKÖ hiçbir şey yapmadı. Bölgedeyi daha da parçalanmaya sürükleyen stratejilere karşı hiçbir şey yapmadı. Etnik ve mezhep çatışmaları çıkaranlara karşı hiçbir şey söylemedi. Adaletsizliklere, özgürlük taleplerinin susturulmasına, fakirliğe karşı bir şey yapmadı.

Ben bu örgütü şimdiye kadar hep, bölgenin enerjisini boşa çıkaran bir yapı olarak gördüm. Bölgesel direnci kıran, adalet ve özgürlük arayışlarının önündeki en büyük engel olarak gözlemledim. Müslüman dünyanın temel sorunlarından hiçbirine çözüm üretemedi. Bir vizyon çizemedi. Aksine haksızlıklara karşı güçlenen direnci eritip bitirdi. Belki de en büyük başarısı burada.

Kuala Lumpur'daki toplantıda konuşulanlar bir ümitsizliği yansıtıyor. İKÖ'nün çöküşünü. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Bugün dokunulmayanlar, yarın bana dokunulmayacak rehaveti içine girmesinler. Aynı tarafsızlık, aynı durum onlara da olabilir'' şeklindeki sözleri bir gerçeği en yalın haliyle ortaya koyuyor. "Korkunç küresel yeni bir yangının, büyük bir felaketin bizleri beklediğini söylemek kehanet olmayacaktır" cümlesi önümüzdeki on yılı işaret ediyor. Ancak İKÖ'nün, bugünkü rejimlerin bu cümleleri algılaması mümkün değil.

Yeni yüzyıla, yeni şartlara, yeni fırsatlara, yeni tehditlere göre yepyeni bir temsil mekanizmasının oluşturulması, yepyeni siyasi, ekonomik, askeri yakınlaşmanın temellerinin atılması gerekiyor. Bölgedeki devletlerin ömürlerinin ne kadar olacağının tartışıldığı bir dönemde, bölgeyi temsil ettiği varsayılan bu örgütün geleceğinin olmayacağı bir gerçek. Çünkü, ülkelerinden, topraklarından, tarihlerinden, kültürlerinden çok saraylarını, altınlarını, Batı bankalarındaki paralarını, yolsuz ve zalim iktidarlarını düşünenler, ABD işgalleri kadar, İsrail saldırıları kadar bu topraklara zarar veriyor.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi