T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 12 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİ | ||
|
Malum cepheleşme temel olarak tehlike ve tehlikeye karşı seferberlik fikri üzerine kuruludur... AK Parti karşısında cepheleşme arzusu, gerek cumhurbaşkanlığı seçimlerine gerek genel seçimlere bu cepheleşmeyle gitme niyeti, Mehmet Ağar'ın DYP'sini bir kenara bırakacak olursanız, Türkiye'de siyasî muhalefetin ana eğilimi haline geldi... Peki tehlike ne? Yanıt malum: Aynı anda ve birbirlerini tetikler bir şekilde laiklik ve ulusal bütünlük... Gerçekten de Kızıl Elmacıların, yeni cephecilerin, Aydınlık taifesinin, Kerinçsiz'lerin ortak paydası olan "tehlike" eşit ağırlıklı iyi ayak üzerine oturtuluyor: Laiklik ve ulusal bütünlük... Daha doğrusu ulusalcı laiklik, laikçi ulusalcılık bu iki ayağı bir araya getiriyor... Bu yeni garip anlayışa göre "toplumsal, siyasal, ekonomik yeni her girdi, ideal düzende, özellikle laik dokuda gedik açabilecek unsur" olarak değerlendiriliyor. Siyasi eylem ise bu girdilere ve değişim dalgalarına karşı "sürekli seferberlik hali" olarak tanımlanıyor. Böyle olunca oranda, laiklik ilkesi "anti-emperyalizm", "ulusçuluk", "dış müdahale tedirginliği", "AB'ye karşıtlık", "sivilleşmeden endişe", "demokratikleşmeye mesafe" gibi tutumlarla besleniyor, bunlarla iç içe sokuluyor ve bütüncül bir siyasi proje haline dönüşüyor. Nitekim zihniyet açısından ulusalcılıkla tahkim edilmiş laik duruş, toplumsal olanı devlet alanı içine hapseder. Siyasete meşruluğu devletin kontrolü koşulunda tanır. Tam demokrasiyi muhayyel bir durum olarak görür, muhayyel olana ulaşmak için toplumsal iradeyle çatışmayı doğal ve kaçınılmaz kabul eder. Ayrıca bu yeni dalgada sürekli seferberliğin bir gereği olarak "ideal laik aktör" kurgusu yapılıyor, bu politik projeye simgesel açıdan uyumlu insan tanımı etrafında kültürden tüketime, imaja uzanan ortak algı ve davranış kodları bir 'toplumsal model'e dönüşüyor. Bu çerçevede "ideal kadın, ideal beden, ideal yaşam tarzı, ideal rejim" gibi unsurlar bir bütün oluşturuyor ve bir cemaatleşme eğilimi ortaya çıkıyor. Şunu özellikle görmek gerekir: Bu anlayışta laiklik, siyasî algının merkezini oluşturmakla kalmayıp, toplumsal örgütlenmenin temel siyasî aracı haline de geliyor. Tehlikeye karşı birleşme güdüsü olarak örgütlenme ve güç arayışı totaliterlik kapısını aralar. Zira İslamî tehlikeye ya da iç tehdide, bölünmeye karşı örgütlenme hedefi, İslamî kesim ya da diyelim Kürt kesimi dışındaki herkesin bir cemaat gibi hareket etmesi talebini gündeme getirir. Bu çerçevede yandaş ya da karşıt tanımı "samimiyet ve içeriden olma" esası etrafında "niyet ve aidiyet anlamaya yönelik köktenci bir çerçevede" yapılır. Bireylerin attığı adımlar "aidiyete fayda" açısından değerlendirilmekte, negatif ve pozitif yaptırım mekanizmalarını harekete geçirmektedir. Bireyden bu nispette ve "öteki yargısı" üzerinden kendisine yönelik bir rasyonelleştirme mekanizmasını kendi eliyle devreye sokması beklenmektedir. Bu anlayışta aralanan ikinci kapı doğal olarak otoriterlik kapısıdır... Ama bu özel bir kapıdır, "ikameci otoriterleşme" kapısıdır... İkameci otoriterleşme hem verili yaşam tarzının, hem muhayyel toplumun muhafazası için demokrasi dışı mekanizmaları demokrasi referansıyla meşrulaştırılmasıdır. Bu yolla toplumu ve örgütlenmeyi ikame eden Türk Silahlı Kuvvetleri gibi kurumların siyasi faaliyetlerine zihinlerde meşruiyet kazandırmasıdır. Laikçi ulusalcılık, ulusalcı laiklik malum hastalığımızın aldığı son biçim...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |