Ana Sayfa
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Aktüel
Spor
Yazarlar
Televizyon
Sağlık
Bugünkü Yeni Şafak
Son Dakika
657'liler Ailesi
Bilişim
Çalışanın Sesi
Diziler
Düşünce Gündemi
İzdüşüm
Kültür-Sanat
Okur Sözcüsü
Röportaj
Sinema
Yemek
Zamanda Yolculuk
Bize Yazın
Abone Formu
Temsilcilikler
Reklam
Künye
Arşiv

Yeni Şafak'ta Ara

	Fehmi KORU f.koru@yenisafak.com.tr

"Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Çek mukabili Cyril Svoboda'ya 'Amerikan askerlerinin çekilmesi durumunda İran'ın İslâm devrimini Türkiye'ye ihraç etmesine artık kimse mâni olamaz' dedi mi, demedi mi?" Son tartışma konumuz bu. Bakan Gül'ün bu sözleri sarf ettiği haberini UPI ajansı geçmiş. Abdullah Gül "Demedim" açıklamasını yaptı; Çek bakan da "Hayır, ben öyle bir şey aktarmadım" demekte. Aydın Doğan Grubu'na ait Hürriyet gazetesi ise haberin doğru olduğunda ısrarlı.

UPI, geçen yılın önemli bir bölümünde Türkiye ve Ak Parti hükümeti aleyhine pek çok haber ve yoruma yer vermiş Washington Times adlı gazeteyi çıkaran grubun ajansı. Brüksel'de toplanan Avrupalı liderlerin "Türkiye ile müzakereleri başlatalım mı?" sorusuna cevap aramak üzere toplanmalarından bir gün önce, Frank Gaffney adlı birine "Türkiye'yi AB'ye almayın" yazısını yazdıran grup bu.

"Söyledi" denilen kişi "Söylemedim" diye yalanladığına, söylenen sözleri aktardığı bildirilen kişi de "Ben öyle bir şey aktarmadım" dediğine göre tartışmanın o noktada bitmesi gerekirdi. Dahası, inkâr edilen sözlere biraz yakından bakıldığında, ortada bu denli gürültü koparmaya değer bir olağanüstülük de görülmüyor...

"Amerikan askerlerinin çekilmesi durumunda İran'ın İslâm devrimini Türkiye'ye ihraç etmesine artık kimse mâni olamaz." Cümle bu değil mi? Bu cümlede iki önerme bulunuyor. İlki, "Amerikan askerlerinin çekilmesi"; ikincisi de, Amerikan askerleri çekildiği taktirde, "İran'ın İslâm devrimini Türkiye'ye ihraç etmesine kimsenin mâni olamayacağı..."

Amerika'nın askerlerini (hiç değilse büyük bir bölümünü) Irak'tan çekebileceği son birkaç aydır artan bir gürültüyle dünyanın her tarafında tartışılıyor. Amerikan halkının desteği azaldıkça, kasım ayında kısmî yenilenme seçimlerine hazırlanan Bush yönetiminin başvuracağı çare olarak da bu ihtimal telâffuz edilmeye başlandı. İki dışişleri bakanının görüşmelerinde hergün güçlenen ihtimalin masaya yatırılmasında şaşılası bir yön yok.

Irak'ta insanların birbirlerini boğazladığı bugünün şartlarında işgalci gücün birdenbire ortalıktan çekilmesi, -Irak'ın parçalanması veya bütünüyle kaos ortamına bürünmesi dahil- her türlü felâket senaryosunu mümkün hale getirecektir. Bu senaryoların hepsinde kaybeden taraf olarak Türkiye de yer alıyor.

Kaostan veya Irak'ın parçalanmasından İran nasıl etkilenir? İran'ın olumsuz etkilenmesi kadar, oluşacak yeni dengelerden kazançlı olarak çıkması da pekâlâ mümkün. Bugün dünyanın dört bir tarafında, "Hazar'dan Suudi Arabistan'ın doğusuna kadar uzanan bir Şii hilâli" senaryosu tartışılıyor. Böyle bir gelişme İran'ın nüfuz alanının genişlemesi anlamına gelir. Rejim ihraç etmekten vazgeçtiğini vaktiyle açıklamış İran, kazandığı nüfuzla, yeni politikalar üretmeye başlarsa ne olacak? Türkiye bundan etkilenmeyecek mi?

"Dünyanın dört bir yanında tartışılan ihtimalleri içinde barındıran bir cümle üzerinde bunca gürültü koparılmasının sebebi ne olabilir?" Aslında, cümlenin sarf edilip edilmediğinden daha önemli olan ve üzerinde kafa yorulmayı hak eden soru budur.

Ak Partili bakanın "Amerika'nın Irak'ta kalmasını istediği" ve "İran'ın Türkiye'ye rejim ihracından endişe ettiği" sonucunun değişik kesimlerde tepkilere yol açacağının hesap edildiği belli. Söylendiği, hem söylediği ileri sürülen kişi (A. Gül) hem de söylenilen kişi (Çek bakan) tarafından yalanlanmış bir cümle, haberi taşıyan ajansın güvenilir olmadığı bilindiği halde, sırf bu küçük politik hesap yüzünden, ısrarla gündemde tutuluyor.

Medya grubunun politik bir partiye dönüşmeye başladığının Aydın Doğan farkında mı acaba?

Geri dön

Yazdır

Yukarı