T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 14 MART 2006 SALI | ||
|
Basın kimi gelişme ve olayları öne çıkarmak istediği yönleriyle ele alır. Kamuoyu bu anlamda bir tür yönlendirilmiş olur. Hafta sonu Bilgi Üniversitesi'nde yapılan Kürt Konferansı da böyle bir muamele ve kullanıma tâbi oldu. PKK'ya yakın gazeteler "Kürt'süz Kürt toplantısı" manşetleriyle, merkez medya "Aydınlardan PKK'ya rest" başlıklarıyla özetledi toplantıyı. Oysa, farklı eğilimdeki Kürtleri, Kürt sorunuyla ilgili yazar, aydın, akademisyen ve gazetecileri bir araya getiren Kürt Konferansı, "örgütsel siyasetin bu sorun üzerindeki tahakkümünü, toplumsal siyaseti dışlamadan kırmaya çalışan", son dönemlerin en önemli sivil etkinliğiydi. Nitekim PKK'ya yakın örgütler, salonda Osman Baydemir ve Ahmet Türk gibi temsilcileri olmasına rağmen DPT, toplantıya çağrılı olduğu halde katılmayan İHD temsilcileri (örneğin Eren Keskin), Türk milliyetçi gruplar, Bilgi Üniversitesi kapısına toplanan Bedri Baykam ve arkadaşları aynı hatta buluştu, toplantıyı şöyle ya da böyle protesto etti, hatta zararlı buldu. Bu konferans ne gösterdi sorusuna verilecek ilk yanıt da buradan çıkıyor: Bu toplantı "konuşup sorgulayanlar" ile "sorgulama ve konuşmadan ürkenler", "demokratik çözüm peşinde koşanlar" ile "şiddet ve kaba siyasetten ödün vermeyenler" arasındaki "derin uçurum"u iyice ortaya koymuştur. Toplantı benim için özellikle bu açıdan önemli, etkileyici ve öğreticiydi... Bu çerçevede toplantının her biri bir diğeri kadar önemli "dört boyutu"ndan bahsedilebilir. Birinci boyut Kürt olmayan aydın, akademisyen, kanaat önderilerinin, Türk solu ve Türk demokratlarının kendiliğinden üreyen ortak dille ve ilk kez bu denli vurgulu olarak "PKK ve şiddet merkezli bakışı gayrimeşru ilan etme"siydi.. Devlet politikaları kadar örgüt politikalarına alınan mesafe, silahın derhal ve önkoşulsuz bırakılması talebi, hem Türk hem Kürt milliyetçiliğine ikisinin ortak yanlarını göstererek itiraz, sorunun ekonomik, sosyal, insani yönlerine işaret, siyasetin sorun üzerinde kurduğu ağır hegemonyasına tepki bu ortak tavrın alt başlıklarını oluşturdu. İkinci boyut böyle bir toplantıda Kürt sorununun ilk kez sadece siyasi boyutuyla değil, "tarihi, ekonomik, sosyal, sosyo-psikolojik" boyutlarıyla, sadece "erkek siyasetçi prototip"i açısından değil, "kadın, genç, çocuk" açısından da ele alınmasıydı. Toplantı bir yandan bu konularda düşünen, araştırma yapan, bulgulara ulaşan Türk ve Kürt kökenli akademisyenlerin çalışmaları ve varlığı kamusal olarak görünür hale getirdi. Diğer yandan "gerçek ve kalıcı çözüm imkanları"nın bu sorunlar etrafında tartışma, anlama faaliyetinin kuşattığı ortaya çıktı. Üçüncü boyut PKK, DTP ve benzeri siyasi örgütlerin dışında kalan, kimi sivil toplum örgütlerinden, kimi üniversitelerden, kimi sessiz köşelerinden gelen çoğulculuğu önemseyen Kürt aktörlerinin toplantıdaki varlıklarıydı. Özellikler kadınların, gençlerin Kürt siyasetini içeriden sorgulaması da bilen tavrılarıydı. "Kürt toplumsal ve siyasi alanının çoğulcu hali"ne işaret eden, "düşüncenin siyaset karşısındaki özerkliği"ne gönderme yapan bu durum ilk kez bu denli şeffaf şekilde ortaya çıktı. Dördüncü boyut başta DTP'liler olmak üzere hakim Kürt siyasetçilerinin birinci boyutun işaret ettiği "meşruiyet" tartışmasından, ikinci boyutun işaret ettiği "tematik çoğulculuk"tan, ama özellikle üçüncü boyutun işaret ettiği "sosyal ve siyasi çoğulculuk"tan duydukları büyük rahatsızlıktı. Bu rahatızlığın yanında Kürt politikasını, hatta Kürt konuşmacının deyişiyle "Kürtçülüğü" bile ifade etmeyen Öcalancılığın, bu eğilimin temsilcilerini şiddet tehdidi altındaki pazarlık siyasetine ne denli hapsettiği ortaya çıktı. Bu eğilimin insandan ve düşünceden ne kadar azade, ne denli Stalinilist olduğu anlaşıldı. Peki sonuç? Konferans bir yandan heyecan ve umut verici noktalara işaret etmiştir. Özellikle bağımsız Kürt kadını ve gençlerinin yaşadığı zihniyet değişimini göstermiştir. Diğer yanıyla hakim Kürt siyasetinin ne denli kapalı bir tutum içinde olduğunu, her tür demokratik adımı kendi tavrı için nasıl araçsallaştırdığını ortaya koymuştur. İlk yan sorunun çözümü için umut verirken, ikinci ve hakim yan çözümsüzlüğü ve şiddeti bir tokat gibi yüzümüze vurmuştur.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |