T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 MART 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

Kriz politikaları ve 12 Mart Muhtırası

Türkiye'de iktidar yarışında belli roller oynayan kesimlerin rakiplerini geçip pozisyonlarını tahkim etmenin, pozisyonlarına yönelik çabaları boşa çıkarmanın ve bir adım öne geçmenin temel yöntemlerinden biri kriz politikaları peşinde koşmak olduğu her kriz durumunda daha rahat anlaşılabilmektedir. Aslında her siyasi sistemde çeşitli nedenlerle krizlerin çıkması kaçınılmaz bir durumdur. Bu bakımdan krizlerin yaşanması sadece Türkiye'ye özgü bir durum değildir. Önemli olan krizlerin olmaması değil sistemin krizleri aşabilecek donanıma, imkana ve tecrübeye sahip olmasıdır.

Türkiye sık sık krizlerle karşılaşmaktadır. Bütün mesele bu krizlerin hangi yöntemlerle ve araçlarla aşabilmesidir. Türkiye krizlerin üstesinden nasıl gelmektedir? Bu soruya verilecek pek çok cevap olabilir. Belki de cevap verenler kendi siyasi eğilim ve konumlarına göre kriz çözme yöntemi önereceklerdir. Demokratik sistemlerde krizleri çözmenin meşru, hukuki ve bilinen belli başlı yöntemleri var. Siyaset de zaten kolektif sorunları çözme, krizlerin üstesinden barışçı yöntemlerle gelebilme faaliyetinden başka bir şey değil. Krizleri çözemeyen bir siyasi sistemin varlığını sürdürmesi imkanının olmadığı kesin.

Mesela tek parti sistemleri veya kişiye dayalı otoriter sistemler toplumlarda beliren kolektif sorunları çözebilmiş olsalar çok partili demokratik sisteme geçmek mecburiyetinde kalırlar mıydı? Bir toplumda demokrasinin tercih edilmesi, demokrasi dışı sistemlerin krizleri çözme noktasında başarısız olmalarından dolayıdır.

Türk siyasi sistemi kriz çözme hususunda pek başarılı değil. Bunun başlıca sebepleri üzerinde durup düşünmemiz gerekiyor. Herhangi bir yöntemin kriz çözme aracı olarak işlev görmesi, öncelikle toplumun o konudaki inancı ve güvenine bağlıdır. Hiçbir yöntem bizatihi objektif bir kriz çözme aracı olamaz. Toplumun bir yöntemi kriz çözücü olarak düşünmesi, temelde bir kültür, gelenek ve tecrübe işidir.

Türkiye demokratik yöntemlerle krizleri çözemiyor...

Sözü şuraya getirmek istiyorum. Türkiye yarım asrı biraz aşan çok partili dönemde ciddi siyasi ve sosyal krizlerle yüz yüze gelmiştir. Bu krizleri, maalesef demokratik yöntem ve süreçlerle çözmesini başaramamış ve silahlı güçlerin sisteme müdahalesiyle karşılaşmıştır.

Toplumsal çevrede karşılaşılan krizleri çözme veya krizleri aşmada silahlı kuvvetlerin müdahalesini, en azından toplumun bir kesimi bir kriz çözücü eylem olarak alkışlamaktadır. Böyle olunca kriz politikaları toplumun gündeminde hiçbir zaman düşmemektedir.

Mevcut statükodaki yerini berkitmek isteyen veya siyasetin bürokrasi karşısında öne geçmesinden rahatsız duyan çevreler kriz politikalarıyla belli sonuçlar elde etmeyi tercih etmektedirler. Öncelikle kriz çıkaran kesimler biliyor ki demokratik yöntemlerle krizleri çözmek pek alışık olduğumuz bir uygulama değil; bu durumda demokrasi dışı yöntemler gündeme gelebilmekte ve krizin çözülmesi için toplum bunu ödenmesi gereken fatura olarak görebilmektedir.

Önceki gün 12 Mart idi. Siyaset 12 Mart 1971 öncesinde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi krizleri demokratik yöntemlerle aşabilmeyi başaramadığından askeri güçlerin müdahalesi gündeme gelmiş ve bu müdahale ile krizin çözümlenmesi istenmiştir.

12 Mart 1971'de Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının altına imza koyup Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanlığı'na verdikleri üç maddelik muhtıra, demokratik siyasi süreci sonlandırmış ve askerlerin aktif siyasi roller üstlendikleri yeni bir olağanüstü rejimin kurulmasını sağlamıştır.

14 Ekim 1973 genel seçimlerine kadar devam eden olağanüstü rejim döneminin kriz çözme noktasında başarılı olup olmadığının muhasebesi yeterince yapılmış mıdır? Ben kendi adıma bundan emin değilim. Muhtırada sıralanan krizlerin nerede ise hiçbirinin aşılamadığı ve problem olarak görülenlerin hiçbirinin çözümlenemediği ortadadır. Bu durumda krizi çözmek iddiasıyla demokratik sisteme müdahale eden ve iki buçuk yıl sistemi yönlendiren aktörlerin eylemlerini sorgulamak gerekmez miydi?

Aradan şu kadar yıllık bir tecrübe elde edilmesine rağmen siyasi aktörlerden bir kısmının, demokratik kurum ve aktörleri krizleri çözme noktasında tek yöntem olarak görmeyip demokrasi dışı çevrelerden krizleri çözmelerini beklemeleri demokratikleşme konusunda daha çok yolumuzun olduğunu göstermiyor mu?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi