T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 MART 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Samimiyet sorunu

Geçen hafta sonunu, bir grup aydın, bir üniversite çatısı altında, ülkenin en dikenli konularından 'Kürt sorunu'nu tartışarak geçirdi. Katılımcılar listesine bakıldığında, dâvetlilerin, 'silâh-dışı çözüm' ortak paydasına sahip olanlardan seçildiği görülüyor. İzleyenlerden dışa yansıyan en çarpıcı izlenim ise şu: Tartışmada en üstünkörü değinilen konular 'çözüme' ilişkin formüllermiş...

Neden acaba? Neden sorunun etrafında dolaşmaya saatler hatta günler ayrılıyor da, sorunun çözümüne sıra geldiğinde kimse söyleyecek fazla bir şey bulamıyor?

Bugün durum geçmişten farklı. 'Kürt sorunu' ana başlığı altına giren konularda sorunun çözümü için atılacak adımlarla ilgili söylenecek hayli söz bulunurdu geçmişte. Anadil yasağı ile başlayıp olağanüstü hal (çoğu kez sıkıyönetim) şartlarına gelinir, bölge insanına uygulanan muameleden şikâyet edilirdi. Her eleştiri konusuna dair pek çok çarpıcı örnek bulmak hiç zor olmazdı; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne intikal etmiş insan hakları ihlâlleriyle ilgili dâvâlar bile, bir şeylerin yanlış gittiği konusunda yeterince ikna edici olurdu.

Şimdi durum farklı. Anadil üzerinde baskı yok, öğrenimi için kurslar var, yayın da yapılabiliyor. RTÜK yerel televizyonlara da anadilde yayın hakkı tanıyacak yolu açtı. Anayasa ve yasalarda yapılan düzenlemelerle yıllardır dile getirilen hakların neredeyse tamamı tanındı. Bölgeye giden yöneticiler ise, halka yanlış muamele yaptıkları taktirde, kendilerine arka çıkılmayacağını biliyor. Dahası, bölgede görevli devlet yetkilileri halka sıcak mesajlar veriyor, verdikleri mesajlara uygun davranıyorlar da. Hükümetin çetelere müsamaha etmeyeceği belli. Geçen hafta boyu tartıştığımız Şemdinli İddianamesi, bir yönüyle, yargının da bu kararlılığı paylaştığının işaret değil mi?

Bundan böyle 'Kürt sorunu' üzerinde konuşur tartışırken, uygulamalara dair eleştiriler ya geçmişe ait örneklerle sınırlı kalmaya, ya da istisnaî tavırlara yönelik olmaya mahkum.

Şimdinin sorunu, hükümetin, siyasî risk de üstlenerek düne kadar imkânsız bilinen bir çok konuda attığı adımların karşılık görmemesidir. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sorunla ilgili girişim başlatan bir grup aydınla görüşmesinin akabinde ziyarete gittiğinde Diyarbakır'ın sessizliğe bürünmesini tevil bile zor. 'Seçilmiş' yerel yöneticiler, nedense, açılıma gereken sıcaklıkta yaklaşmadılar...

Tek taraflı açılımların karşılıksız bırakılması bu konuda yıllarca samimi çalışmalar yürütmüş, temel hak ve özgürlükler ile demokrasi mücadelesi vermiş insanları ürkütmüş bulunuyor. Şiddet dilini devredışı bırakacağı ileri sürülerek talep edilen iyileştirmeler bu hükümet tarafından yerine getirildi; buna rağmen terörün durmamasını, hatta son zamanlarda azmasını anlamak çok güç. "Ne yapılırsa yapılsın terör durmayacak" tezini işlemiş sertlik yanlıları haklı olduklarının teslim edilmesini bekliyorlar. Anadolu'nun dört bir tarafına yeniden gitmeye başlayan şehit cenazeleri daha fazla can yakıyor, yürek burkuyor bugün.

Her ne kadar isminde ('Türkiye'nin Kürt Meselesi-I') arkasının geleceğine işaret eden '1' sayısı bulunsa da, hafta sonu yapılan toplantıyı aynı isimle sürdürmek bayağı güç. İyileşme yönünde atılan adımların yeterince destek görmemesi, girişimlerin takdir edildiği hissinin alınmaması, uzatılan ellerin havada kalması, konuyu giderek salt bir 'terör sorunu' haline dönüştürüyor. Bazılarının yıllardır ileri sürdüğü tezi doğrulayan bir görüntü bu. 'Kürt sorunu' çözüme kavuşturulacaksa, bundan sonraki girişimin, "Akan kan mutlaka dursun" keskinliğinde gelmesi gerekiyor.

Bölgedeki seçilmiş yerel yöneticiler temsil ettikleri kitlelerin sorumluluğunu üzerlerinde taşıyorlar. Muhatap onlardır ve onların ne gözlerini başka bir yöne çevirmeye, ne de üzerlerine düşen sorumluluktan kaçmaya hakları vardır.

'Kürt sorunu', bundan böyle, daha çok onlar için bir samimiyet sorunudur.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi