T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 MART 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Haldun DOMAÇ

Halilhodziç ve Gerets'ten ya tutarsa

Turkcell Süper Ligi'nde haftanın maçı hiç kuşkusuz Trabzonspor-Galatasaray karşılaşmasıydı. Galatasaray'ın evinde, Trabzonspor'un deplasmanda gibi oynadığı maçta heyecan ve mücadele iyi, futbol kalitesi vasattı. Ancak iki takım teknik direktörünü mercek altına aldığımızda ikisinin de 5 üzerinden bizden alacağı not biri geçmedi. Başka bir söyleyişle ikisi de sınıfta kaldı. Şimdi Halilhodziç ve Gerets'in karnesine bir göz atalım ve yaptıkları inanılmaz yanlışlarla maçın kaderini nasıl etkilediklerini ortaya koyalım.

Önce Halilhodziç... Biri ona Trabzonspor'un büyük takım olduğunu söylemeli. Hem de günde en az üç kez. Gaziantepspor, V.Manisaspor ve Galatasaray karşısında oynattığı futbolla, şampiyonluğu Anadolu'ya taşıyan Trabzonspor gerçeği örtüşmüyor.

"O günler geride kaldı" diyenler olabilir, ama Trabzonspor böyle oynarsa, korkarım yakında isminden çekinen rakiplerde gerilerde kalacak. Şimdi de Boşnak hocanın oyuna müdahale yanlışlarına bakalım. Trabzonspor öyle yada böyle, 1-0 öne geçti. Bir anlamda Halilhodziç'in düşüncesine prim verecek durum ortaya çıktı. Galatasaray bastıracak, Trabzonspor kontra bulacak. Ancak, Halilhodziç, bu konudaki en etkin silahı Ömer Rıza'yı sahaya sürmek için 83. dakikayı bekledi. Ve Galatasaray golü attıktan sonra Djokaj'ın sahada yürüdüğü aklına geldi. Neredeyse 20 dakika sonra... Ayrıca bir kötü alışkanlığı daha var Halilhodziç'in. Rakip baskı yaptıkça sahaya savunma oyuncusu sürüyor. Tayfun-Ufukhan değişikliğinde olduğu gibi. İşte o zaman baskıyı kabullenmek zorunda kalıyor. Halilhodziç bu yanlışlardan sıyrılmazsa, Trabzonspor'da son haftalarda yaşanan sadece geçici bahar olur.

Şimdi gelelim Gerets'e... Ya Nasreddin hocanın "Ya tutarsa..." hikayesini, ya da Gülşen'in dillere dolanan "Ya tutarsa..." şarkısını kafasına fena dolamış. 68. dakikada oyuncu değiştiriyor, çıkardığı sahanın en iyi oyuncusu Hasan Şaş, giren genç Aydın. Konya'da Aydın son dakika golünü atmıştı ya... "Ya tutarsa, ya tutarsa..." Galatasaray o dakikada 1-0 yenik durumda oynarken, Ümit Karan-Hakan Şükür değişikliğine ne demeli. Üstelik Trabzon'da piknik yapar gibi dolaşan İliç varken. Fenerbahçe'ye karşı, 3 forvet oyna, Trabzon'da yenik durumda iken Ümit Karan gibi bir ceza alanı canavarını oyundan çıkar. Belçikalıya sormalı; "Hangisi doğru?" Sözün özü, iki teknik adam da yanlışlar yaptı, Trabzon da,Galatasaray da kaybetti. Kazanan Daum oldu. Sanıyorum içinden kıs kıs gülerek...


Tuncay yaptı sıra Ümit'de

Türkiye'de genel olarak bir standart sorunu yaşadığımız gerçek. Aynı olay karşısında duruma göre farklı tavır sergilenmesi artık sıradan bir vaka haline geldi. Üstelik bu durum o denli salgın ki, bizden olmayan kişilere dahi kısa zamanda sirayet ediyor.

Hafta içindeki Fenerbahçe-Galatasaray maçından sonra Gerets bir açıklama yaptı; "Tuncay'ın yaptığı, genç ve yetenekli bir futbolcuya yakışmadı. İkinci golden sonra bizim seyircimizin önüne gidip birtakım hareketle yapması hepimizi çok üzdü."

Olay malum; Tuncay Alex'in attığı golden sonra Galatasaray taraftarının önüne gidip, kulağını tutarak, "Sizi duyamıyorum" demeye getirdi. Demek ki bu hareket Gerets'in ağırına gitmiş. Nitekim Tuncay da yaptığından mutlu değil ki maç sonunda özür diledi.

Peki Tuncay'a tepki gösteren Gerets, Ümit Karan'ın golü attıktan sonra Fenerbahçe taraftarına aynı hareketi yaptığını neden görmedi? Neden Ümit Karan'ı da Tuncay gibi eleştirmedi? Şaşırtıcı değil mi? Olay aynı, tavır farklı. Futbola, herkes gönül verdiği renklerin penceresinden bakarsa, işler içinden çıkılmaz hale geliyor. Bence Gerets'in ve Ümit Karan'ın, tıpkı Tuncay'ın Galatasaray taraftarından özür dilediği gibi Fenerbahçe taraftarından özür dilemesi şart. Aynı suça eşit ceza...


Fatih Akyel'den Terim'e mesaj

Ligde her geçen gün yükselen bir grafik ortaya koyan Fatih Akyel, iyi futbolunu Galatasaray maçında taçlandırdı. Avni Aker'de ki maçı izlerken, Real Madrid'e karşı kazanılan zaferin mimarı Fatih Akyel gözümün önünde canlandı. Sadece çalışkanlığı ve iyi futbolu değil, kendisini antipatik yapan agresif görüntüsünden uzakta oluşuyla geçmişten dersler aldığının sinyallerini verdi. Bir de mesaj vardı oynadığı futbolun içinde... Fatih Terim'e; "Beni sağ kanat olarak değil, savunmanın göbeğinde düşün." Terim'in bu mesajı iyi yorumlaması lazım. Çünkü Çek Cumhuriyeti maçında savunmanın göbeğinde oynayan Gökhan Zan-Tolga Seyhan ikilisi yerden zayıf ve ağır bir görüntü yansıttı. Bunlardan birinin yerinde oynayacak Fatih Akyel, sorunların çözümünde kilit rol alır.

Son sözlerimiz onu Türk futboluna yeniden kazandıranlara. Önce Ergün Gürsoy. Bir kez daha haklı çıktı. Galatasaray onu dinleyip, Fatih'i almamakla neler kaybettiğini sanıyorum anlamıştır. İkincisi Trabzonspor'a. Kim önerdi, ne düşünüldü önemli değil, önemli olan şehirdeki muhalefete rağmen onu transfer eden yönetimin ne denli doğru iş yaptığı. Bu kararı cesurca alan ve Fatih'i yeniden ülke futboluna kazandıran Trabzonspor yönetimine tebrikler.


Komplo teorisi

O kadar çok seviyoruz ki komplo teorisini. Öyle olmasa bu konuda yazılan kitaplar okuma alışkanlığı olmayan Türkiye'de 100 binler satar mıydı?

Fenerbahçe, Konyaspor karşısında 2. yarıda başlarken, Anelka'yı çıkarıp, Nobre'yi oyuna almış ve coşmuş. Futbolcular canını dişine takarak mücadele etmiş, Alex bile savaşmış. Sağdan soldan yağmur gibi ortalar yapılmış. "...mış, mış, mış..."

Böyle devam edip gidiyor sığ ve tahlilden uzak düşünce. Tamam "Brezilyalıların birbirlerine destek veriyor" bunu biliyoruz ama olayı tüm oyuncuların Anelka düşmanlığına taşımak komplo teorisi... Neden mi? Anelka nasıl bir oyuncu? Hızlı, güçlü ve boş alanda top yakalarsa, ceza kesecek, toplara iyi vuran bir oyuncu. Oysa Fenerbahçe ilk yarıda onu istediği toplarla buluşturamıyor. Buna karşın, Alex'in ortasında müthiş bir birleşik hareketle golü atıp, oyunun kilidini çözüyor. Konyaspor'un direnci 48. dakikada Nobre'nin attığı golle iyice kırılıyor. Fenerbahçeli oyuncular oyuna ceza alana golcüsü girince, Konyaspor'un da bu maçtan umudunu kesip, gelecek hafta oynanacak 6 puanlık Ankaraspor maçını düşünmesinden yararlanıp, orta yağmuruna başlıyor ve goller geliyor. Doğal olarak Nobre varken, böyle oynanır. Peki Anelka varken böyle oynanabilir mi? Hayır... O zaman ortada bir Anelka düşmanlığı değil, taktik hata var. Sorunu çözecek kişi Daum. Boşuna komplo teorileri üretmeye gerek yok.



Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi