T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 14 MART 2006 SALI | ||
|
Miloşeviç öldü. Ölümü, dudakları hafiften sarkmış, kısılmış gözlerinde ne sevinç, ne de kedere rastlanmayan resminin altındaki "Kasap öldü" başlığıyla servis yapıldı dünya basınına. Şaron bildiğiniz üzere, gitti gidiyor. Chavez'in alaycı diline dolanmış, Latin Amerika'dan sayısı giderek artan itiraz sesleriyle bunalmış Bush'un her ne kadar İran'ı vurma söylemiyle eski parlak savaş günlerine dönme hevesi bulunsa da, forsu, sönüyor. Dünya, sanki giderek daha az öfkelenilesi bir yer haline geliyor. Ama işte o yüz. Miloşeviç'in ölüm haberine eşlik eden yüzü. İhtimal, Lahey Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nde çekilmiş fotoğrafındaki, artık onlara tutunamayacağını anlayınca bildiği her şeyi toptan unutmuş, bu işten sıyrılamayacağını farkettiğinde giydiği herşeyden soyunmuş yüzünde, hem küstahlıktan, hem de suçluluktan eser yoktu. O kadar sıradan vatandaş hali ki... Her bir karışı kanla lekelenmiş onca toprak parçasının altında yatanlar düşünüldüğünde, düpedüz pişkinlik. Pamuk helva saçlarla kaplı kocaman kafaya, dokunsanız ufalanacakmış hissi veren nazenin duruşa, mahalle muhtarı edalı yürüyüşe baktığınızda, hiç de 300 bin kişinin katliamından sorumlu bir 'kasap'ın izini bulamayacağınız Eski Yugoslav Devlet Başkanı'nın, Sırp yandaşlarının çeşitli itirazlarına karşın, kalp krizinden öldüğü açıklandı. Ebeveynleri ve amcası intiharla hayatlarına son veren bir insanın 300 bin kişilik katliamını, basit bir çocukluk travmasıyla açıklamaya kalkışacak değil herhalde kimse, ama ölüme böylesi alışık olmanın, öldürme gücüne sebebiyet verebileceği ihtimalini de saklıda tutmak gerekir elbet. Saf kötülükle doyasıya yoketmenin, ölüm üzerinde iktidar kurmak olarak da bir başka açıklamasının bulunabileceğini ayrıca. Balkanlarda kimsenin hatırlamak, hatırlatmak istemediği bir zamanın zorbası Miloşeviç. Kanıtları, üstüste yığılmış cesetlerle dolu toplu mezarlar olarak bir bir ortaya çıkan vahşetin, ileride hatırlanacak tek simge-logo görüntüsü olarak üstüne eklenecek tek bir söz bırakmayan bir zamanın zorbası. Örgütlü bir zulüm teorisyeni, etnik temizlikçi, azılı bir Müslüman düşmanı. Eline düşürdüğü hayatlarını hoyratça fırlatıp çöpe attığı onca insanın ahı boynunda asılı. Hatırlarsanız, herhalde bu yüzden mahkemede, başı aşağıya doğru çekiliyormuşçasına yere karşı muhalefet etmekteydi. 2000 yılında iktidardan düştüğünde, kendisini ziyarete gelen Devlet Başkanı Koştinitsa'ya evindeki kırık ampulleri, yıkık dökük, harabeye dönmüş odaları gösteren Miloşeviç, artık bunların tamiratını yaptırmak için bile emir veremediğinden yakınırken, ihtimal hâlâ "anlaşılamamış bir kahraman" olduğunu düşünüyordu. O, olanlara inanamayan şaşkın konuşmanın sebebi olsa olsa buydu. Bu hissin ardından pişmanlık gelir gibi görünse de, hayır, pişman olmadı "Kasap". Çünkü pişmanlık duygusu bile insan ruhunda bir vicdan yolculuğu gerektirir. Hem, tövbenin bile güçlüyken ve son ana gelinmeden edileni makbuldür. Ardında sadece "Beni yavaş yavaş zehirliyorlar" diye bir mektup bırakarak öldü Miloşeviç. Tedavisini sebep göstererek Rusya'ya kapağı atmak için, kalp krizi riskini tetiklediğini bilmeden, durumunu ağırlaştırıcı verem ve cüzam ilaçları aldığı için hayatını kaybettiğini açıklıyor ajanslar. Şaka gibi değil mi? Kötülük repertuarı, aklın alabildiğince geniş bir zalimin -farketmez- ya kendisi tarafından ya da iddialardaki gibi yandaşları tarafından öldürülmesi... Ama bazen zelil bir ölüm bile insanı rahatlatmaya yetmez. Onbinlerce ceset, binlerce yaralı ruh ve hesabı görülmemiş bir tarih boylu boyunca aramızda yatarken, "Miloşeviç gitti, soykırım meselesi de bitti, kaldırın artık şu boş bardakları..." denemez. Kesinlikle denemez.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |