T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 MART 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yusuf KAPLAN

Batı'nın çöküşü, İslâm'ın yükselişi (1)

Görüş alanımızı 4-5 asırlık bir zaman dilimine yayarak genişletirsek karşımıza çıkan manzarada iki büyük aktörün dünya tarihinin yapılmasında kilit rol oynadığını görürüz. Batı yani Sekülerlik ve İslâm. Açarsak: Seküler Batı uygarlığının yükselişi ve çöküşü, İslâm'ın geri çekilişi ve yükselişe geçiş süreci.

Bu zaman diliminin ilk yarısı, seküler Batı uygarlığının, düşüncede, iktisatta ve siyasette büyük devrimlere imza attığı, küresel bir meydan okuma geliştirdiği bir zaman dilimidir. Bu zaman diliminde bütün küre coğrafyası Batılıların kontrolüne geçmiş sömürgeleştirilmiştir. Bu sürecin sonunda demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi söylemler geliştirilmiş ama sonuçta bütün diğer toplumların ve kültürlerin kendileri olarak varolma ve hayat hakkı yok edilmiş; anlam ve sembol haritaları tahrif ve tahrip edilmiştir.

Bu sürecin ikinci yarısında Osmanlı'nın temsil ettiği İslâm medeniyeti, küre üzerindeki diğer kültürler ve medeniyetler gibi geri çekilmeye başlamış, her alanda mevzi kaybetmiştir. Ancak şunu bilelim: Bu süreçte, diğer kültürlerin ölümü veya geri çekilmesi, esas itibariyle kendi dinamiklerindeki zaaflardan ötürü sözkonusu olmamıştır; Batı uygarlığının geliştirdiği, asimile edici (eritici) ve elimine edici (yok edici) seküler saldırının tahrif ve tahribatının sonucudur.

Batı uygarlığının geliştirdiği bu meydan okuma, tarihte tanık olduğumuz temas, alış-veriş ve yarışa dayanan medeniyetlerin karşılaşması formatını da yok etmiştir.

Başkalarına yaşama hakkı tanımayan bir uygarlık, fobi üzerine varolan bir uygarlıktır; hem iç dünyasına, hem de dış dünyasına fobi (korku) temeli üzerinden bakan, özgüveni olmayan; kriz anlarında hem kendisini, hem de dünyayı ateşe verebilecek, dolayısıyla dışardan hiçbir müdahaleye, meydan okumaya veya saldırıya gerek kalmadan kendi içinden, kendi üstüne kapanarak kendi kendine "ölecek", kendi kendini yok edecek bir uygarlıktır. Bütün pagan tecrübeler, böyle çökmüş ve tarihten çekilmiştir.

Bu beş asırlık sürecin ikinci yarısı sürekli artan bir şekilde seküler Batı uygarlığının, bir taraftan, dünya üzerindeki hakimiyetini ve tahakkümünü tahkim ettirdiği; ama öte taraftan da, hem kendi içindeki dinamiklerin yavaş yavaş kendini dinamitleyen fitillere dönüştüğü, hem de hakim olduğu dünyayı büyük bir kaosun ve katastrofun eşiğine sürüklediği bir çöküş süreci hikayesidir.

Sekülerliğe dayalı sınırlı, bencil, ben-merkezci insan, dünya ve hayat algısı, Batı toplumlarında önce esaslı bir felsefî krizin yaşanmasına, yani Batılı insanın doğa'yla, kainatla, diğer toplumlarla ve Tanrı'yla çatışmaya ve güç temerküzüne dayalı bir ilişki kurmasına yol açmıştır.

Bu durum, ailenin çözülmesi, bireyin yalnızlaşması, dünyanın sorunlarına yabancılaşması, kendi içine ve üstüne kapanması; eşitsizliklerin, haksızlıkların küresel boyutlar kazanarak kontrolden çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Özetle, her şeyin merkezine yerleştirilen Batılı insan, zaten tam olarak elde edemediği özgürlüğünü -dün kiliseye ait şimdiyse- seküler araçlara ve türlü aracılara teslim ederek yitirmiş; ahlâktan bağımsızlaşan bilim, felsefe ve hayat ruhsuzlaşmış, anlamsızlaşmıştır.

Gelinen nokta, seküler Batı uygarlığının çöküş sürecidir. Dünya, yönünü yitirmiş, rayından çıkmıştır. Dünyaya bir yön hatırlatan yegane aktörün, kaynaklarının sağlamlığı ve bağlılarının varolma, direnme, silkinme ve dirilme iradelerinin canlılığı bakımından sadece İslâm dünyası olduğu gerçeğini, Batılılar, çok iyi gördükleri için İslâm dünyasına, İslâm dünyasının omurgası demek olan Osmanlı coğrafyasına derinlemesine ve son derece ilkel bir panik psikolojisiyle yüklenmeye başladılar. Ancak bu süreç, geri tepmek üzeredir.

Sezai Karakoç'un şu veciz sözünü hatırla/t/makla yetiniyorum: "İslâm'ı öyle canlı ve diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin".

TV5 İLE İLGİLİ BİR AÇIKLAMA

TV5'le ilişkim bitmiştir. Şık olmayan bir muamele sözkonusu olmuştur. Ayıp etmişlerdir. Ve kayıp etmişlerdir. Ben, TV5'te çok çok zor şartlara rağmen, bir ekip yetiştirmeye çalıştım. Bu ekip, önümüzdeki 10 yılda büyük işlere imza atacaktır. Ben her şeye rağmen, yine alçak gönüllülüğü gösteren taraf olmayı tercih ediyor, TV5'te bir ekibin yetişmesi imkânı verildiği için teşekkür ediyorum-YK.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi