T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 24 NİSAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
"Tarih"ini bilmeyen milletlerin "coğrafya"sını başkalarının tayin edeceğini bilirdim de yaşadığı coğrafyayı bilmeyen insanların, tarih yapan insanların "kimya" sını bozabilmek için bu denli "edebiyat yapacağını" bilmezdim.. Demek ki, bir ülkeyi meşru yoldan idare edenlerin mevcut olması yanında, bir de idare edenleri idare etmek için her türlü dayatmayı yapan; sürmanşetten meşruiyet çıkarmaya çalışan; vaziyeti her dem idare edip koskoca bir milletin meşru iradesini hiçe sayarak şarlatanlığa şartlanıp kendini "bir şey" zannetmenin megalomanik dürtüsüne hapsolmuş insanlar da varmış.. Bir ülkede, Genelkurmay Başkanı çıkıp "Biz hükümetin iradesine saygılıyız ve uyum içindeyiz" dedi diye, bir kısım jakobenizm, statüko ve ceberrutluk timsali yazarlardan eleştiri alıyorsa ve bunları yazan insanlar, bırakınız yazdığı köşeyi memleketin her "köşesini" babasının malı gibi görüyorsa ve "paşa gönlü" istedi diye marazi mahfillere "selam çakıyorsa", biz artık demokrat bir basın olduğumuzdan nasıl emin olabiliriz?. Bu küflenmiş zihniyetin çirkin temsilcileri tam 46 yıl önce de, Demokrat Parti'nin atadığı son Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'u Yassıada'ya hapsetmekten derin haz duyan ihtilalci zihniyetin ta kendisidir.. (O Rüştü Erdelhun ki, adını, kaleci Rüştü Reçber'in adını öğrendiğim yıl olan 1992 yılından 5 yıl sonra duymuştum!. 28 Şubat 1997'de verilen muhtıra olmasa idi, Erdelhun'un ismini sanıyorum daha geç öğrenecektim(!) RTÜK, televizyon ve radyolara kapatma cezası verdiğinde "Böyle bir yasak Avrupa'da yok" diye haklı olarak eleştiri getirenler, Kopenhag kriterlerinin sadece 1 maddeden ibaret olmadığını bildiklerine göre, bu akıl almaz despotik tavırlarla Türkiye'yi yine haklı olarak eleştirdikleri Ortadoğu'nun dikta rejimlerinin mesabesine indirgediklerini niye görmüyorlar? Evet; bu memlekette 3 Kasım 2002'de bir seçim yapılmadı mı? Ya da 3 Kasım'da "açılmamış sandık" vardı da bu bizden gizlendi mi?! Bir iktidarın mensuplarını beğenmeme hakkı, size bu milletin demokratik tercihte bulunma iradesini beğenmeme hakkını da beraberinde mi getiriyor? Anayasal çerçevede seçilmiş bir iktidarın meşru olabilmesi için, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin onayı mı gerekiyor? Biz ki, 23 Nisan'ı hem "çocuk" hem de "ulusal egemenlik" bayramı olarak kutlayan bir milletiz.. Bu iki müesseseyi bir arada kutlamak hususunda Atatürk'ün amacı muhakkak ki halisane idi.. Ama görünen o ki, Atatürk'ü yanlış anlayan bazıları, "milli egemenlik" kavramına "çocukça" yaklaşarak, meşru temsilcilere "sobe" deyip "karanlığa saklanıyor"! TBMM Başkanı Bülent Arınç, dün "1.Meclis'te milletvekilleri öylesine cesurca tartışmışlardır ki, bugün o sözleri sarf etmek bile büyük tartışmalara neden olur.. Bize ilk Meclis'in giyimleri, inançları, fikirleri farklı ama hayalleri ve gayeleri aynı olan 'vatanseverler' lazım.." diyerek nefis bir tespitte bulundu.. "Vesayetperverliği" veya "cuntaperestliği" ile temayüz etmiş "ulusalcılar"ın anlayamadığı işte budur.. Bununla beraber, parti kapatmanın "faziletinden" bahsedip "Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatılmasaydı, bugün Ak Parti yoktu; dolayısıyla Ak Partililer buna sevinmelidir.." diyenler bile oldu bu memlekette.. Bu, şuna benziyor: Diyelim ki bir adam bir kıza tecavüz etti ve tecavüz sonucunda kız hamile kaldı ve çocuk dünyaya getirdi.. Çocuk büyüdükten sonra, tecavüzcü kalkıp çocuğa diyor ki: "Ben, annenin ırzına zorla geçmeseydim, sen bugün yoktun.."! Doğru; 1. Dünya Savaşı'nda İngilizler, Fransızlar Osmanlı topraklarını işgal etmeseydi, cumhuriyet kurulmamış olacaktı.. İyi ki işgal ettiler(!)
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |