T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 OCAK 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Öfke baldan tatlıdır, ama...

Herhalde dikkat ediyorsunuzdur, yine de dikkatlerinizi biraz daha kışkırtayım: Mehmet Ali Ağca'nın ceza süresini doldurduğu için serbest bırakılması toplumun eli kalem tutan kesiminde öfke sağanağı boşalmasına yol açtı. Birkaç istisna dışında bütün gazeteler, her gazeteden bir-iki kişi dışında bütün yazarlar, yapılan yanlışlıkları öne çıkartan yorumlar yapıyorlar...

Ne deseler az, ne yazsalar yerinde. Ağca gibi birinin ortalıkta dolaşması içinden çıktığı toplum için gerçekten düşündürücü bir durumdur. Ağca'nın Papa'yı vurmasından (13 Mayıs 1981) hemen önce, ABD'de Başkan Ronald Reagan'a yönelik bir suikast girişimi (30 Mart 1981) olmuştu; suikastçı John Hinckley Jr. hâlâ cezaevinde ve 'şartlı tahliye' talepleri işitilmiyor bile. Ağca'nın bir sürü dolambaçlı yöntem kullanılarak yapılan yanlış hesap sonucu ve uzun bir tatil dönemine denk düşürülerek tahliyesi, herkeste, "Devlette koruyanları var" hissini uyandırıyor...

Uyandırmalı da. Ağca'nın eylemleri kadar cezaevinden salıverilmesi de gizemli çünkü...

Burada durup biraz düşünmekte yarar var. Türkiye yaklaşık 60 yıldır çok partili demokratik sistemle yönetiliyor. Sistem üç kez tam, bir kez de yarım darbeyle kesildi bu süre içerisinde. Kesintilere 'gerekçe' olarak bireysel ve toplumsal eylemler sebep gösterildi. Önce toplumu tam ortasından bölecek olaylar yaşatıldı 'gerekçe' olarak, sonra da bu gelişmeyi sona erdirecek bir 'çare' dayatıldı. 'Gerekçe' aydınlara yönelik cinayetler oldu, kanlı sağ-sol eylemleri oldu, etnik veya mezhebî farklara dayalı kıyımlar oldu... 'Çare' ise tekti...

Bugünkü bilgimizle geriye dönüp baktığımızda, önceden planlı 'çare'nin dayatılabilmesi için 'gerekçe' olarak kullanılan olayların epey kuşkulu bir zeminde cereyan ettiğini görüyoruz. Önceleri seziyorduk, arada elde edilen bilgiler sayesinde bugün hayli güçlü kanıtlara sahibiz. Birçok bireysel eylemde kullanılan tetikçiler sanıldığı gibi kendiliğinden harekete geçmiş kişiler değillerdi; kitlesel eylemlerde ise her olayı başlatan maskeli-maskesiz 'tahrikçi' veya 'tahrikçiler' bulunmaktaydı.

Mehmet Ali Ağca bu 'gizemli' ilişkiler ağının yalnızca küçük bir parçasıdır.

Bu noktada dikkatlerimizi Ağca konusunda öfke kusan basınımıza çevirebiliriz. Ağca ve diğer tetikçiler, ülkenin değerli aydınlarını ortadan kaldırır, Türkiye'nin imajını sonsuza dek zedeleyecek uluslararası komplolara gönüllü yazılırken, Türk basınında yuvalanmış pek çok kalem, yönetici düzeyinde görev almış bazı gazeteciler de, toplumsal gerilimi artıracak yayınlara ve yazılara imza atıyorlardı. En mâsum çıkışları 'vatana ihanet' ile suçlayıcı yazıları yazan kalemler, farklı düşünceleri 'düşman' diye gösterebilen yöneticiler vardı Türk basınında.

Bunlardan bazısı bulundukları konumu çok uzun yıllar korudu. Kalem ustalığı, merak ve araştırma dürtüsünden mahrum olduğu halde 'yazar' diye ortalarda gezebildi pek çok basın mensubu; kaynağı bilinmeyen destekleri sayesinde basındaki varlığını sürdürebildi. Yakın tarihimizde tetikçisi bulunamadığı için 'fâili meçhul' kalmış pek çok siyasî cinayet var; aynı yakın tarihte 'fâili kolayca bilinebileceği' halde kimse üzerine gitmediği için üzeri örtülü kalmış basın yoluyla işlenmiş cinayetlerin ise haddi hesabı yok...

Ağca vesilesiyle öfke kusar gibi yapanların bir bölümünün eylem dosyası hayli kabarık. Bir bölümü numaradan da olsa öfke kusmayı beceremiyor, ya da hergün birbiriyle çelişen yazılarla karşımıza çıkıyorlarsa, sebebi, öfke kusmaları gereken kişiyle aynı kaynaktan beslenmeleridir. Tetikçileri yetiştirip hedeflerin üzerine süren odağın, istediği sonucu almak için ihtiyacı olacağı kesin basın desteğini ihmal edeceğini ve orası için tetikçi istihdam etmeyeceğini düşünmek safdillik olurdu.

Mehmet Ali Ağca'yı en başta ortaya çıkartan şartlar ile önceki gün serbest bırakılmasını sağlayan şartları enine boyuna sorgulayıp her süreçte devreye giren 'gizemli eller' ile hesaplaşmazsak Türk demokrasisi arzulanan olgunluğa asla erişemeyecektir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi