| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Akıldışı güzellikSon günlerde okuduğum kitaplardan biri de Italo Calvino'nun öykülerinden oluşan "Karga Sona Kaldı" (Can Yayınları, 2000, çev. Eren Cendey). Calvino ardımızda bırakmakta olduğumuz yüzyılın en yetkin, en kendine özgü yazarlarından biri. Calvino'yu henüz okumamış olanlar için bu pPazar yazısı bir eşik oluşturabilir belki. Ama benim derdim başka. Kitabın ilk öyküsünü okuduğumdan beri gözümün önünde gülünç, aslında öykünün anlattığıyla da ilintisiz bir manzara beliriverdi. Öykünün adı "Bir Gün Öğleden Sonra, Adem". Evin yeni bahçıvanı Libereso, mutfakta iş görmekte olan hizmetçi Maria-nunziata'yı bahçeye çağırıyor ve kıza bir armağan vermekte diretiyor. Neler önermiyor ki? Gölgelik köşesinde dinlenen bir kurbağa, renk renk gül böceği, siyah-yeşil bir kertenkele, havuzdaki kırmızı balık, bir öbek solucan, kocaman bir kirpi! Kızcağız çareyi mutfağa kaçmakta buluyor ("Hanımı çağırıyor!", ama bu bambaşka bir öykünün konusu!). Kuşkusuz, Benim gözümde canlanan manzarayla ilintisiz bir şey anlatıyor Calvino, ama ben de Calvino'nun hiç ummadığı bir yerden öyküye yeni bir anlam alanı katıveriyorum: Bahçıvan Libereso'yu "Merkez Sağ'ın son dönem siyasal aktörlerinin toplamı" gibi görüyorum, halkın önüne kendince pek anlamlı bulduğu -ve halkın "gerçek istemleri"ni yansıttığına inandığı- şeyler koyup duruyor, toplumun farklı katmanlarını bir arada temsil eden Maria da bu durumu şaşkınlık ve kaygı içinde izliyor. Ya da tam tersi: Libereso "kamunun istemleri"ni dile getirsin de hizmetçi Maria "Merkez Sağ'ın siyasal aktörleri"ni temsil etsin. Öykümüz şöyle sürüyor: "Maria-nunziata tabakları yıkamayı bitirdiğinde pencerenin camına atılan minik taşların sesini işitti. Elinde kocaman bir sepetle Libereso pencerenin altında duruyordu. 'Maria-nunziata, beni yukarı al. Sana bir sürpriz yapmak istiyorum.' 'Hayır, çıkamazsın. Ne var onun içinde?' Ama o anda hanımı zili çaldı ve Maria gözden kayboldu. Mutfağa geri geldiğinde Libereso yoktu. Ne içeride ne de pencerenin altında. Maria-nunziata musluğa yaklaştı ve sürprizi gördü. Kuruması için dizdiği her tabağın üzerinde zıplayan bir kurbağa vardı, minik bir yılan salata tabağının içine kıvrılmıştı, çorba kasesinin içi kertenkele kaynıyordu ve sümüklüböcekler kristallerin üzerinde parlak izler bırakarak ilerliyorlardı. Su dolu leğenin içindeyse, yalnızlığa alışık kırmızı balık yüzüyordu. Maria-nunziata bir adım geriledi, ama ayaklarının dibinde bir kirpi, kocaman bir kirpi vardı. Hatta bu dişi bir kirpi olmalıydı, çünkü peşi sıra beş minik kirpi yavrusu daha yürümekteydi ve hepsi de siyahlı beyazlı yer karolarının üstünde minik adımlarla ilerliyorlardı." Öykümüz bu minik adımlarla sona eriyor. Minik, ama sarsıcı adımlar. Eğlenceli bir manzara! Tarihin kimi anları böyle manzaralar gerektirir de! Ne yazık, öyle bir anda yaşamıyoruz; siyaset alanına biçilen "durağan konum" her şeyin yerli yerine konmasını gerektiriyor. Olsun, biz bu hareketliliğe de razıyız: Durağanlık uğruna kısa süreli bir alt üst oluş! Mutfağın bu durumda kalması olanaksız. Sonbaharla birlikte ya mutfak derlenip düzenlenecek, ya da yeni ziyaretçilere uygun bir yaşama alanı haline gelecek. Kimbilir, belki bazı siyasal aktörler kendini buna da uyarlayabilir!
harslan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|