Gazete başlıklarından herşeyi öğrenebilirsiniz!..

Yüksek Askeri Şûrâ'nın kararlarını, Hürriyet gazetesi, "28 Şubat'ın son paşası da gitti" başlığı ile vermiş..

Bakalım, 28 Şubat'ın başındaki sivil paşaları ne zaman gidecek?..

28 Şubat brifinglerinde aldıkları talimatla, meslektaşlarını jurnal eden, sivil toplumun her kesimine bulaşan ve militarizmi, topluma kalıcı bir hayat tarzı biçiminde sunan, post-modern faşizmin, sivil topluma sızmış ajanları, ne zaman gidecek?

Yazık değil mi Türk toplumunun kayıp yıllarına ve sürekli kurban edilen demokrasisine?..

Yağlayıp yıkadıkları 28 Şubat iktidarlarının topluma bıraktıkları miras ortada.. Elektrik kısıntıları, ihracatta düşüş ve "halk" ile "devlet" arasındaki sağlıksız ilişkiler..

Bizim mesleği de, "görevli gazeteciler"e ve kartel sermayesine teslim etti 28 Şubat.. Devletten teşvik ve destek almak karşılığında, yazar satmak, susturmak, hedef göstermek, doğal bir davranış sayıldı..

Aynı gazetede (Hürriyet) başka bir başlıkla da "Adnan Hoca"nın tahliyesi duyurulmuş..

-Adnan Hoca'yı motorları kurtardı!..

Hatırlamıyor musunuz, bu kişinin tutuklandığı günlerdeki başlıkları..

-Adnan Hocacılar, PKK'dan daha tehlikelidir!..

Madem öyleydi, o zaman bu tahliye neden?

Hukuku, adaleti ve idareyi, güdümlü başlıklar atarak boşaltmak, ayıp değil mi?

"Hürriyet"in içinde de, Ertuğrul Özkök, Ardahan'a tayin edilen İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'e "terfian sürgün"ün nedenini soruyor..

-Sizi son Uğur Mumcu operasyonundaki fiyasko yüzünden mi görevden aldılar?

Özkök bu soruyu sorduğuna göre, demek Hürriyet'in yazı işleri, "Uğur Mumcu operasyonu"nu "fiyasko" olarak görüyor..

Ama bu "fiyasko" tablosu, gazetenin başlıklarına hiç yansımadı..

Mumcu'nun katili olarak sunulan kişiler hakkında sayısız haber yapıldı.. Pek- çok isim, suçlu biçiminde sunuldu..

Meğer bunların hepsi, bir "fiyasko"nun haberleriymiş..

"Hürriyet"te Doğan Hızlan da, Hıfzı Topuz'un kitabını yorumlarken, yazar Sabahattin Ali'nin öldürülmesinde kimin muhbirlik, kimin infazcılık yaptığını naklediyor..

"28 Şubat Kemalizmi"nin teorisyeni Cemal Kutay, Sabahattin Ali'nin muhbiri olarak sunuluyor..

Tamam.. Anladık..

1949'da Sabahattin Ali'yi başına keserle vurarak öldürenler ve öldürtenler kimlermiş, artık biliyoruz..

Peki, 28 Şubat döneminde, Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand'ı manşetlerden hedef gösterenler ve göstertenler kimlerdi?

Evet.. Hürriyet'in başlığına göre, Yüksek Askeri Şûrâ kararları ile, "28 Şubat'ın son paşası" da gitmiş..

Bakalım Yüksek Sivil Şûrâ (veya derin millet), 28 Şubat'ın sivil paşalarının (veya onların deyimi ile silahsız kuvvetlerinin) gitmesine ne zaman karar verecek?

ŞAKA

Kartel yemini!..

Dünkü "Hürriyet"in bulaşan köşesinde, Canan Barlas'tan, "liboşun karısı" diye söz edilmişti..

Bu yazıyı da, "Doğan Grubu'nun meslek ilkeleri"ni hazırlayan gruba ve Aydın Doğan'a ithaf ediyorum..

Belli ki, kartel yemini, yatsıya kadar tutulur!..

Ve neticede, tencere yuvarlanır, kapağını bulur!..

MEDYA

İnsanlık suçluları da yazar olabilir mi?

Geçenlerde, Almanya'da "Hitler Dönemi"ne uzanan Weimar Cumhuriyeti'nin belgelerini içeren bir kitaptan söz etmiştim. (The Weimar Republic Source Book, Unuversity of California Press)

Bu kitapta, Hitler'in sözcülerinin o dönemde yazdıkları yazılar da var.. "Volkicher Beobachter"in başyazarı Rozenberg'in, Goebels'in, herkesi vatan hainliği ile suçlayan makaleleri de yer alıyor söz konusu kitapta..

Bu makaleleri okurken aynı temaları 2000'li yıllarda, utanmadan ve fütursuzca tekrarlayan bizdeki bazı isimleri düşündüm..

Almanya'da nazizmin tohumlarını atan bu "düşünürler", sürekli düşmanlar listesi yapmışlar..

"Liberaller", "entellektüeller", "sosyal demokratlar", "Yahudiler", "din adamları" ve kendileri gibi olmayan her kesim, Almanya'nın iç düşmanları olarak sunulmuş..

Peki bu isimler şimdi nerede?

Yazar Rozenberg, 1946'da Nurnberg Mahkemesi'nde idama mahkum edilmiş..

Goebbels de, 1945'te, Hitler'in sığınağında, ailesi ile birlikte intihar etmiş..