YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Kendini merkez almak

Dinî alana ilişkin tartışmaların, Türkiye'de kolay kolay bitmeyeceğini bilmem farkediyor musunuz? Bu tartışmalar bazan bir demokrasi arayışı şeklinde, bazan laiklik, bazan modernleşme, bazan da dine yönelik totaliter baskılar şeklinde cereyan ediyor. Temelde, batıcı jakoben elitistlerin dine ve dindarlara tahakkümü amaçlayan tutumlarından kaynaklanan bu tartışmalar, eğer vuku bulmasaydı!.. Ne olurdu o zaman?

Öncelikli olan

Olacağı şuydu ki, o şart altında bu tartışmalar, doğrudan doğruya dinî alanın kendi içinde cereyan etmeye başlayacak demekti. Dini nasıl anlamalıyız, İslâm'la demokrasi ilişkisi, modern tutumlar ve islâm, eski fıkıhın bugünkü ihtiyaçlarımız karşısındaki durumu, tasavvufun mahiyeti veya Türkiye şartlarının dışında teşekkül etmiş (Batı'da veya İslâm dünyasında) İslâmî nazariyeler hakkındaki farklı telâkkilerimiz vs. Dahası, Müslümanlar ve siyaset ilişkisi, farklı yöntem ve stratejiler karşısındaki konumumuz, dînî kesimlerin kendilerini yenileme ihtiyacı!.. Haydi bu da yetmedi, Avrupa Birliği'ne girelim mi, girmeyelim mi soruları!..

Batıcı elitist takımların dine ve dindar kesimlere yönelik baskı politikası, İslâmî kesimleri mecburî bir savunmaya zorladığı için, mevcut tartışmalar üç-dört yıldır daha başka bir düzlemde cereyan ediyor. Yani asıl tartışmamız, konuşmamız gereken patolojik durumlar olduğu gibi yerinde sayıyor. Halbuki hayat devam ediyor. Bunların birini diğerine tercih söz konusu olamaz. Bu bakımdan en sağlıklı olanı, savunma ile kendi kendimizin restoasyonunu amaçlayan yaklaşımların bir arada yürütülmesidir. Dışarıya karşı eleştiri, tebliğ, red, teşhir ve ortak cephe yaklaşımları devam ederken, aynı zamanda öz-eleştiriyi asla ihmal etmemek; kendi kendimizin yeniden inşasına, tekevvüne alabildiğine gayret gerekiyor. Eskiden geçerli olan "kol kırılır yen içinde" mantığının, bugün için, "başını kuma gömmek"ten farksız olduğunu asla unutmamak kaydiyle!..

Sağda solda şuurunu yitirenler

Saraybosna İslâm Şûrâsı öncesinde sonrasında, DİB. Yılmaz'ın ileri geri açıklamalarına da, Diyanet'le Diyanet Vakfı arasındaki tartışmalara da, Abant'ta dile getirilen yaklaşımlara da böyle bakmak lâzım. Kendimize ilişkin olumlu-olumsuz her spekülasyonun, ciddi bir mevzi kaybına yol açacağı endişesine kapılmak bu bakımdan yersizdir.

İster olumlu, ister olumsuz yaklaşılsın; isterse her fırsatla dine ve dindarlara saldırı için fırsatlar kollansın!..

Buradan şu ortaya çıkıyor: Bu ülkenin en temel ve en canlı mevzûsu İslâm'dır. Toplumsal bilinç ve akış, sosyolojik olarak hâlâ daha islâmdır. Varlığımızın ve geleceğimizin teminatı bu olduğu kadar, bazılarının iradesini bütünüyle çözen de gene bu dînî/içtimaî realitedir. İster Avrupa Birliği'ne girelim, ister girmeyelim, ülkeye mahsus bu dominat durum asla değişmeyecektir. Birtakım karşı/mevzî başarılar, bize ne kadar ağır gelirse gelsin, mevcut dominant durum asla değişmez.

Bir mevsim geçer, yeni bir mevsime gireriz. Ölü tabiatın canlanışı gibi, ilâhî bir devinim kuşatır her yeri!.. Alındığı sanılan tedbir ve mesâfelerin ne kadar nâfile kaldığı, sanki birer serâb imişçesine, orasından burasından dökülmeye başladığını görürsek asla şaşırmayalım.

Dini ve dindarları onun bunun karşıtlığına zorlayan telâkkilere de bu bakımdan acımak gerekir. Herhangi bir politikaya, ideolojiye, sisteme veya telâkkiye karşıtlığa bizi zorlayanlara, ben asla hak vermem ve iştirak etmem. Çünkü Allah'ın dinini herhangi bir telâkkinin karşıtlığına indirgemek, ya da yandaşlığına koşullandırmak kadar büyük bir cinayet düşünemem.

İslâm'ı, bir karşıtlık olarak algılamak, onu dünyevî menfaatlerimize indirgemekten farksızdır. Bu bakımdan İslâm herhangi birşeyin karşıtı değil; dünyevî ve beşerî, ihdas edilmiş her ne varsa onun ihâtâ edenidir.

Neyi, merkeze alıyorsunuz?

Meselâ, İslâm demokrasiye karşı değildir cümlesi!.. İslâm binlerce şeye karşı olabilir. Fakat bu karşı oluşlardan veya tasviplerden, ne kadarını toplayıp tasnif ederseniz edin, asla İslâm'a ulaşılmaz. Çünkü İslâm bizatihî kendisidir ve kendi dışındaki ile kendisini tarife tenezzül etmez. Buradaki kasdım kuşkusuz demokrasiyi red amacını taşımıyor. Tam aksine, ilâhî olanı merkeze alarak demokrasiye yaklaşmamız gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Dolayısıyla önümüzdeki herhangi bir soruna, yukarıdaki biçimde yaklaşmak yanlıştır. Eğer öyle düşünüyorsak, bu cümlenin doğrusu şöyle olmalıdır: Demokrasi İslâm'a karşı değildir!.. İslâm demokrasiye karşı değildir, değil!..

Böylesi hatalı yaklaşımlar nereden kaynaklanıyor? İslâm'ı meşrulaştırmak mı istiyoruz, yoksa kendimizi mi? İşin sırrı işte burada!..

Bu tip eğreti duruşlar kadar; paniğe kapılmış bir havada, şuurunu ve aklı selimden beslenmesi gereken iradelerini yitirmişçesine, ilkel reflekslerin kılavuzluğunda rol aldığını sananlara da ihtiyatla bakmak gerekiyor. Ben Hz. Peygamber'in sünnetinden böyle bir yol çıkaramıyorum.

Bir telâkki daha var ki, onlar da ümidini bütünüyle yitirdiği için olacak, elsiz ayaksız, hiç bir şart ileri sürmeksizin AB'ye girmekten yanalar. Bunlar da sığınmacı İslâmcılar.


6 AĞUSTOS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...