YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Aşk ve hakikat duygusu

Aşkın bazan çılgınlıkla (cinnet) eşleştiğini biliyoruz. Çılgınlık anları âşığın gerçeklikle ilgisini kopardığı anlamını taşıyor. Gerçeklikle ilgisini kopartan, belli bir anlamda bir cezbe hali yaşayan âşık o anda kendi varlığından geçer, kendini unutur, kendi beni yokluğa garkolur. Ama bu cezbe halinin doruk noktasında bile, âşık bir sevgilisi varbulunduğunu unutmaz. Kendini inkâr edebilir, ama sevgiliyi değil.. Bu durum, tam da Descartes'ın maksiminin zıddını ortaya koyuyor. O, "düşünüyorum öyleyse varım" diyordu, âşıksa: "Sen var olduğun için ben varbulunuyorum" diyor.

Böylece, aşkın, başkasının hakikat olduğu duygusunu yaşattığını söylüyoruz. Âşık, bir bakıma: "Sen yoksan ben kendi benimi neyle, nasıl sınayabilirim: ben, senin varbulunduğun dünyanın bir parçası olarak o dünyanın içinde yer alıyorum ve böylelikle varbulunabiliyorum!" diyor. Öyle ki, âşık, vecd ve cezbe halinde, yalnızca aşk duygusu sayesinde kozmik evrenin bir parçası olduğu gerçeğinden kopmuyor. Onda, dışarıya, başkasına olan bu yöneliş bulunmasa, aslında gerçeklikle olan bağını tümüyle kopartır ve mutlak bir cinnet içine düşerdi. Şunu söylemek mümkün görünüyor: âşık, aşk duygusunu yaşadığı için evrenin bir parçası olduğunu duyumsuyor (kabul ediyor); bu duyguyu yaşamasaydı evrenin (başkasının) varlığını inkâr etmeye (gerçeklikle bağını kopartmaya) yönelebilecekti.

Burada, aşk duygusunun yitirilmesiyle evrenin (dışdünyanın) varlığının inkâr edilmesinin mümkün olması cihetinden, âşık için özel bir solipsizm ortaya çıkıyor; evrenin varlığı aşka bağımlı tutuluyor; aşk yoksa evren de olmayacaktır. Solipsizm, filozofların içine düşmekten sakındıkları, onların korkulu rüyasıdır. Filozoflar, ondan istedikleri kadar sakınmaya çalışsın, âşık için o, kaçınılmaz olarak oradadır. Bu demektir ki, aşk yoksa veya âşık değilsem sen yoksun, hiç bir şey yoktur. Ama sevgilinin "ben burdayım" diyen seslenişi âşık tarafından işitilmektedir. Sevgili: "Ben o'yum", "ben her şeyim" diye sesleniyor. Bu sesleniş aynı zamanda: "Ben senim" anlamını da içeriyor. Bu sesi işiten, bu sesin sahibini bilen âşık, bu yoldan, gerçeklikle olan bağıntısını da elden kaçırmamış oluyor. O sesleniş sayesinde benle senin bir ve bütün veya aynı bütünün iki dilimi olduğunun ifade edilmekte olduğunu kavrıyor. Burada, ötekinin benini kabul etmekle kendi benini kabul etmek aynı düzleme yerleşiyor. Ötekinin benini inkâr etmek kendi beninin inkârına da yol açıyor. Veya ötekinin beni (başkası) yoksa, onun bir parçası olarak varbulunan kendi benim de inkâra uğramış oluyor. Yahut da, sonuç olarak aşk yoksa her şey yok demek oluyor. Varlığı varlık haline getiren gücün aşk ilişkisi olduğu sonucu ortaya çıkıyor: senle benin özdeşleşmiş olarak varbulunduğu gerçeği.. Bütün bunları aşk'ın aşkın (müteal) mantığı ile kavrayabiliyoruz.


6 AĞUSTOS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Rasim Özdenören

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...