YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Kuvvetler Ayrılığı böyle mi acaba?

Bu "Kuvvetler Ayrılığı" meselesini, her toplum, yaşadığı döneme ve sosyo-politik özelliklerine göre, farklı yorumluyor..

Fransız düşünür Montesquiu (okunuşu Monteskiyö) tarafından kuramsallaştırılan Kuvvetler Ayrılığında, "Yasama-Yürütme-Yargı" üçlüsünün kuvvetleri ayrılmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri'ni kuranlar ise, tiranlığı veya merkezin egemenliğini önlemek için, Kuvvetler Ayrılığını, hem yatay, hem dikey olarak gerçekleştirmişlerdir. "Başkan-Kongre-Yargı" arasındaki güçlerin dağılımı, "Yatay Kuvvetler Ayrılığı"dır.. Federal Hükümetle, eyaletler arasındaki güçlerin dağılımı da, "Dikey Kuvvetler Ayrılığı"dır. Yani, kuvvetler ayrılığı, federalist bir yapı getirmiştir ABD'de..

Bizde de 1961 Anayasası'ndan beri, teorik olarak Kuvvetler Ayrılığı var..

Ancak askeri müdahalelerin çokluğu ve "geçiş dönemleri"nin normal dönemlerden daha uzun sürmesi, bu "Kuvvetler Ayrılığı" kavramını karıştırıyor..

Örneğin "12 Mart 1971" muhtırası ve "12 Eylül 1980" klasik müdahalesi dönemlerinde, "Kuvvetler Ayrılığı" denilince akla, "Kara-Deniz-Hava-Jandarma" kuvvetleri gelirdi.. Bunlar, Genelkurmay Başkanı'nın komutasında birleşirler ve sivil yönetimlerin işine son verirlerdi..

"28 Şubat post-modern müdahalesin"de mesele daha da karmaşık hale geldi..

"Yürütme" ile "Yasama" birleşip, emir-komuta zincirine bağlı çalışmaya başladılar.. "Batı Çalışma Grubu", yasamanın bir bölüm yetkilerini aldı ve "Andıç"lar doğrultusundaki bir yönlendirme başladı.. "Dördüncü Kuvvet Medya" ise, kendini bankacılığa ve özelleştirmelere adayıp, susturulan muhalefete muhalefet etti..

Bir süredir, bu "28 Şubat ara-rejimin"in bittiğini ve geçiş dönemi ertesinde, yeniden "Anayasal Kuvvetler Ayrılığı" sistemine geçtiğimizi düşündüren ipuçları mevcut..

Ama yine, hepimizi şaşırtan gelişmeler de var..

Örneğin, "Kuvvetler Ayrılığı"nda, temel politik konulardaki tercihi "Yasama" (yani TBMM) belirler.. Bunu da "Yürütme" (yani üçlü koalisyon) uygular..

Ancak bu "Kürtçe radyo ve televizyon" konulu tartışmalarda, "Bize özgü Kuvvetler Ayrılığı gerçeği"nin, bilinenden farklı olduğu yine görüldü..

Avrupa Birliği'ne üyelik konusunda önemli bir ön-şart olduğu anlaşılan "Kürtçe Yayın" meselesi, TBMM'de ciddi biçimde tartışılmadı.. Yani bu konuda, "Yasama" belirli bir irade beyanında bulunmadı..

Buna karşı MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) Kürtçe yayına "evet" dedi..

Genelkurmay Başkanlığı da, "hayır" dedi..

Demek ki Türk-yapımı kuvvetler ayrılığı modelinde, bu tür temel sosyo-politik tercihler konusunda, iki kuvvet merkezi daha var..

- MİT ve Genelkurmay!.

Aslında Monteskiyö (1689-1755) öncesindeki kuvvetler ayrılığı da iki merkezliydi..

"Orta Çağ Siyaset Teorisi"ne göre, "Kuvvetler Ayrılığı", "Kral ve Kilise" ikilisi arasında cereyan ederdi..

Orta Çağ Avrupa'sının yüzyıllar süren siyaset tartışmalarının özünde, "Kral mı, kilise mi daha güçlüdür" sorunu yatardı.. Kilise gücünü kanıtlamak için kralları aforoz ederdi.. Krallar da kilisenin mallarına el koyardı..

Şimdi bizde, "laik cumhuriyet" egemen olduğu için "din mi - devlet mi üstün" diye bir tartışma yok..

Ama Kuvvetler Ayrılığının önemli bir ayağı olan "yürütme"nin başbakanı, MİT'in açıkladığı görüş için "bana danışıldı", Genelkurmay'ın açıkladığı görüş için de "hassasiyetlerini biliyorum" diyor..

Kuvvetler Ayrılığı'nın diğer bir önemli ayağı olan Cotarelli'nin, Kürtçe yayın konusunda ne düşündüğü ise bilinmiyor..

ŞAKA

Şip-şak!.

Avrupa'nın "aile fotoğrafı"nda yer almak için Fransa'ya giden Bülent Ecevit, herhalde bacağını kaşımak için eğilince, fotoğrafta çıkmamış..

Keşke Ecevit yerine, Süleyman Demirel yapabilseydi bu işi..

Bazı aile fotoğraflarında çıkmamak, çıkmaktan daha doğrudur..

GERÇEKÇİLİK

"Sermaye" de krizden zarar görür!.

Ekonomik krizler ve sonrasında açılan vergi paketleri, sadece sabit gelirlileri ve yoksul kesimleri vurmaz..

Yaşadığımız kavram kargaşası ile dolu günler, yurt ve dünya gerçeklerini unutmamıza sebep olmamalı..

"İstihdam"ın da, "refah"ın da kaynağı, teşebbüstür, yatırımdır, çeşitli riskler taşıyan sermayenin varlığıdır..

Ekonomik krizler sonucu, geniş halk kitleleri yoksullaşırken, teşebbüs gücü de, sermaye de zarar görür..

Bakın işte son duruma..

Çeşitli alanlarda yatırım yapmış olan, onbinlerce kişiye istihdam imkanı yaratan, sayısız piyasa riskleri taşıyan pekçok şirketin borsadaki değeri, gerçek değerlerinin çok altına düştü.. Buna karşı kullandıkları kredilerin faizi arttı.. Daralan talep yüzünden, bekledikleri gelirleri de elde edemeyecekler..

Söylemek istediğimiz şu..

Ekonomi, zengini-yoksulu, girişimcisi-çalışanı, sermayesi-emeği ile bir bütündür..

Eğer ülke kötü yönetilir ve ekonomi bu kötü yönetim yüzünden krize girerse, bundan zengin-fakir herkes etkilenir..

Bir avuç boşaltıcıyı veya birkaçyüz tane karapara sahibini hedef alıp, tüm girişimcilere öfkelenmeyelim..

Türkiye gibi "ülke riski" yüksek devletlere yabancı yatırımcı gelmeye çekiniyor.. Kendi fedakar gerçek girişimcilerimizin halinden anlayalım..


9 ARALIK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...