YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Biri, öteki ve hiçbiri...

Genelde bir olay değerlendirilirken, 'biri' ve 'öteki' arasındaki ilişkinin ne olduğuna bakılır. Değerlendirme zemini 'siyaset' ise 'biri' ve 'öteki' kadar 'hiçbiri'nin de hesaba katılması gerekir. Çünkü 'hiçbiri'nin, 'biri'nin ya da 'öteki'nin varoluşuna katkısı görmezden gelinemez. Örneğin Osmanlı'nın kendini 'biri' olarak tanımlamaya güç yetirebildiği zamanlarda Rusya 'öteki' iken, jeopolitik açıdan Çin 'hiçbiri' idi. Fakat zamanın Osmanlı ve Rusya arasındaki konuşmalara, 'fısıltılar' halinde bile olsa Çin'in katkısını katmadığı veya kaydetmediği söylenemez.

İç siyaset ise biraz farklıdır. Güçlü demokratik bir devlette iç siyasetin 'biri' ve 'öteki' kanatlarını 'siyaset' oluşturur, ama bürokrasi hep 'hiçbiri' olarak kalır. 'Biri'nin ve 'öteki'nin tartışmasında 'hiçbiri' her zaman yedek bir referans/katkı olarak varolur. Demokratik düzen açısından 'hiçbiri' bir referans değeri taşır, ama karar süreçleri açısından 'biri' ve 'öteki'nin zeminine giremez.

Türkiye'de ise dış politikada 'öteki'ne hiç yer yok. Adeta Türkiye'nin 'biri' olmasının yolu sadece herkesin ve herşeyin 'hiçbiri' olmasından geçiyor. Avrupa Birliği'ni, en yakın jeopolitik odak olmasına rağmen 'hiçbiri' düzeyinde algılamak gibi irrasyonel bir tutum sergiliyor Türkiye. Oysa Erbakan'ın dış politika söylemine karşı çıkılmasını haklılaştıran zemin, Endonezya gibi reel-politik açıdan Türkiye'ye göre ancak 'hiçbiri' hükmünde olması gereken bir odağı 'öteki' ağırlığında ele almaya kalkışmasıydı Erbakan'ın. Bu, Türkiye'nin 'biri' olmasını hafifleten bir dış politika basiretsizliği olarak yakın siyasi tarihin kayıtlarında yerini aldı. Şimdi ise bunun tersinden yürürlüğe sokulduğunu görüyoruz. Türkiye ağırlıklı bir içeriklendirmeyle 'biri' olmanın yolunu bulamadığı için 'öteki'ni hafifletmenin bu ağırlığı elde etmek olduğunu zannediyor ve Avrupa Birliği'ni 'hiçbiri' sayma yanlışlığına düşüyor.

Bu 'yanlış bilinç', iç siyasi bilincin çarpıklığının tabii bir neticesi aslında. 'Biri' ve 'öteki' kanatlarını bürokrasinin oluşturduğu bir zeminde, 'hiçbiri'ni siyasetle özdeşleştiriyor Türkiye. 28 Şubat süreci, bir bakıma, 'siyasetin hiçbirileştirilme' sürecidir. 'İdare'nin işleyişine dair tartışmalarda Genelkurmay görüş beyan ediyor, MİT görüş bildiriyor ve hatta af tasarısı görüşmelerinde olduğu gibi Emniyet Genel Müdürü'nün Meclis'te kulis yapabildiğine tanık olunuyor. Bütün bunlar olduktan sonra 'siyaset'e neye göre ve nasıl 'hizalanacağına' dair isteksizce bakılıyor.

Kürtçe tv ve eğitim konusunda siyaset kurumu 'biri' ve 'öteki' kanatlarını temsil etmiyor. 'Biri' ve 'öteki', bürokrasi tarafından temsil ediliyor. Sistemin işleyişi açısından siyasete ancak 'hiçbiri' olmak kalıyor. MİT Müsteşarı'nın Kürtçe tv ve eğitim gibi ülkenin en büyük sorunlarından birinin en hassas kıvrımlarından biri ile ilgili yaptığı açıklamalara Genelkurmay'dan cevap geldi. Genelkurmay Kürtçe tv ve eğitim meselesinin gündemleşmesini 'PKK'nın siyasallaşma' çabalarının bir aşaması olarak değerlendiriyor. Bu tartışmanın hiçbir noktasında Meclis'in ya da hükümetin ağırlığı yok. Bürokrasinin MİT kanadı açıklama yaptığında Başbakan bu açıklamanın kendi bilgisi dahilinde yapıldığını söylüyor, Genelkurmay kanadı açıklama yaptığında ise bu hassasiyetin kendisi tarafından bilindiğini belirtiyor. Kendisinin ne düşündüğünü bilmek ise mümkün olmuyor. Aynı şekilde anamuhalefet partisinin görüşünün ne olduğu da belli değil.

Af tasarısına işkencecilerin sokulması konusunda kendine baskı geldiğini belirten Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün tek seçenek olarak istifayı öne sürmesi çok anlamlı. Üstelik bu işkencecilerin af tasarısına sokulması talebinin fonunda, bu talebin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'dan geldiği, Emniyet Genel Müdürü Turan Genç'in bunun için siyasi partiler düzeyinde kulis yaptığı ve Emniyet Teşkilatı'nın Manisa'daki gençlere işkence yapan polislere ceza verilmesinden rahatsız olduğu söylentileri var. Bu konuda da bürokrasi etkin bir şekilde devrede iken, bürokrasinin üstünde bir siyasi tartışma ve bürokrasiyi asli noktasına çeken bir siyasi tasarruf yok. Gerçi, tasarı işkencecileri af dışında bırakarak geçti ama yine de tartışmanın ağırlık merkezini bürokrasi oluşturdu. Siyaset ise görünmedi ortalıkta. Tam tersine, 'siyasetsizleşme' dairesine hapsolmuş siyaset kurumunun, giderek kendi işlevini bürokrasi üzerinden gerçekleştirme hastalığına tutulduğu gözlemleniyor. 'Siyasetsizleşmenin' bir sonraki aşaması olarak 'siyasetsiz siyaset' yani 'idare'den başka enstrümanı olmayan bir devlet yönetimi çıkıyor ortaya.

Eğer bir ülkedeki tartışmalarda 'biri'ni siyasal erki temsil eden hükümet, 'öteki'ni anamuhalefet partisi ve 'hiçbiri'ni de diğer uzuvlar oluşturmuyorsa, o ülkenin yönetimine demokrasi denilemeyeceği gibi, o ülkenin verili koşullar altında dünyada etkin bir yer alması, mevcut uluslararası siyasi rekabet koşullarından başarı ile çıkması düşünülemez. 'Biri'nin, 'öteki'nin ve 'hiçbiri'nin karıştığı noktada sadece 'hiçbirileşme' üretilir...


9 ARALIK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...