![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
AB, hakimiyet savaşı ve TürkiyeAB İlerleme Raporu, Katılım Ortaklığı Belgesi ve Nice Zirvesi'nden sonra, AB'nin üyelik şartlarına Ankara'nın cevaplarını içeren Ulusal Rapor'un hazırlıkları son aşamaya geldi. AB içindeki kurumsal tartışmaları zirveye çıkaran ve Birliğin ikinci kuruluşunun temellerini atan Nice Zirvesi'ne davet edilen Türkiye'de her şeyin yolunda gittiğine dair sempatik bir hava estiriliyor. Ancak Nice'de Türkiye'nin önüne 10 yıllık bir zaman konuldu ve hiçbir tasarıda Türkiye'nin adından söz edilmedi. Aday ülkelerin içinde sadece Türkiye'nin Zirve'ye katılımı sembolik oldu. O da Başbakan Bülent Ecevit'in aile fotoğrafından görünmemesiyle boşa gitti. Türkiye'nin Ocak ortasında tamamlayacağı Ulusal Rapor'da 'üniter yapıyı koruma kaygısı' öne çıkacaktır. Dolayısıyla Ulusal Rapor yeni bir "Kıbrıs resti"ne dönüşebilir. AB'nin genişleme sürecindeki öncelikleri ile Türkiye'nin bölgesel güç olma eğilimi, Avrupa kimliği ile Türkiye'nin iç dinamikleri arasındaki mesafe belki hiç kapanmayacak, kapanacaksa bile bu çok uzun zaman alacaktır. Hem AB'nin genişleme stratejisini belirleyen Avrupalı güçler hem de Türkiye'nin merkez güçleri, tam üyeliğe giden yolu hiçbir zaman ardına kadar açık tutmayacaktır. Süper Avrupa ve Türkiye
"Süper Avrupa" teziyle Rusya'ya kadar genişlemeye çalışan AB'nin bu macerasında Türkiye'nin ciddi anlamda yeri yok. Bu gerçek görülmeli. Nice'de yapılan son zirve, Dönem Başkanı Fransa'nın yönlendirmesiyle, Birliğin ABD'nin karşısına yepyeni bir güç olma eğilimini ve bu konudaki iç tartışmaları açıkça gözler önüne serdi. Veto hakkının kaldırılması istendi. Böylece küçük ülkelerin ayak bağı olması önlenecek, örgütün hareketliliği artırılacak, karar alma mekanizmaları güçlendirilecek ve Birliğin ABD ile rekabette hareket kabiliyeti artırılacak. Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya'nın ağırlıkları daha da artırılacak, yani AB bu ülkelere teslim edilecek. Böylece Birlik içinde zaten var olan 'üst yönetim' resmiyet kazanacak. Bu projelerin hepsinin altında Fransa'nın imzası var. Avrupa'yı ABD'ye karşı bir cephe savaşına sokmaya çalışan Fransa'yı Almanya'nın tedirginliği yavaşlatıyor. Fransa gerek kendi ulusal dış politikasında gerekse AB'ye empoze etmeye çalıştığı politikalarında Avrupa'daki ABD koruyuculuğunun sona erdirilmesini, Rusya'yı da içine alacak geniş bir 'Avrupa Gücü'nün ortaya çıkarılmasını istiyor. Almanya Fransa kadar bu gidişten emin değil ve Fransa hırçınlaştığı anda onu sakinleştiriyor. Ayrıca Fransa'nın bu denli öne çıkmasından ciddi biçimde endişe duyuyor. Zira Fransa ABD'nin tek kutuplu dünya hegemonyasına karşı yeni bir duruşun mimarlığını yapıyor. Bu Avrupa dışında da taraftar topluyor ve Fransa'nın önünü açıyor. Fransa kendi dış politikasıyla hem AB'yi provoke etmeye çalıştı hem de Birliği sıçrama tahtası olarak kullanmak istedi. Fransa'nın bu politikası "Bölgesel güç" olama eğilimindeki Türkiye gibi bazı ülkelere alternatifler sunuyor. Bu alternatif Türkiye'de AB'ye karşı olan çevrelerin tezlerini güçlendiriyor. Türkiye'de yapısal değişimlere direnen güçler, "Türkiye'nin başka alternatifleri"ni öne çıkarıyorlar. Bunun için Ankara-Rusya, Ankara-Çin ve Ankara-Fransa, Ankara-Hindistan ilişkileri çok hızlı gelişiyor. Sorun insan hakları veya Kürt sorunu değil
Türkiye'nin üyelik sürecinin önünde başka ciddi engeller de var. Birliğe kabul edilmesi durumunda Türkiye, temsil yetkisi bakımından Almanya ve Fransa gibi en güçlü ülkelerden biri olacak. Nüfus oranları esas alındığında, veto hakkı kaldırıldığında, kararlar oy birliği ile değil de oy çokluğu ile alındığında AB kurumlarında Türkiye'nin gücünü bir düşünün. Birlik içinde nüfusu Türkiye'den fazla olan sadece Almanya var. İngiltere ve Fransa bile bizden daha düşük. Türkiye'nin AB karar mekanizmalarında böylesine bir güce ulaşmasını AB hiçbir şekilde hazmedemez. Bu durum Birlik içindeki bütün dengeleri değiştirir. Türkiye'nin İngiltere ile birlikte Birlik içinde ABD'yi temsil etmesi durumunda, Avrupa Birliği tamamen işlevsiz hale gelecektir. Ayrıca Türkiye ve İngiltere ABD hegemonyasına karşı gelişecek Fransız-Alman meydan okumasına karşı da en önemli sigorta görevi yapacak. Avrupa için Türkiye'yi hazmetmek çok zor, belki de imkansız. Hem AB hem de Türkiye'deki iktidar sahipleri bunu biliyorlar. Gerekçeler farklı olsa da amaçlar bir noktada birleşiyor. Nice'deki reform tartışmalarından sonra bir çok üye ülke Birliği tekrar sorgulamaya başladı. Türkiye'nin de girmesiyle zaten kendi iç bütünlüğünü sağlayamamış olan Avrupa Birliği'nde daha derin çatlakların olabileceğinden endişe ediliyor. Türkiye'nin önündeki engeller öyle sanıldığı gibi insan hakları, demokrasi, sivil yönetim hatta Kürt sorunu bile değil. Sorun hakimiyet ve güçler dengesi sorunu...
ikaragul@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|