![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
İlk perdeHalkın veya kitle örgütlerinin, ekonomik sıkıntılarını dile getirmek üzere, protesto gösterisi yapması bir şeydir, binlerce polisin "Başbakan istifa" âvâzeleriyle sokaklara dökülmesi başka bir şey... Türkiye, dün, işte bu 'başka bir şey' ile yüz yüze geldi... Böyle ortamlarda, durup "Ne oluyoruz?" diye sorarım ben. Olanı biliyoruz: İstanbul'daki Gazi Mahallesi'nde bir Emniyet aracına açılan ateş sonucu üç polis hayatını kaybetti. Olayı TKP-ML adlı terör örgütü üstlendi. Olay mahalli ve icra biçimi, 1995 Mart ayındaki bir başka olayı hatırlatıyor; fâilinin ünlü 'Yeşil' ve arkadaşları olduğu bilebilecek ağızlar tarafından sonradan açıklanmış mâlum olayı... O zaman sokaklara dökülüp yürüyenler, etnik-dini fraksiyonların mensupları olmuştu... Şimdi yine benzer bir olay, ama bu defa yürüyenler polis... Ne oluyoruz? Böyle sormamın sebebi, geçtiğimiz hafta, iki ayrı yazıda, bu tür olayların meydana geleceğine dair öngörüler okumuş olmam. Aktüel'de Ahmet Altan, Star'da Levent Kavas, olup bitenlere bakarak, "Ortalığı karıştıracak eylemlere hazır olun" uyarısında bulundular... Bekledikleri, tam da şimdi yaşadığımız türden görüntülerdi... İnternet'teki 'medyakronik' (www.medyakronik.com.tr) sitesi, 4 Kasım'da, bu iki yazıyı "Altan ve Kavas'tan ürpertici dönem tahlilleri" başlığı altında okurlarına duyurdu. Önce Ahmet Altan'ın "Bir ilişkinin, bir aşkın, bir savaşın, bir soygunun en tehlikeli, en kanlı, en korkulacak bölümü son bölümüdür" diye başlayan yazısına bakalım: "Sevdiğini kaybettiğine inanan insanın, savaşı kaybettiğini gören komutanın, kan davasında yenildiğini anlayan ailenin, yakalanacağını fark eden soyguncunun, yitirdiğini kazanmak için elindeki bütün kozu, gücü, kötülüğü, kaybetmişlerin vahşi öfkesiyle fütursuzca ortaya sürdüğü bölümdür bu. (…) Korkunç bir sürece dönüşebilecek bir sona yaklaşıyoruz. Hepimizin hayatını etkileyebilecek bir döneme giriyoruz. Yetmiş beş yıllık bir ilişki, ağır bir hesaplaşmanın yaşanabileceği bir finale doğru gidiyor. İftiracı generaller olduğunun, iktidar ortağı siyasetçilerin gazeteciler ve bankacılarla birlikte büyük talanlara karıştığının, devletin neredeyse tüm kurumlarının uyuşturucu kaçakçılarıyla içiçe girdiğinin açıkça ortaya çıktığı bir zaman parçası yaşıyoruz." Beklenti şu satırlarda: "Bu gerçekler gözler önüne serildikten sonra artık tehlike herkes için başlamış demektir. Suçüstü yakalananların yalnızca makamlarını ya da şöhretlerini kaybetmeleri değil, yargılanıp hapse girmeleri söz konusudur. Onlar bu korkunç sondan kurtulabilmek için her şeyi, her yolu deneyeceklerdir." (Aktüel, 30 Kasım-6 Aralık 2000) Star'dan Levent Kavas'ın dikkati daha çok ekonomide yaşananlar ve uluslararası arenada meydana gelen gelişmeler üzerinde yoğunlaşmış. Hareket noktası farklı olsa bile onun da öngörüsü bir 'felâket senaryosu'... "Türkiye bölünecek" paranoyası içinde kıvrananlardan çok farklı düşünüyor Star yazarı ve şu görüşünü açıklıyor: "Türkiye Cumhuriyeti artık ülkesi, milleti, Kürtler'i, Kıbrıs'ı, Gümrük Birliği, Avrupa Güvenlik Kimliği, belki Avrupa Birliği, belki Azerbaycan'ı, Gürcistan'ı, Ermenistan'ıyla birlikte bölünmez bir bütün olmak üzere…" Bu 'mutlu' sayılması gereken gelişme birilerini neden rahatsız etsin ki? Ancak, Levent Kavas, yazısında 'felâket senaryosu' çizmekten kendini alamamış: "Peki siz ne istiyorsunuz? Boy ölçüşmek, güçlerinizi sınamak mı? Böyle bir yanılgı sonucunda olabilecekleri düşünün: Kıbrıs'taki 'gazete kundaklama' olaylarının benzerlerine buralarda tanık olabiliriz; yeni bir Sivas, Çorum, Maraş çıkabilir; özelleştirmeye karşı, Kıbrıs'ta ödün verilmesine karşı olan herhangi birini öldürebilirler; belki yeni bir Talat Aydemir bile bulabilirler; ayrıca yılbaşından sonra piyasada bol bol deneyimli tetikçi olacak…" Bu öngörüyü dayandırdığı temel çelişkiyi de ben ilginç buldum: "Türkiye'nin 'kriz yöneticileri' bu geri dönülmez kavşakta oturdukları, epeyce uzun sürecek görüşmeden hepimiz için korkunç bir sonuçla kalkmamak için egemenliği paylaşmanın yollarını bulmak zorunda: Egemenliği ya yurdu paylaştıkları yurttaşların hepsiyle paylaşacaklar ya da ulusaşırı sermaye ellerinden alacak. (Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkıyor ya…) 12 Eylül 1980'in biraz öncesinden beri ülkeye egemen olanların, ülkenin sol kolunu kökünden keserek, kendi elleriyle hazırladıkları bir yenilgi bu. Bilerek mi, bilmeden mi?" (Star, 4 Aralık 2000) Türkiye bir dönüm noktasında, bunu herkes görüyor. Güçlerini kimselerle paylaşmaya yanaşmayan odaklar halkın bilinç düzeyinden tedirginler. Gidişi durdurmak için devreye soktukları gerilim politikalarıyla buraya kadar gelindi; ancak bundan öteye gitmek mümkün olmuyor. Olmuyor, çünkü karşıda ne denirse dinlemeye hazır kendi insanlarımız değil, yabancı ülkeler ve uluslararası örgütler var... Olayları yönlendirme manivelası da, ekonomi yüzünden, epeydir dışarının elinde... Bu durumda, tekerleği tersine döndürmek için klasik yol kalıyor: Ahmet Altan ile Levent Kavas'ın öngördüğü 'felâket senaryoları'... Dün, polisleri "Başbakan istifa" diye yollara dökülmüş görünce, işte bu yüzden, "Galiba ilk perde açıldı" diye düşünmeden edemedim... Siyasilerde basiret olsa ikinci perde yaşanmaz, ama...
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|