![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Türkiye, farkının farkını farketmeliAvrupa Birliği'nin (AB) genişlemesin kıyasıya tartışıldığı; AB'deki İngiltere, Fransa ve Almanya gibi "düvel-i muazzama" arasında büyük düelloların, "bizans oyunları"nın, gövde ve güç gösterilerinin yaşandığı Nice Zirvesi, Yeni Avrupa Haritası'nda Türkiye'ye yer vermediğini açıkladı. Türkiye, tam da bir "yol haritası" programı beklerken, yeni haritaya adını bile yazdıramadı. Bu, hiç de sürpriz bir gelişme olarak görülmemeli. Çünkü Türkiye'de yeni Avrupa haritasında gerçekten yer verilmiş olsa/ydı bile, Türkiye'nin yeri hep "boş" kalacak, pek fazla bir anlam ifade etmeyecekti. Çünkü Türkiye'nin kendisi bile adının taşıdığı tarihsel deneyimlerin, birikimlerin ve psikolojinin kendisini ne denli farklı kıldığının asla farkında değil. Türkiye, kendisine dışarda gerçekten büyük imkanlar kazandıracak, pazarlıklar yapma şansı verecek, içerde ise yeniden derlenip toparlanarak yeni bir yürüyüşe ve yolculuğa başlamasını mümkün kılacak kendine özgü özelliklerinin, imkanlarının ve dinamiklerinin yani farkının farkında bile değil gerçekten. Sahip olduğu bu farkı öne çıkararak masaya oturmak yerine, "yok birbirimizden farkımız; aslında hepimiz Osmanlı bankasıyız" demeye kalkışıyor ama herkesi kendine güldürmekten ve her zaman kapı dışarı edilmekten kendisini bir türlü kurtaramıyor. Hala, farklılığını (yani müslümanlığını), kendisine her bakımdan güç, öz-güven ve özgünlük kazandıran en temel, kurucu dinamik olarak görmek yerine, yok saymayı ve hatta büsbütün yok etmeyi izlenecek tek çıkar yol sanıyor. Bu yolun, asla çıkar yol olmadığını, kendi çıkarlarını bizzat kendi eliyle yok etmek anlamına geldiğini göremiyor. Pes yani.. Türkiye'yi farklı kılan ve çıkarlarını bu farklılığını farkedebildiği zaman koruyabilmesini ve Avrupalılar tarafından da gerçekten ciddiye alınmasını sağlayabilecek farkı, müslüman olmasıdır. Hem müslüman, hem laik olması değil; müslüman olmasıdır. Türkiye, Avrupalılar kendisini öyle gördüğü için müslümanım diyor ama ülke içinde müslümanlığı fena halde pataklamaktan da geri durmuyor. (Örneğin 28 Şubat sürecinden sonra tam anlamıyla zıvanadan çıkan medyadaki, televizyonlardaki aşağılık yaratıkların sömürgecilere bile taş çıkartacak kadar bu ülkenin sessiz ve masum insanlarının Ramazanlarını zehir ederek, inançlarını ayaklar altına almalarına neden kimse ses çıkarmıyor acaba? Müslümanlık, aslında kendileri aşağılık olan, süfli emellerini gerçekleştirmekten ve kapıkulluğu vazifelerini yerine getirmekten başka kaygıları olmayan bu gözü-dönmüş, ilkel yaratıkların ağzından akan salyalar karşısında neden kimsesiz ve savunmasız? Üstelik tüm bu iğrençlikleri ağızlarından ve ekranlarından Nazım, Che gibi putkırıcıları eksik etmeyen kapıkullarının yaptıklarını görünce bu ülkede solun ne hale geldiği, neden bu denli aşağılaşabildiği, neden adam gibi bir sol çıkmadığı gibi sorular sökün ediveriyor insanın zihninden.) Türkiye, kendisini farklı ve güçlü kılan kendi dinamikleriyle kavgaya tutuştuğu sürece bu ülke hep dışardan kurtarıcı bekleyen, dışardan medet uman ve dolayısıyla da dışarının bu ülkeye müdahalede bulunabilmesinin kolaylaşabildiği bir ülke olmaktan kolay kolay kurtulamayacaktır. Avrupa'dan medet umarak bu toplum bir yere gidemez. Ayrıca Avrupa'ya körü körüne düşmanca tavırlar beslemek de hiçbir şeyi halletmez. Türkiye, artık sıradan bir ülke gibi hareket etmekten vazgeçmeli. Sahip olduğu farkın farkına varamadığı sürece Türkiye, sıradan bir ülke muamelesi görmekten ve sıradan bir ülke gibi hareket etmekten kolay kolay kurtulamayacaktır. Türkiye, farkının farkına varamadığı sürece, çıkarlarının da farkına varamayacaktır; "hepimiz Osmanlı bankasıyız" diyecek kadar komikleşebildiği için de bu ülkenin çıkarlarını korumakta büyük bir acziyet gösterecektir.
ykaplan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|