YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Ya şah, ya mat

Meseleye hemen bir soru ile girelim: "Türkiye'nin AB Ordusu'ndan dışlanmak istendiği ortada. Acaba Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye'nin AB'a girmesine de aynı şekilde karşılar mı? Asıl niyetleri nedir?

Eğer bazıları gibi karnından konuşmayacaksak; bu ülkenin genel menfaatleri adına değil de bir sosyal grup veya sınıf-kültür nâmına söz söylemeyeceksek, durum böyle gözüküyor. Helsinki şartının gerisine düşen Katılım Ortaklığı Belgesi de zaten bunu ortaya koyuyor. İşin daha ötesi, 27 ülkeden meydana gelen AB perspektifinde Türkiye'nin adı sanı okunmuyor.

Helsinki sonrasında hızlı bazı değişiklikler olmuş olmalı ki, bunun doğal sonucu olarak ortaya çıkmalı AB Ordusu krizi. İşte Türkiye bu noktada koyuyor taşını. Ancak dış politikayı yakından takip eden biri olarak, AB-Türkiye ilişkilerindeki mevcut kırılmayı zamanında yakalayamadığımızı burada ifade etmemiz kaydıyle.

Tel nerede koptu?

Şimdi geriye bakarak bu kırılmayı yakalayabilir miyiz diye düşünüyorum. Karşımıza çıkan ilk ciddi hadise, ABD'deki Ermeni Soykırımı Tasarısı oluyor. ABD yönetimi, Türkiye ile ileride yürüteceği müşterek politikalar sebebiyle Ermeni Tasarısı'nı engellese de, tasarının arkasında bulunan ABD Musevî lobilerinin rahat durmadığı bilinen bir husus. Bilâhare Türkiye'nin Ortadoğu politikalarında giriştiği restorasyon denemeleri de buna eklenince, hem ABD Musevî lobilerinin, hem doğrudan İsrail'in, Türkiye'den aşırı derecede rahatsızlığa düştüğünü yerli kamuoyu zaten biliyor.

İşte normal seyreden AB-Türkiye ilişkilerindeki kırılma, yukarıdaki gelişmelerle yakından ilgili olmalı diyoruz. Burada tabiî ki, sormamız gereken soru şu: ABD Musevî lobileri ve İsrail'le iç içe düşen ABD politikaları; acaba nasıl ve ne zaman AB iradesi üzerinde müessir olmuştur?

Bu zamanlama bize göre, AB Katılım Ortaklığı Belgesi'nin (KOB) son hazırlıklarının tamamlanmak üzere olduğu bir aşamaya, yani ABD Dışişleri Bakanı Albright'ın Avrupa ziyareti esnasına denk düşüyor. O ana kadar, AB ülkeleri ile sıkı bir temas içinde olan İsmail Cem'e ve Mesut Yılmaz'a verilen sözleri hepimiz biliyoruz. Hem Cem, hem M. Yılmaz, Katılım Ortaklığı Belgesi'nde Kıbrıs ve Ege gibi sorunların yer almayacağını, bunun kendilerine ifade edildiğini, kaç defa beyan etmişlerdi hatırlayın bakalım?

Dolayısıyla ortaya çıkan KOB ile, Türkiye'ye verilen söz arasındaki önemli tenakuzlar, bildiğimiz sükutu hayallere yol açtı. İşin garibi, Katılım Ortaklığı Belgesi'ne yerleştirilen Kıbrıs şartını Türkiye kaldırmaya gayret ederken, AB iradesi, üstüne üstlük son celsede buna bir de Ege sorununu ekleyivermesin mi?

Bardağı taşıran damlalar

Bütün bunları Türkiye olarak, hissiyattan uzak bir değerlendirmeye tâbi tutmamız gerekiyor. Evet, Avrupa Birliği Türkiye'yi bilinçli olarak itmeye gayret ediyor, Türkiye'nin kabul edemeyeceği şartları bunun için ileri sürüyormuş!.. Daha ileride AB'ın PKK'yı resmî muhatap kabul eden yazıları (yanlışlıkla izahına ve tekzip edilmesine bakmayın siz), Batı Avrupalı bazı bayan milletvekillerinin (özellikle Almanlar) Türkiye ile AB tezadını öne çıkarma gayretleri, APO davasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görüşülmesi kararı ve asıl önemlisi de, on yıllık ve daha ilerisi için geçerli AB perspektifinde Türkiye'ye açıkça yer verilmemesi!.. Yani dışlama süreci peyderpey devam ediyor. Nitekim son Avrupa Ordusu krizinde yaşananlar da, bu tezimize daha bir açıklık getiriyor.

İşte bize göre bu sonuç, ne yalnız Avrupa Birliği ile ne de bazılarının söylediği gibi ödevini yapmayan Türkiye ile izah edilebilir. Kaldı ki AB ülkelerinin Türkiye'yi içine sindiremediği zaten bilinen bir husus olmakla beraber, ABD'nin baskısı ile Türkiye'ye razı olan bu ülkelerin, son anda âni bir karar değişikliği içine girdiklerini kabul etmek lâzım geliyor. Bu değişikliği sağlayan ülkenin ABD ve Katılım Ortaklığı Belgesi esnasında Avrupa'yı ziyaret eden Albright olabileceğini burada özellikle ifade etmek gerekiyor. Bu son tutum yarı ABD, yarı Musevî lobilerinin eseri kabul edilmelidir. Pentagon'un görüşü bu noktada nereye düşüyor? Onu şu an için tam olarak ifade edemeyeceğim.

Türkiye: Ya şah, ya mat

Clinton'un mektubuna rağmen Türkiye şimdi; hem Milli Savunma Bakanı, hem Dışişleri Bakanı aracılığıyla, NATO toplantılarında son derece sert bir direniş sergiledi. Şu an için NATO, Türkiye'nin muhalefeti nedeniyle beklenen kararı alamadı. Albright da tarihî bir ders aldı böylece. Problem sanıyorum, yeni ABD yönetimi dönemine sarkmış durumda.

Demokrat yönetimin son anda sergilediği bu tutum karşısında Türkiye ilk defa büyüğe oynadı. (Devamı daha sonra.)


17 ARALIK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Necmettin Türinay

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...