![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Düğmeler ve parmaklarBazı deyimlerin kaderi olduğuna inanırım. "Düğmeye basıldı" deyimi giderek 28 Şubat'ı simgelemeye başladı. Artık meydana gelen her gelişmeye, "Düğmeye kim bastı?" kuşkuculuğuyla bakılacak... Bu bilinci uyandıranın Nazlı Ilıcak'ın kamuoyuna açıkladığı 'Andıç' belgeleri olduğunu biliyoruz. Belgeleri elimizde tuttuğumuz andan itibaren, ülkemizde cereyan eden olayları önceden planlayan, hedef seçen, harekete geçme tarihi tespit eden, işbirliği yapılacak kişi ve grupları belirleyen güçler olduğundan haberdarız... Düğmeye basıldı" deyimini tarih içindeki serüveniyle kayıtlara geçirmek isteyeceklere yardımcı olayım: Bu deyimi, bugünkü anlamıyla ilk kullanan kişi atv haber yönetmeni Ali Kırca'ydı. Fethullah Gülen'le ilgili bir programda gösterdiği 'kaset' sonrasında Sabah gazetesinde yazdığı konuyla ilgili yazıya, "Düğmeye basıldı" başlığını koydu Ali Kırca... Ali Kırca'nın Gülen'le ilgili programına ben de dâvetliydim. Sabah saatlerinde arayan bir görevli programa katılmamı istediklerini söyledi. 28 Şubat'ın hızını kesmekte katkım olabilir diye bir an tereddüt edip "Başka kimler var?" diye sordum; öteki dâvetlileri duyunca iştahım kaçtı ve mâzeret bildirdim. Akşam üzeri bir daha arayıp, "Bazı isimleri değiştirelim" dediler ve eğer beni katılmaya ikna edemezlerse o akşamki 'Siyaset Meydanı' konusunu değiştireceklerini bildirdiler. "Haftaya gelebilir misiniz?" en son duyduğum teklifti. O gece beni bir sürpriz bekliyordu: Daha sınırlı sayıda katılımcı vardı ekranda ve geceyi Kırca'nın son anda ellerine geçtiğini belli ettiği kaset belirledi... Kırca'nın bana da yansıyan programı erteleme eğilimini fark edenler, kimbilir ne zaman için sakladıkları, en değerli mücevheri zulalarından çıkartmaya karar vermişlerdi... Ali Kırca, ertesi gün, "Düğmeye basıldı" diye yazdı 1970'li yıllardan kalma heyecanıyla... Türkiye'de zaman zaman birilerinin düğmeye bastıklarını bildiğimizden artık Oktay Ekşi bile haberdar, düğmenin varlığını Bülent Ecevit dahi kabul ediyor... Şemdin Sakık'ın yakalanmasından sonra hazırlanan ünlü 'Andıç' belgesinde olayın belli bir amaca ulaşmak için kullanılması öngörülmüştü. 'Andıç' müellifleri, 'düşman' belledikleri partiler, sivil toplum örgütleri, siyasiler, aydınlar ve gazetecileri zor duruma düşürüp yıpratmayı hedefleyen bir çalışma yapmışlardı. İfadelere 'ilâve yapmayı' da içeren bir çalışmaydı bu. 'Hareket tarihi' olarak 24 Nisan 1998 günü seçilmişti. 'Bilgilerin aktarılacağı basın kuruluşu' ile konuyu ele almasını istedikleri 'ünlü bir yazar' da titizlikle seçilmişti... Sonrasını biliyoruz. Sakık'ın ifade verirken adlarını anmadığı örgüt ve kişilerin adları 'ilâve edilerek' gönderildi iki gazeteye; 25 Nisan günü konu 'bir tek' ünlü yazarın sütununda işlendi. 'Andıç' hedefine fazlasıyla vardı: Siyaset biraz daha kirlendi, hedef yazarlardan işlerini kaybedenler oldu, bir sivil toplum lideri suikasta uğrayıp sakat kaldı... Fethullah Gülen ile ilgili kaset operasyonu bir 'düğmeye basma' olayı idi; Şemdin Sakık konulu 'Andıç' da bir başka benzer olaydı... Kırca'nın program için ayak sürümesi kasetle ilgili 'harekete geçme tarihi'nin erkene alınmasına sebep oldu; 'Andıç' ise önceden belirlenen tarihte yürürlüğe kondu... Olayları birbiriyle irtibatlayıp arka arkaya anınca bir süreklilik ve anlam kazanıyor, ancak yine de bazıları, "Banka yolsuzlukları, AB ve ABD ile sürtüşme, ekonominin bunalıma girmesi, cezaevinde ölüm oruçları, polisin sokaklara dökülmesi nasıl ayarlanabilir?" diye soruyorlar haklı olarak... Oysa, bir tane düğme ve bir tek parmak olması gerekmiyor, hepsi birbirini kollayan parmaklar, elleri altındaki düğmelere basıyor olamazlar mı? "Banka yolsuzlukları ortaya çıkınca AB ve ABD ile sürtüşülsün" diyen bir irade, ekonomiyi bunalıma sokan bir başkası, "Ekonomi bunalıma girince yurtdışından alınan kredileri de devlet garantisi altına sokturalım" açıkgözlüğüne sarılan bir diğeri, ölüm oruçları ile polisi sokaklara döken de farklı (ama tabii, birbirinin varlığından haberdar) parmaklar olabilir pekâlâ... "Olmaz" diyen, "Düğmeye basıldı" cümlesi ağzından çıkan başbakan Bülent Ecevit'e veya o deyimi daha önce kullanan Ali Kırca'ya başvurabilir... .... Bir açıklama: Kamuran Çörtük'ün Bayındır Holdingi ile Ayşegül Dora'nın PEN Ajansı birbirinden ayrılmaz ikili gibiydi; bu sebeple, PEN Ajans tarafından organize edilen Ulaştırma bakanlığının uydu fırlatma törenine götürülen gazetecilerin genellikle ekonomi muhabir ve yazarlarından seçilmesini mânidâr bulmuştum. Bayındır Holding'ten Gülin Feimi, PEN Ajans ile ilişkilerinin Mart 1999'da kesildiğini, halkla ilişkiler faaliyetlerini Medya Ofis AŞ ile yürüttüklerini açıkladı. Bir düzeltme: Bir vesileyle andığım Prof. Mükremin Halil Yinanç'la ilgili anekdota okurum Zeki Demirci'den bir düzeltme geldi. Şöyle diyor: "M. Halil Yinanç Osmanlı tarihi değil Selçuklu tarihi uzmanıdır. Bahsettiğiniz gibi önemli bir eser veremeden vefat etmiştir. Ancak ölmeden önce el yazısı ile yazdığı Selçuklu tarihi 15-20 defter halinde yeğeni Prof. Dr. Refet Yinanç'ın elindedir; senelerdir yayınlanmasını bekliyoruz. Dişlerini çektirmesi de bir konferasta konuşmamak için değil, Türk Tarih Kongresi'nde devletin tarih araştırmalarına aykırı tezini savunmamak için olmuş bir hadisedir."
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|