![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Bir mütenebbi'nin Kur'an çevirisi: "Mesaj" (II)Geçen yazımda Mesaj'ın sahibi hakkındaki kanaatlerimi açıkça serdetmiş ve kendisine tutarsızlık, çelişki, hata, sapma, vb. şekilde nitelenmeyi hak eden örnekler vermenin niçin bir yararı ol(a)mayacağını izah etmiştim. Binaenaleyh vereceğim örnekler, henüz akl-ı selimini kaybetmemiş olduğunu ümit ettiğim genç takipçilerini muhatap alıyor. Çünkü kadr sözcüğünü metinde kudret, dipnotta yazgı olarak çeviren bir kimseye çelişkiden, tutarsızlıktan, yetersizlikten söz etmekte hiçbir fayda mülahaza etmiyorum. Örneklere geçmeden önce, eleştirilerimde dikkate aldığım belli başlı ölçütleri belirtmek isterim: 1) Bu metin bir telif değil, bir tercüme; dolayısıyla Kur'an'ı çevirmeye kalkışan birinden -biri kaynak metne, diğeri amaç metne ait olmak üzere- en az iki dili ciddi düzeyde bilecek yeterliliğe sahip olmasını beklemek okurlarının en tabii hakkı. Amaç metnin dilinin (Türkçe'nin), mütercimin anadili olmadığını ve bu dili sonradan öğrendiğini biliyoruz. Nitekim gerek yayımladığı kitap ve makalelerini okuyanlar, gerekse telaffuz ve şivesine dikkat edecek olanlar, mütercimin dil selikasının gelişmişlik derecesi hakkında kanaat sahibi olmakta zorlanmayacaklardır. Kaynak metnin diline (Arapça'ya) gelince, mütercim formel bir eğitim almış olmayıp bu dili babasından öğrenmiştir. Kendisinin hem babası, hem hocası olan Sadreddin Yüksel Hocaefendi, oğlunun Arapça bilgisi hakkındaki kanaatinin olumsuz olduğunu, yazdığı bir makalede açıklamıştır. Ne var ki bu yargının hissî sâiklerle verilmiş olmasını nazar-ı itibara alarak biz bu tür değerlendirmeleri değil, mütercimin imzasıyla yayımlanmış çeviriyi gözönünde tutacak, hükmümüzü bu metinle sınırlandıracağız. Hatırlatmak isterim ki burada Arapça ile bahis mevzû edeceğim cihet Kur'an Arapçası'dır; dil ile kastettiğim ise mücerred gramer ve sözcük bilgisi değil, bilâkis bu dilin içinden çıktığı tarih ve kültürün tanınıp bilmek; tabiatıyla bu dili, bu tarih ve kültürü tanıtıp bildirecek klasik kaynaklara vâkıf olmaktır. Gerek klasik, gerekse modern dilbilim/anlambilim otoritelerinin ittifak ettiği üzere, gramer ve sözcük bilgisi zamanla bozulmalara uğradığından, bir metni kendi tarihinin (bağlamının) içerisinde anlamak zarureti vardır. Bu zaruretledir ki klasik bir metnin mütercimi, bu metnin dilini sadece artsüremli değil, aynı zamanda eşsüremli yöntemle çözümleyebilecek yeterlilik ve yetkinliği hâiz olmalıdır. Binaenaleyh avâm lisanı olan Arapça'yı bilmekle Kur'an dili olan Arapça'yı bilmek çok farklı şeylerdir. [Laleli'de turistlere pijama satan tezgâhtarların bildikleri dilin, o dilde yazılmış edebî metinleri anlamak ve çevirmek için yeterli ol(a)mayacağını, sanırım her akl-ı selim sahibi kabul eder.] 2) Klasik bir metni anlayıp çevirmenin olmazsa olmaz koşullarından biri de metnin tarihsel içeriğine vukûfiyettir. Bu tarihsel içerik, ister istemez kendisini anlamaya/yorumlamaya çalışan kimseleri çoğu zaman metnin çevresinden (dışından) yardım almak zorunda bırakır. Sözgelimi zihar yasağıyla ilgili hükümleri kavramak için, bu yasağı içeren metin kadar, yasağa konu teşkil eden olgunun da anlaşılması gerekir. Kısacası olgular metnin kendisinde açıklıkla yer almadığı takdirde, metnin çevresine/dışına gitmek zarureti vardır. Ancak mütercimin çevirisinin, Kur'an'ın Arapça orijinalinden değil, Reşad Halife'nin İngilizce çevirisinden aktarma olduğu görüldüğünden, örnekler verilirken ister istemez bu ikircikli durum gözönünde tutulacaktır. Yine de mütercimin Türkçe, Arapça ve Tarih bilgisinin derecesini ölçmek isteyenler olursa, şimdilik onlar şu örnekle yetinebilirler: - "Ateş körükleyenin elleri kahrolsun, zaten kendisi kahroldu." Arapça'daki "ebu Leheb" ifadesi, alev babası, ateş sahibi, ateşçi olarak da çevirilebilir Türkçe'ye. Bu tanımın, Muhammed peygamberin amcası Abd ul-Uzza Ibn Ebu-l-Muttalib için kullanıldığı öne sürülür. (s. 532) Bu kısa paragrafta yer alan onca dil ve bilgi hatasını tek tek açıklamak benim için bir zevk olurdu; fakat bu işlemi hemen her okurun, hatta İmam-Hatiplerin orta kısmında okuyan bir çocuğun dahî yapabileceğine itimadım tam. İfade... tanım... alev babası... ateş sahibi... ateşçi... VE meselâ bir de Abd ul-Uzza Ibn Ebu-l-Muttalib... İnanın -Mesudî'nin anlattığı fıkradaki Vali'nin dediği gibi- mütercimin hangi yönünü kıskanacağımı bilemiyorum: neseb bilgisini mi, lisan bilgisini mi, imlâ bilgisini mi? Şimdilik şu kadarını söyleyeyim ki Manitu bile, verse verse, kullarına ancak bu kadar başarısız bir çeviriyle mesaj verebilirdi!
dcundioglu@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|