![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Yeni hükümet ve FPTUSİAD'ın ültimatomu ile, İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım'ın feryadını birbirine karıştırmamak gerekiyor. Yıldırım'ın, âdeta bir patlamayı andıran açıklaması ekonomiye ve iç politikaya yönelikken; TÜSİAD'çılar bunun daha ötesinde birşeyler söylüyor. Ve derinden derine Türkiye'nin, AB politikalarından rücû etmesi ihtimaline karşılık sırf hükümeti değil, dış politika yapımcısı bütün kurum ve iradeleri âdeta tehdide kalkışıyorlar. Benim anladığım kadarıyla TÜSİAD'çılar; ne Kıbrıs, ne de Avrupa Ordusu konusunda Türkiye'nin haklı direnişini tasvip etmiyorlar. Eğer Türkiye böyle tavır göstermeye devam edecek olursa, yani AB ve ABD karşısında kendisine biçilen edilgen rolü kabullenmezse, vay başımıza geleceklere demek istiyorlar. İşte TÜSİAD'ın artı olarak söylemek istediği hususlar bunlar. Tabiî burada TÜSİAD'çılara, (AB ve ABD adına) gönüllü lobicilik yapan işgüzar sınıflara hatırlatmak gerekir mi bilmiyorum. Ecevit'e tehdit içeren mektuplar yazan ve NATO kararlarını "sakın ha veto etmeyin" demeye getiren Clinton dahi bu fikrinden vazgeçmişken, işgüzar sınıflar acaba hâlâ aynı fikirlerini muhafaza ediyorlar mı, etmiyorlar mı? Dikkat edin!.. Bu sınıfların tamama yakını dut yemiş bülbüle döndü mü, dönmedi mi? M. Yıldırım'ın önerdiği hükümet
Belki bu önemli konuya yarın temas edeceğiz. Onun için Mehmet Yıldırım'ın söylediklerine eğilelim daha iyi. Mehmet Yıldırım'ın asıl üzerinde durulması gereken ve TÜSİAD'çı çevrelerle Ecevit'i yerinden oynatan sözlerine kulak verelim daha iyi. "Anayasanın 119 ve 120'nci maddelerinin, ekonomik buhran dönemlerinde Cumhurbaşkanı'na gerekiyorsa parlamento dışından bir hükümet kurma yetkisi verdiğini" ve, "bu fikrin öne sürülmesinden niçin gocunulduğunu" soruyor, haklı olarak M. Yıldırım. Bu sözler karşısında vâveyla koparan sınıflara iyi dikkat edin. Bir yanda tekelci sermaye, diğer yanda da, onların güdümündeki tekelci basın organları. (Yaraya tam merkezinden parmak basan sayın Yıldırım'ı, biz de buradan tebrik edelim öyleyse!..) Hadisenin ekonomik hakikatı bir tarafa; sayın Yıldırım, mevcudun yerine yeni bir hükümet öneriyor sizin anlayacağınız. Peki, Vural Savaş'a güle güle demeyi göze alabilen sayın cumhurbaşkanı, böylesine ağır bir ulusal sorumluluğun altına girmeye hazır mı, değil mi? (Not: Yargıç fonksiyonundan asıl devlet adamı sorumluluğuna geçmeye hazırlar mı acaba?) ANAP'ın teklifi ve Bahçeli ihtimali
Kuşkusuz, illâ böyle bir hükümet kurulması şart değil Türkiye için. Hani bunun başka yolları da var. Meselâ ANAP, hükümette ekonominin patronluğunu bize verin demek istiyor. Olur mu, olur!.. Ama Güneş Taner gibi, vakıf muhalifi ve güvensiz özelleştirme şovalyesi Yüksel Yalova gibi takımların mutlaka devre dışı bırakılması kaydıyla!.. Ve bir hatırlatma daha: Sayın Yılmaz taktiklerle vakit geçirmeyin lûtfen. Sizin güven üretmeye ve Türkiye için daha stratejik duruşlar geliştirmeye ihtiyacınız var. Nazik zamanlarda ağzınıza fermuar çekmekle bir sonuca ulaşamazsınız. Aksi halde, yani hükümetin yıkılması gibi bir durum karşısında, ANAP daha zor günlerle karşılaşabilir demek istiyoruz. Bir başka yol olabilir mi diye de düşünüyor insan. Meselâ hükümetin yıkıldığını farzedelim. Böyle bir durum karşısında cumhurbaşkanı görevi kime verir? Önce Ecevit, sonra Bahçeli!.. Veya bir bağımsızın başbakanlığında bir hükümet!.. Olmadığı takdirde, gene Bahçeli'ye görev düşecek demektir. Fakat burada unutulmaması gereken nokta, hükümetin düşmesi halinde, parlamentoda ciddi yer değiştirmelerin baş göstereceği ihtimalidir. Çoğu partiler, henüz böyle bir handikapı enselerinde hissetmiyorlar ama, gene de hazırlıklı olsalar iyi ederler demekte fayda mülâhaza ediyoruz. FP'nin yaşadığı kaos
Burada çoklarınızın aklından geçeni, ihmal edecek değiliz. FP'nin durumu ne olacak sorusunun cevabı yani. Öyle tahmin ediyoruz ki, FP davasının tehiri ile hükümetin geleceği arasında, derin bir ilişki mevcut olmalı. Henüz yeni hükümet tasarımı netleştirilemediği için, FP hakkında da kolay kolay bir karar verilemiyor anlayacağınız. Parlamento Anayasa Mahkemesi'ne, Anayasa Mahkemesi bir başka yere, bunun için topu atıp duruyor. Dolayısıyla FP davası, mart başlarına kadar sarkabilir gibi bir his geliyor insanın içine. Kamuoyunda bazı çevreler ocak ayında yeni bir hükümet değişikliği için uykuya yatmış gözükseler bile, bizce fazla aceleci davranıyorlar. Önce anayasa değişikliği, sonra FP davasının görüşülmesi nasıl olur? Zira sistemin normalleşmesi, Vural Savaş'tan falan değil, FP davasından geçecek!.. Bunu kimse akıldan çıkarmasın. Ama FP şuna karar vermek durumunda: Hükümetten yana mı, yoksa Köşk'ten yana mı?
nturinay@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|