"Dünkü çocuk" dersini iyi çalışmış ama...

Bir kez daha aynısı oldu ve kim sisteme yönelik bir eleştiri getirdiyse o küçültücü ifadelerden birisiyle yaftalandı. Bu ülkede "Devlet, Kemalizm, TSK, laiklik" gibi "en ziyade korumaya mazhar" kavramlarla ilgili herhangi bir eleştiriyi dile getirirseniz; bunun, muhataplarınca o kavramlara "dil uzatmak" olarak değerlendirileceğini de kabul etmeniz gerekir. O vakit, aklı başında olmanızın veya iyiniyetli bir vatansever bilinmenizin imkanı da yoktur. Sıradan biriyseniz "meczup", İslamcıysanız "yobaz", solcuysanız "bölücü"sünüz demektir. Turizm Bakanı Erkan Mumcu gibi yaşı kırkın altinda genç bir Bakan iseniz de "ne dediğini bilmeyen daha dünkü çocuk"lardan biri olmalısınız.

TSK bildirisi Mumcu'yu haklı çıkardı

Mumcu'nun sözlerini dikkatlice bir kez daha okudum. Ortada, "TSK'nın duyarlılığının ülkeyi taassup ve bağnazlığa götürebileceği" şeklinde anlaşılabilecek bir cümle yoktur. Mumcu'nun dediği şudur: "Her kurum, (cumhuriyeti) korumak ve kollamak konusundaki duyarlılığını birbiriyle aynı biçimde ifade etmek durumunda değildir.... Üniversite duyarlılığı, sözgelimi TSK duyarlılığı ile üslup ve biçim olarak aynı olamaz. Korumak ve kollamak konusundaki tutumumuz, abartılmış duyarlılığımız bizi yobazlığa, bağnazlığa götürmemelidir."

Bu sözlerden, "yobazlık ve bağnazlık" sözlerinin muhatabının TSK değil Rektör olduğu anlaşılmalıdır. Nitekim böyle olduğu, bildiride yer alan, "Türkiye Cumhuriyeti'ni iç ve dış tehditlere karşı koruma ve kollama görevi, milli birlik ve bütünlüğümüzün, üniter yapımızın, demokratik ve laik sistemimizin en büyük teminatıdır. Bu kutsal görev, TSK ile birlikte tüm kişi, kurum ve kuruluşların vazgeçilemez ortak paydası olmalıdır" ifadesinin bir kopyasının Rektör'ün konuşmasında yer almasından da anlaşılmaktadır. Rektör de şöyle demişti: "... Başta TSK olmak üzere üniversitelerimiz ve çağdaş kurumlarımızla...birlikte, Tek devlet, tek vatan, tek ulus, tek bayrak ve tek dil kavramlarından asla ödün vermeyeceğiz."

Üniversite'nin görevi

Bu sözlere bakarak, Harp Okulu'nun mu yoksa İstanbul Üniversitesi'nin mi açıldığını ya da bir askeri törende olduğunuzu anlamanız mümkün değildir. Bu üslup benzerliği demokrasiden biraz nasiplenmiş herkesi rahatsız etmelidir. Asker asker gibi, ekonomi ekonomi gibi, bürokrasi bürokrasi gibi düşünmelidir. Üniversite de üniversite gibi düşünmeli ve herkesten daha ileri, daha özgür, daha komplekssiz bir düşünce ufku çizmelidir. Üniversite, ülkenin dünya ile bütünleşmesinin de en önemli unsuru olmalidir. Ve bu elbette ki, Avrupa Birliği'ne girme hesapları yapan bir ülkede en büyük üniversetin rektörünün "üyeliğe reddiye"den başka anlam ifade etmeyen konuşmasıyla olamaz. Tıpkı, önceki gün Genelkurmay'da yenen öğle yemeğinde konuşulanlarla olamayacağı gibi.

Genelkurmay'da konuşulanlar

Genelkurmay'daki öğle yemeğinde Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ve İkinci Başkan Yaşar Büyakanıt ile bir araya gelen Yılmaz ve Hüsamettin Özkan'ın görüşmesi de o bildik üslubun hakimiyetinde geçti. İki paşa Yılmaz'a, "Kız İHL'lerde başörtüsü örtülebilir" sözünün, talihsiz bir ifade olduğundan başlayarak şunları söylediler: "Devlet Bakanı Yücelen'in AB'ye uyum adına Kürtçe TV çalışmalarından ve illerde yapılan koordinasyon toplantılarında askere yönelik eleştirilere sessiz kalmasından rahatsızız. Ayrıca, İHL'ler konusunda herhangi bir düzenleme yapılmasına karşıyız" Bu görüşmede, Mumcu'nun sözlerinden duyulan rahatsızlık da açıkca dile getirildi. AB ile uyumdan sorumlu Başbakan Yardımcısı sıfatını taşıyan bir isme bu süreci engelleyici görüşlerin dikte ettirilmesi ilginçtir.

"Devleti korumak ve kollamak" anlayışındaki üslup ve hassasiyet aşırılığı ülkeyi başta AB süreci olmak üzere birçok alanda engellemektedir. Bugün Mumcu'ya yönelen ama genelde, Türkiye'nin önünün açılması önerisinde bulunan bütün kişi ve kurumları hedef alan tepkinin temel nedeni de budur.

Sorun, "dünkü çocuk"ta değildir. O dersini iyi çalışmıştır ama korkarız "o ders" müfredattan kaldırılmaktadır.