![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Mumcu, siyasî taassup ve TSKDünkü Yeni Şafak'ta, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatından bazı kesitler yayınlandı. Bir Anadolu çocuğu Yazıcıoğlu. "Öteki" denilen dünyanın insanı. 12 Eylül şartlarında, 6 yıl cezaevinde kalmış. 12 Eylül öncesinde ise, Ülkü Ocakları'nın Başkanı. Ölümle yüzyüze yaşamış. Nice arkadaşını o anarşi döneminde kaybetmiş. Beni en fazla etkileyen cümlesi şu oldu: "Arkadaşlar arasında, 'Türkeş'i seveceğiz diye kız sevemedik' lâfı vardır. 70'li yıllarda bizde bir korku oluştu. Hapishane kapılarında, mezar başlarında bir genç kadının ağladığını düşünmek ürküntü veriyordu..." Öteki Türkiye 1970'lerde sağda-solda vuruşanlar, gençlik yıllarını anlamsız, anlamsız olduğu kadar da, kanlı bir mücadelenin içine gömdüler. Onlar, daha ziyade "öteki" Türkiye'nin insanlarıydı... Kullanıldılar. Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, gene "öteki" Türkiye'nin ıstırap çektiğini görüyoruz. Fukaralık diz boyu. Ama, bir başka grup, kolay kazandığı paralarla, bir eli yatta, diğer eli katta, özel uçakta, hafta sonları Nice'de, Cannes'da, Bodrum'da, geçinip gidiyor. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer, Meclis konuşmasında "öteki Türkiye'nin" sesi oldu. Siyasetin özel ilişkiler çerçevesinde paraya tahvil edildiğine değinerek, yolsuzluklardan bezen vatandaşa tercüman oldu: "Toplumun etik ve hukuksal kurallarını ihlâl eden yolsuzluk yanında, dar bir çevreye büyük çıkarlar sağlanmasına olanak veren, kamu kaynaklarını belirli çevrelerin çıkarına dönüştüren, kıt kaynakların, kamu yararına, eşitlik ve adalet ilkelerine uygun, akılcı kullanımına engel olan tüm siyasal ve yönetsel yozlaşmaları, yolsuzluk kapsamında ele alıp değerlendirmek zorunlu duruma gelmiştir." Popülarite
Necdet Sezer'in popülaritesi işte bundan dolayı artıyor. Nedir özellikleri: 1- Sade, gösterişsiz bir hayat tarzı. Mütevazı davranışları. 2- Hukuka saygı duyması 3- Yolsuzluk yapmaması, yapanlara sahip çıkmaması. Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök, evvelki gün sütununda bir kamuoyu araştırmasından söz etti. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer % 78.9 ile birinci sırada halkın desteğini alıyor; Türk Silâhlı Kuvvetleri % 74.5 ile ikinci sırada. Burada altını çizmemiz gereken bir gerçek var: Necdet Sezer'in davranış biçimi Çankaya'ya itibar kazandırmıştır. Oysa, halkımız, vatanın bağımsızlığının, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasının teminatı olarak gördüğü ve peygamber ocağı diye vasıflandırdığı ordumuzu, her türlü mensubunun davranışından etkilenmeyerek, daima baş tacı yapmıştır. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'in aksine, Kıvrıkoğlu'nun, Çevik Bir'in, Batı Çalışma Grubu üyelerinin vs. eylem ve söylemleri, doğrudan vatandaşın TSK'ya bakış açısını etkilemiyor. Halk, müesseseye sahip çıkıyor. Bir kamuoyu şirketi, çekinmeyip, tek tek fertleri ve sözlerini değerlendirmeye alsa, inanınız, çok farklı neticeler doğabilir. Alınganlık
Meselâ, Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan ve devletin bir bakanını suçlayan cümleler... TSK'nın zirve noktasının siyasete sürekli müdahale edip, çeşitli konularda, bu arada 312'nci madde üzerinde görüş bildirmesi; demokrasi taleplerini "sinsi talepler" olarak niteleyen bazı komutanlar. Kamuoyunun tartısında halkın öncelikleriyle örtüşmeyen bu fikirlerin önemli bir ağırlığı olduğu söylenemez. Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun sözlerinde alınacak ne var? Elbette üniversitelerin hassasiyeti ile, düşmana karşı şartlı bir refleks geliştirmiş olan ordu mensuplarının hassasiyetleri birbirinden farklıdır. Mumcu'nun cümlesini hatırlatalım: "Cumhuriyetin değerlerini, Atatürk ilke ve devrimlerini korumak ve kollamak konusundaki üniversite duyarlılığı, TSK duyarlılığıyla üslup olarak, biçim olarak aynı olamaz. Korumak ve kollamak konusundaki tutumumuz, abartılmış duyarlılığımız, bizi taassuba, bizi bağnazlığa götürmemelidir. Üniversite var oluşunu özgürlüklere borçludur; üniversite kürsülerinde duymayı istediğimiz şey, daha fazla özgürlüktür." Görüldüğü gibi Mumcu, Cumhuriyet değerlerini, Atatürk ilke ve inkılâplarını koruyan TSK'nın taassup ve bağnazlık içinde olduğunu söylemiyor. Sadece, genel bir cümle ile, abartılmış duyarlılığın bağnazlık olduğunu belirtiyor. Açıklama
Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, bağnazlık iddiaları üzerinde duruluyor: "TSK'nın duyarlılığının ülkeyi taassup ve bağnazlığa götürebileceği şeklindeki talihsiz beyan, esefle karşılanmıştır. Kaldı ki, 20-30 yıl öncesine göre çok daha büyük bir tehlike haline gelen irticai faaliyetlere duyarsız kalmanın, ülkeyi karanlık bir sürece sokacağı, görülen açık bir gerçektir. TSK, bundan sonra da irticai ve bölücü faaliyetlerle mücadele gayretine, aynı azim ve kararlılıkla devam edecektir." Hatalı tutum
Necdet Sezer halkın gündemini ve özlemlerini dile getirdiği için itibar kazanıyor. Oysa Kıvrıkoğlu, halkın gündeminde bulunmayan bir meseleye -irtica tehlikesine- sürekli parmak bastığı ve hatalı bir yaklaşım benimsediği için, millet ile arasındaki mesafeyi açıyor. Erkan Mumcu'nun neden patladığını çok iyi anlıyorum. Bu, bir birikimin boşalmasıdır. Ne de olsa o tecrübeli bir politikacıdır. Ve siyasî taassubun tarifini bilecek kadar donanımlıdır. Başgil ve siyasî taassup
Bakın Ord. Prof. Ali Fuat Başgil, "Taassubu" (yobazlığı, bağnazlığı) nasıl tarif ediyor: "Bir dindarın, inandığı dinin akide ve erkânına sımsıkı bağlanması ve bunda müsamaha göstermemesi, taassup değil, dinî salâbat ve metanettir. Ve bu lâzımdır. Din, ancak dindarın bağlanacağı böyle bir iç disiplin sayesinde korunup devam ettirilebilir. Siyasî taassup ise, bir şahsın, hayat ve cemiyet hakkında kendi görüşlerini mutlak surette hakikat ve buna aykırı görüş ve kanaatleri mutlak surette bâtıl telâkki etmesinden ileri gelen cahilâne bir düşmanlıktır. Bu düşmanlığın bugün başlıca hedefi din ve maneviyattır. Hemen ilâve edelim ki, siyasî taassup koyu bir surette materyalisttir. Onun inandığı şey yalnız madde ve menfaattir. Fakat madde ve menfaat fikri etrafında kitleleri coşturup harekete geçirmek kolay değildir. Onun için, siyasî taassup daima bir efsane, mit, hayal yaratmağa ve bu sayede taraftar avlamağa mecburdur..." (Din ve laiklik - Ali Fuat Başgil - 1954) Başgil'in bu kitabı yazdığı 1950'li yıllardan bu yana pek bir değişiklik yok. Hayali tehlikeler üzerine kurulan siyasî bağnazlık sürüp gidiyor. Siyasî bağnazlığı (taassubu) müesseseler değil, fertler üzerine alınmalı. Böylece müesseseler değil, fertler yıpranır. Ben, Erkan Mumcu'dan ziyade, Kıvrıkoğlu'nun çıkışını yadırgadım. Tabiî hükûmetin demokratikleşme adımlarını gidip, Genelkurmay Başkanı ile tartışması da, yadırganacak bir diğer husus olarak siyasi gündemde yerini aldı.
nilicak@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|