![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
28 Şubat'ın aktörleri..."Keser döner, sap döner, sonunda hesap döner..." Bu sözü pek sever Süleyman Demirel... Ama şimdi onu o değil, başkaları söylüyor... Mağdurlar, mazlûmlar... Bakın 28 Şubat sürecinin ön safında bulunan aktörlere... Hepsi müthiş bir yalnızlaşma süreci yaşıyor. İnsanlar, onlarla bir dönemde yanyana bulunmuş olmayı, bugünleri için müthiş bir risk olarak görüyorlar. Nerde kaldı Demirel'in sonbahar atağı? Etrafında siyasi ikbal arayan kaç kişi var şimdi? Peki ne oldu da böyle oldu? Aile fotoğrafı savunulamaz hale geldi çünkü... Medya ayağına bakın 28 Şubat'ın... Sabah'ın şu sıralar 28 Şubatçılık yapması ne hoş olurdu... Nasıl da bıyık altından gülmek geliyor, Sabah yazarlarının şu sıralarda "irtica tehdidi"nden bahsetmesine... Demirel, Cavit Çağlar, aile fotoğrafı, İnterbank, Dinç Bilgin, Etibank vs... 3,5 yıldır irtica alıp satan başyazar Güngör Mengi'nin dünkü yazısı ne kadar dramatikti... Dün Radikal'de Neşe Düzel'in Cengiz Çandar'la yaptığı mülakat vardı. Tam 5 yerde Neşe Düzel'in sorusunun referansı Yeni Şafak'tı... İyi ki varsın Yeni Şafak... Cengiz Çandar, o ünlü Şemdin Sakık krizinde olan bitenleri anlatırken diyor ki: "Haberin yayınlanmasıyla ilgili bana söylenen şu oldu: 'Diğer yayın organında yayınlanacağı için, bizim yayınlamamamız 'kafa tutuyoruz' gibi algılanabilirdi ve senin başına daha büyük bir çorap örülebilirdi, bu yüzden yayınlamak zorunda kaldık.' Müthiş bir ironi ama gerçek." (Radikal, 30 Ekim 2000) "Kafa tutuyor gözükmek"ten endişe edilerek yapılan bir gazetecilik damgasını vurmuş 28 Şubat-medya ilişkisine... Acaba neyini kaybetmekten korktu Dinç Bilgin "kafa tutuyor" gözükünce? İyi geçindiklerini biliyoruz 28 Şubat iradesiyle... Akredite olduklarını biliyoruz. Brifinglere davet edildiklerini biliyoruz. Ve bugünü biliyoruz... Batık banka operasyonu içinde 28 Şubatçı bir medya patronu... İyi ki akredite değilmişiz... Yeni Şafak'taki özgürlük ortamını bir kere daha selâmlıyorum! Ya öteki ayağı 28 Şubatçı kartelin? Ben eminim ki, şu sıralar onların da yüreğinde derin sancılar vardır? Bu süreçte RTÜK kavgası boşuna verilmedi. Medya patronlarının özelleştirme ihalelerindeki duruşları boşuna tartışılmadı. Dün Güngör Mengi, Dinç Bilgin'in konumu ve kendi statüsü ile ilgili kıvranan bir yazı yazdı.. Kartelin öteki ayağındaki gazeteci arkadaşlar, kısa süre içinde dev adımlarla ilerleyen patronlarını seyreder ve medya-ekonomi ilişkilerinin giriftliğini düşünürken, bu yazıyı hangi halet-i ruhiye içinde okudular merak ediyorum... Ya toplumu sarsan çıkar ilişkileri içinde 28 Şubat sürecinde etkin rol almış asker kişilerin bulunmasına ne demek gerekir? Genelkurmay Başkanı'nın, emekli askerlerin, üniformayı çıkarır çıkarmaz şirket yönetim kurullarında, onbinlerce dolarla görev almaları karşısındaki tavrı ne kadar anlamlıdır... Bu, çıkar ilişkilerinin TSK'yı gölgelemesi tehlikesine karşı gerçekten ciddi bir hassasiyettir. Aynı zamanda, herhalde duyulan rahatsızlığın yansımasıdır. Teoman Koman'ın 28 Şubat'taki rolünün acaba Cavit Çağlar'la ilişkisi arasında bir bağ var mıdır? Ya da Güven Erkaya bir yandan irtica ile mücadeleden söz ederken sonra nasıl oldu da hemen Korkmaz Yiğit'in danışmanı oluverdi? Sonra, irticaya karşı duyarlı başka işadamlarımızın irticaya karşı duyarlı başka emekli komutanlarla hangi çıkar ilişkisi mevcuttur ve bunu öğreneceğimiz zaman gelecek mi? Sabancı'nın seslendirdiği "Daha 20 kadar Egebank var", ya da İçişleri Bakanı Tantan'ın dile getirdiği "Egebank, yolsuzluk zincirinin binde biri" sözü doğru ise, acaba ATO Başkanı Sinan Aygün gibi "999 Demirel daha isteriz" demek gerekir mi, veya "Bu Egebanklar içinde kaç irtica karşıtı kamu görevlisi mevcut" sorusu anlamlı mıdır? Teoman Koman'ın, Güven Erkaya'nın 28 Şubat sürecindeki gücünü düşünün bir... Bir de bugünü... Ne zordur insanın, yolsuzluk söylentileri içinde isminin çalkalanması... Ve bu hükümet... 28 Şubat'ın icra sorumluluğunu üstlenmiş siyasetçi kadrosu... Bir kokuşma anıtı halinde ülke gündemine gelen yolsuzluk ekonomisi içinde onların payına "Neden geç kaldınız, bu soygun geçen üç buçuk yıl içinde önlenemez miydi? Devlet bankalarından kredi açılarak soygunun büyümesine katkıda bulunuldu mu? Soyguncuların bankalara el konulacağı yönünde önceden haberi oldu mu?" soruları düşüyor. Evet, Temizel, temiz bir operasyon yürütüyor. Onu bu göreve de bu hükümet getirdi. Ama ya dün? Dün nerdeydi bu hükümet? "Bir gün önce, beş gün önce, bir ay önce önlenseydi bu soygun" diye düşünmekte haksız mı vatandaş? Şu sıralar son üç buçuk yıl içinde etkin roller üstlenmiş insanların müthiş bir panik yaşadığını tahmin etmek mümkün. Çünkü irtica ile mücadelenin yanıbaşında derin bir soygun süreci de işlemiş ve roller karışmış. Çorap söküğü, ya da domino etkisi... Bir taş devrilince onunla ilintili bir milyon taş devrilebilecek... Medya patronu kirlenince, yazarın yüzüne gölgeler yansıyor... Onun maaş bağladığı emekli sivil-asker bürokratın niçin orada bulunduğu sorgulanıyor, siyasetçi neden sırtını ona dayadığının hesabını vermek zorunda kalıyor... Ben bundan sonra "irtica ile savaş" diyenin arkasında-yanında-yöresinde kimlerin durduğuna, devletle akçalı ilişkilerinin bulunup bulunmadığına bir kere daha bakma gereği duyacağım... Çünkü daha yolsuzluk ekonomisinde çözülüş süreci bitmedi... 28 Şubat'ın aktörlerini ibretle izliyorum. Ne demişler: -Allah'ın sopası yok ama... Yeni Şafak'ta yazmanın keyfine diyecek yok...
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|