
'Onlara bırakmayız'
Kenan Evren, Konya'da yaptığı konuşmada, "Memleketi tekrar onlara bırakacağımızı sanıyorlar, çok beklerler..." diyerek, eski liderlere yasak getireceklerini duyuruyordu.
Liderler Hamzakoy'da "gözaltı"nda tutulurken, Ankara'da hükümet konusunda çalışmalar sürüyordu. Evren'in gözü Feyzioğlu'ndaydı hâlâ.
Feyzioğlu, Evren'in teklifini kabul edip etmemek arasında tereddüt geçirirken, liderler el altından onun Başbakanlığı'nı istemedikleri mesajını gönderiyorlardı.
Demirel telefonların dinlendiğini bile bile, Hamzakoy'dan direktifler gönderiyordu.
Feyzioğlu bir politikacıydı.
Üstelik, seçim kazanamamış bir politikacı.
"Meclis'e milletvekili sokamamış bir politikacının Başbakanlığa getirilmesi tarafsızlığı bozar"dı...
Peki, Başbakan kim olacaktı?
"- Kaptan-ı Derya olsun" diyordu Demirel.
Bir süre sonra Demirel'in istediği olacak, hükümeti kurma görevi Kaptan-ı Derya'ya verilecekti.
Kaptan-ı Derya, bir süre önce emekli edilen Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu'ydu.
Ulusu sakin, yumuşak huylu bir askerdi. Demirel'le diyalogları iyiydi. Demirel'in "Kaptan-ı Derya olsun" önerisi, darbeciler için de bir referanstı kuşkusuz. "Bu iş Demirel'in iktidarına rastlamayacaktı" diye pişmanlık belirten komutanlar için Ulusu'nun Başbakan yapılması, özür borcunun ifası anlamına geliyordu.
EVREN'İN ÖFKESİ
Sümer Oral'ın, Bakanlık teklifini önce kabul, sonra reddetmesi Milli Güvenlik Konseyi'ni rahatsız etmişti. Evren, Bakanlık teklifinde bulundugu kimselere siyasilerce telkin yapıldığı inancındaydı.
Bu nedenle tutumunu sertleştirdi.
Siyasiler, darbe aleyhinde de atıp tutmaya başlamışlardı.
Demirel'in Hamzakoy'dan geçtiği mesajlar rahatsızlığı artırıyordu.
Evren de eski ihtiyatlı tavrını bırakmış, hırçınlaşmaya başlamıştı. Artık o, politikaya yabancı bir general değildi. Yavaş yavaş siyasi bir kimlik ve arkadaşları üzerinde önemli bir otorite kazanıyordu. Darbe, "emir-komuta" zinciri içinde gerçekleştirildiği için, harekatın sembol ismiydi.
Harekat, terör ve anarşiyi durdurmak için yapılmıştı.
Sıkıyönetime rağmen eylemler hızla artıyor, cinayet sorumluları yakalanamıyordu. Evren'in hırçınlaşmasının nedenlerinden biri de buydu.
Evren, önceleri, siyasi partilere ilişmeyeceklerini açıklarken, süreç içinde politik bir rakip gibi konuşmaya başladı. 15 Ocak 1981 tarihinde sarfettiği sözler, bundan böyle "eski"ye karşı nasıl bir tavır takınılacağı konusunda önemli bir işaretti.
"- Allah razı olsun, memleketi düzeltiyorsunuz diyeceklerine, acaba ne zaman gidecekler diye dört gözle bekliyorlar. Gideceğiz, gideceğiz... Onlar tencereyi pisletmişlerdi, biz temizledik. Yeniden tencereyi verelim, yeniden pisletsinler, istedikleri bu..."
Evren, 30 Ağustos ile 29 Ekim 1981 tarihinde Kurucu Meclis'in toplanacağını da ilk defa Konya konuşmasında açıklıyor ve "Heveslenmesinler, tekrar memleketi teslim etmeyiz. Efendim, politikacı zor yetişirmiş, kolay yetişmezmiş. Bu memlekette çok büyük politikacılar yetişir daha, merak etmesinler" sözleriyle de eski liderlere yasak getirileceğini ima ediyordu.
Evren için bardağı taşıran son damla, bazı bürokratların eski liderlerle, özellikle Demirel'le temas halinde bulunmalarıydı.
Konya konuşmasında onları şu şekilde uyarıyordu:
"- Bütün kamu görevlileri görevlerini yapsınlar. Çünkü şöyle bir inanç var: 'Bunlar nasıl olsa gidici.' Bu yüzden kulaklarını daima eskilere çeviriyorlar. Onlardan aldıkları direktiflerle iş yapmaya çalışıyorlar."
Evren'in öfkesi boşuna değildi.
AP döneminin bürokratları hâlâ görev başındaydı.
Necdet Seçkinöz, Mehmet Gölhan, Enver Şenerdem, Abdullah Nişancı, Kemal Baytaş, Hikmet Büyüklimanlı, Teoman Güzey yerlerini koruyorlardı.
VE TURGUT ÖZAL...
12 Eylül öncesinin en ünlü bürokratı ise, hiç kuşkusuz, Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal'dı.
Özal 24 Ocak ekonomi kararlarının mimarıydı.
Bu programı sürdürmek gerekirdi.
Nitekim, 16 Eylül 1980 tarihli basın toplantısında, bir soru üzerine Evren, "Program tespit edilmiş, bir yola girilmiştir. Ufak tefek engellerin aşılması için gayret sarfedilecek. Karşımıza büyük bir duvar çıkmadığı sürece ekonomik programdan ayrılmayacağız" demişti.
Demirel olmadığına göre, program Turgut Özal'la yürütülecekti.
Asker 12 Eylül öncesinde Özal'dan ekonomi konusunda brifingler almış ve bu kısa boylu, tonton, ağzı laf yapan bürokratı çok sevmişti. Özal yeni dönemde ekoınomiden sorumlu olmalıydı.
İşte bu noktada görüş ayrılıkları baş gösterdi.
İlk günler hükümet kurma konusunda Evren'le Turhan Feyzioğlu sık sık biraraya geliyorlardı.
Feyziolu Özal'a karşıydı.
Daha doğrusu, ona güvenilmemesi gerektiğini telkin ediyordu askere.
Feyzioğlu'na göre Özal OECD, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlarla ilişkide kullanılmalıydı.
Bir de önerisi vardı:
"- DPT'yi güçlendirelim. Bir Ekonomik Kurul oluşturalım. Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları'nın başına değirli insanlar getirelim. Kararlar Ekonomik Kurul'da tartışılsın, sonra icraata geçilsin."
Ama askerlerin gözünde Özal daha ağır basıyordu.
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Necdet Öztorun, 11 Eylül gecesi karargahta sivil konuklarına "Bu işi Özal düzeltir" demiş, hatta daha da ileri gidip, direnmesi halinde tevkif ettirip gene getireceklerini söylemişti.
Yarın : Liderler nerede?
|