YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Erbakan'dan başka herkes çok mu değişti?

Siyasi yaşamı etkileyen isimleri eleştirirken, çok kullandığımız bir söylem vardır..

- Hiç değişmemiş.. Hep eski plağı çalıyor!.

Son olarak Erbakan'la görüşen bir grup gazetecinin büyük çoğunluğu da, aynı eleştiriyi seslendirdi..

- Erbakan hiç değişmemiş!.

Aslında Erbakan şimdiye kadar hiç ağzından çıkmamış sözleri ve liberallere hoş gelecek cümleleri söyleseydi, bu defa da ne denilecekti, biliyoruz..

- Erbakan takiyye yapıyor!.

Biliyoruz ki, nihai değerlendirmede Erbakan "mukaddesatçı-muhafazakar" bir politikacıdır..

Demokrasi ve özgürlükler konusunda, farklı görüşten politikacılarla asgari müşterekte buluşabilir.. Ama bir "sosyal-demokrat"ın veya bir "liberal"in ve hatta bir "radikal-muhafazakar"ın görüşlerini pek paylaşamaz..

Değinmek istediğimiz asıl mesele bu değil..

Erbakan'a, kendileri gibi düşünmediği için öfkelenmenin anlamsızlığına değinmek istemiyoruz..

Ama bilmeliyiz ki, Erbakan da, Türkiye sosyo-politiğinin bir gerçeği.. Onun gibi düşünen ve onunla bir siyasi programı paylaşan, milyonlarca insan var..

Bu gerçeğe öfkelenmek yerine, bunu irdeleyip, anlamaya çalışmak, daha sağlıklıdır..

Kendine benzemeyen her olguyu "öteki" kabul edip, öfkelenmek, bastırmak, susturmak, yasaklamak ve dışlamak, akıl-dışıdır..

Sonuçta "bütün olarak" Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkelere ve Amerika Birleşik Devletleri'ne, pek benzemiyor. Tarihi, kültürü, inançları, gelenekleri, siyasal dengeleri ve hukuku ile Türkiye, kendine özgü bir ülke.. Örneğin NATO'nun üye ülkelerinden hiçbirinde -Türkiye dışında- Silahlı Kuvvetler'in siyaset üzerinde pek ağırlığı yoktur..

Ama, bütün bu benzemezliğe karşın, Avrupa Birliği ve Amerika, Türkiye ile kaynaşmak için, çaba gösteriyor..

Çünkü Türkiye, coğrafyası, nüfusu ve jeo-politik konumu ile, bir gerçektir.. Vardır..

Birinci söylemek istediğimiz şey bu..

Kendi toplumumuzun sosyo-politik gerçeklerine, bize anlayış ve uzlaşı ile yaklaşan ecnebiler kadar, akılcı ve gerçekçi yaklaşmalıyız..

İkinci mesele de, "değişim"i bir ölçü olarak alıp, Erbakan'ı "hiç değişmemiş" diye yargılarken, kimin ne kadar değiştiğini de hep hesap etmeliyiz..

Kişi olarak Ecevit veya Demirel değişti mi ki?

Veya MHP, eskisinden çok farklı, bambaşka bir parti mi?

Bugün iktidarda bulunan "3'lü koalisyon", Türkiye'de "değişim"i mi temsil ediyor?

Peki, siyasal tartışma konuları ve çözümsüz meseleler mi değişti?

"Güneydoğu Sorunu" -veya Kürt realitesi- 1920'lerde de yok muydu?

"İrtica tehlikesi", 1920'lerde de tartışılmıyor muydu?

Bugün Türkiye'nin gündeminde yine bulunan "köy-kent projesi" veya "enflasyonla mücadele" konusu, değişimle gelen yepyeni maddeler midir?

Diyelim ki Erbakan'a "hiç değişmedi" diye öfkeleniyoruz..

Türkiye'nin hayatına "değişim" kavramını fırtına şiddetinde sokan Özal'ı çok mu destekledi bugün "Erbakan hiç değişmemiş" diyenler?

Özal'ın "yeniden-yapılanma" adını verdiği veya "dönüşüm" -transformasyon- dediği "değişim mühendisliği"nden ürkenler, önce Demirel'in, sonra da "toplum mühendisleri"nin kollarına atılmadılar mı?

"Kişi için yasa değişir mi" diye 312'nin tadilatına karşı çıkanlar, Demirel'i "uzatmalı Cumhurbaşkanı" yapmak için, Anayasa değiştirmeye kalkmadılar mı?

Eski Demokratlar'ın, eski AP'lilerin, eski CHP'lilerin veya eski MHP'lilerin affı da, 1960-90 arasında konuşulmuyor muydu?

Yani Erbakan değil, Türkiye pek değişmedi büyük ölçüde..

ŞAKA

Ama ne sigorta!.

MHP'ye göre, Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesi, "Türkiye'nin sigortası"ymış..

Biz de bir gerçeği açıklayalım..

312'nci madde, "Orhun Anıtları"nda da varmış.. Bu maddenin metnini, Alper Tunga kaleme almış..

Mussolini de, 1930 tarihli İtalyan Ceza Yasası'na bu maddeyi, Orhun Anıtları'ndan aktararak almış..

LAF TAŞIMAK

Gazeteci herşeyi yazar mı?

Bazıları her aklına geleni yüksek sesle söylemeyi ve karşısındakini kırmayı, "açık sözlülük" zannederler.. Oysa bu davranış, "densizlik"tir, "münasebetsizlik"tir..

Bunun gibi gazetecilik veya yazarlıkta da, her yaşanılanı, her duyulanı kaleme alıp, yayınlamayı "gerçekçilik" zannedenler var.. Kişiliklere dönük, kapalı-devre özel sohbetlerde söylenilen sözleri yayınlamayı, "araştırmacı gazetecilik" sananlar çoktur..

Oysa bu "laf taşıyıcılık"tır, "dedikoduculuk"tur..

Bazıları bunu yapamaz.. Ben de bunlardan biriyim..

Gazetecilik mesleğimde bir kez, eski İngiliz Başbakanı Edward Heath'in, halefi Bayan Thatcher için "o kadın" (that woman) dediğini, bir sofrada birlikte yemek yerken duyarak yazdım.. Ertesi gün bir İngiliz tabloid gazetesinde manşet oldu.. Hemen iktibas ettiler.. Heath üzüldü, ben özür diledim..

Nasır'ın ölümünden sonra Mısır'ı yöneten Enver Sedat'ın çok yakın çevresinin, Nasır hakkında, özel sohbetlerinde anlattıklarını yazmadım..

Rahmetli Celal Bayar'ın Demirel için, rahmetli Özal'ın Mesut Yılmaz için, rahmetli Turan Güneş'in Ecevit için söylediklerini de yazamadım.. Bunlar, özel görüşmelerde, güven ortamına dayanılarak söylenen sözlerdi.. Kartel patronlarının birbirleri hakkındaki düşüncelerini de, hiç yazamadım..

Ama bu yöntem, galiba makbul birşey..


20 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...