![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Olmaya devlet cihanda
Kanuni Sultan Süleyman'ın meşhur sözü, daha doğrusu beyitidir, malûmunuz. Konuşurken, yazarken, yüzyıllardan bugüne süzülüp gelen ve neredeyse her söylenişinde, anlam bakımından daha bir güçlenen bu tür sözleri, sık sık kullanmaya meraklı olanlar, böylesi sözlerin yeri ve zamanını iyi denk getirdiklerinde, konuşma yahut yazı, tadından yenmeyecek revani ölçeğine ulaşır. Amma velakin, bir de yerini ve zamanını iyi ayarlayamayanlar, dahası, kimi durumlarda da söyleyecekleri o beylik sözü tam olarak hatırlayamayanlar çıkar ya... Kimisi, meşhur ve müzmin Cumhurbaşkanı adayımız Kamer Genç gibi, kullanacağı sözü karıştırarak, "Aç tavuk kendi ambarını buğday tarlasında pancar pezik değil mi?" türünden bağlayıverir, kimisi de sadece hatırladığı kadarını söyleyip, gerisini mecliste bulunan ariflerin anlayıp tamamlayarak, kendisine yardımcı olmasını "eee..." yahut "ıııı..." türü sesler çıkarmak suretiyle bekler. Çok değil, daha dün böyle birine rastladım. Konuşuyordu. Konuşmasında süslü cümleler kurmaya özen gösteriyordu. Derken, sıranın, Kanuni'nin o sözüne geldiğine kanaat getirmiş olmalı ki, "Olmaya devlet cihanda..." deyiverdi. Dedi ama, gerisi gelmedi. Bir "eee...", ardından bir "ııı..." sonra tekrar "Olmaya devlet cihanda..." Etraftakiler kısa bir an beklemeye girdiler. Bayımız için o süre kısa sayılmayabilirdi çünkü hatırlayamamıştı ve etraftan bir yardım da gelmiyordu. İmdadına yetişmek gerektiğine karar verip tamamlayıverdim, "Olmaya devlet cihanda..."nın gerisini. - Bir daha Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı. Hemen şunu belirteyim ki, siz siz olun, şayet bu türden bir kelam ederseniz, lafı orada bırakmayın. Böyle durumlarda kısa bir açıklama gerekebilir. Başıma geldiği için söylüyorum. Herşeyden önce, bu söz iki tarafa da çekilebilir. Taraflardan biri şu: Bir daha olmasın, zira peşiman eyledi hepimizi. Gelelim diğer tarafa: Yardımcısı olmasın, bizzat Başbakan olsun. Evet, çekilecek tarafları beyan ettik. Siz de paşa gönlünüz ne tarafa çekmek isterse, o tarafa çekin artık. Bizim hizmetimizin sınırı buraya kadar. İkna ve motivasyon konusudur bu 312
312'nin değişmesini istemeyenleri üniversitelerdeki ikna odalarına alıp bir güzel ikna edelim. Kanunun değişmesi için motivasyon gerekiyorsa onu da abilerimizden biri yapsın. Bu sözü unutmayın
Taha Akyol'un bir yazısından bir cümleyi yazıp kenara koymuştum. Aradan zaman geçmiş olsa da, bunu paylaşmak lazım. Çünkü... Yahu çünküsü mü var, vaziyet ortada işte. Okuyun, hak vereceksiniz. Cümle şöyle: "Malûmu ispat gerekmiyorsa, hukuk da gerekmez." "Zalim yönetici 'ülkenin çıkarları bunu gerektiriyor' diye halkına eza ve cefa çektirir"
En önemli sorun
Rektörlere sorulmuş: En önemli üç sorun nedir? Cevap açık ve net: Para! Düşük maaşın kan kaybettirdiği görüşünde rektörler. Hoca bulmakta zorlandıklarını ifade ederek, nitelikli elamanın üniversiteden kaçtığını belirtiyorlar. Herşey paraya bağlanmış... Kimsenin YÖK'teki ve onun uzantısı olarak üniversitelerdeki faşist uygulamalardan bahsettiği yok. Bu uygulamaların kaliteye etkisini tartışan yok. Nitelikli elemanın faşizmin hücrelere kadar sindiği bir ortamda işi ne? Gürüz'e sorarsanız yeni öğretim yılının en büyük sorunu başörtüsü. Bu gerçeğin altını çizen Bay Gürüz, "Bu konuda ihmalkar davranan öğretim üyelerini YÖK'e bildirin" diyerek nitelikli elamanları muhbirlik yapmaya çağırıyor. Böyle bir yerde para olsa ne olur? (Karga)
mseker@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|