![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Aydın Doğan'ın sansürü ve Orangutan'ın pençeleriDünkü yazımın sonunda, bazı belgeler yayınlayacağımdan söz etmiştim. Ama önce, aklımı kurcalayan bir soruyu gündeme getirmek isterim. Cevabını Enerji Bakanı Cumhur Ersümer ve Aydın Doğan'dan bekliyorum. Kayıp kaçak meselesi
Avrupa yakası elektrik dağıtım ihalesini, Aydın Doğan kazanmıştı. Doğan Holding, kayıp kaçak elektrik miktarını işe başlar başlamaz % 19'a, 7 yıl sonra da, % 8'in altına düşüreceği taahhüdüne girerek, Park Holding ile aralarındaki 270 milyon dolarlık farkı aşabilmişti. İhaleyi kazandıktan sonra, Enerji Bakanlığı ile pazarlık başladı. Doğan Holding yetkilileri, kayıp kaçak oranını, ilk yıl % 19'a düşüremeyeceklerini, 4 puanlık bir indirimin yeterli görülmesini istediler. O tarihte, Enerji Bakanlığı yetkilileri, ihalenin temelini oluşturan kayıp kaçak oranlarındaki bir ayarlamayı, kabul etmedi. Çünkü mukaveleye göre, Doğan Holding, kayıp kaçağı öngördüğü orana düşüremezse, bu elektriği halka satmış gibi parasını devlete ödeyecekti. Şimdi, tahkim bahanesiyle, Enerji Bakanlığı ve Doğan Holding yöneticileri arasında, özel hukuk kapsamında, yeni bir mukavele imzalanıyor. Acaba bu yeni mukavelede, kayıp kaçak oranları eskisine uygun mu? O oranlara ulaşılamazsa, gene, bedeli, Doğan Holding tarafından devlete ödenecek mi? Yoksa kapalı kapılar ardında yeni oranlar mı tesbit ediliyor? Orangutan pençesi
Sırada bir belge var. Bir zamanlar Emin Çölaşan'ın, Hürriyet'teki köşesinde yazdığı satırlar. Yorumsuz yayınlıyorum.: "Odama yerleştim, banyoyu doldurup, içine girdim. Çok güzel... Fakat çıkınca sıcak bastı. Ne yapayım? Serinlemek için balkona çıktım. Üzerimde bir tek gömlek var, sigaramı da yaktım, çok mutluyum. Yarısı ıslak saçlarımın arasında Boğaz'ın rüzgârı geçtikçe, iyice serinledim. Üşümeye başlayınca da içeri girdim... ..Fakat ben İbrahim'in ellerini görünce bir tuhaf oldum. Çünkü bunlar el değil, normal insanın elinin üç misli büyüklüğünde orangutan pençesi!... -İbrahim Bey, biraz yavaş... - Bir şey olmaz ağabey, sen kendini serbest bırak. Hiçbir şey kalmayacak.... Seni çok seviyorum. İbrahim bacaklarıma dalıyor, kaldırıyor, savuruyor... Her yerimden kütür kütür sesler geliyor... Vücudum İbrahim'in pençeleri altında eziliyor!... - Ah!... Naptın lan İbrahim, imdat!... Yattığım yerden sürünerek kalkıyorum... Elim, kolum tutmuyor... Bacaklarım ağrıyor, kasıklarım sancıyor!..." Yukarıdaki yazıyı, Emin Çölaşan'ın kişiliği daha iyi anlaşılsın diye sütunlarıma aldım. Avrupa Birliği'ne girerken, belli ki, köşe yazılarının standardını da yükseltmek gerekecek. Kim haysiyetsiz?
Şimdi bir başka belge: 26 Kasım 1996 yılında şöyle yazıyor Emin Çölaşan:"Eğer basında yazılarının sansür edilmesini kabul edip içine sindiren köşe yazarları varsa, onlar HAYSİYETSİZDİR. Ben böyle bir şeye muhatap olsam, o gün yazıyı bırakırım" Peki, Çölaşan'ın yazıları hiç sansüre uğramadı mı? Turgut'un Serüveni kitabında, sansüre uğradığını bizzat kendisi itiraf ediyor. Çölaşan, Turgut'un Serüveni kitabının 12'nci ve 13'üncü sayfalarında, "Turgut nereye koşuyor" yazı dizisini kaleme alırken, Erol Simavi'nin yazılarını sansür etmesini ve bu sansürü nasıl gülerek karşıladığını, şöyle anlatıyor. Kitaptan okuyalım: "...Dizinin ikinci günü, yazdığım bazı bölümler gazetede yer almamıştı. Telefonu açıp İstanbul'a sormaya karar verdim. Çetin Özbayrak'a 'Abi ne oluyor, makas başladı' deyince aramızda ilginç bir konuşma geçti: 'Valla Eminciğim, Erol beye sor. Yazılarını o denetliyor.', 'Tamam abi, bağla kendisini bana', 'Erol bey ne arar benim yanımda', 'O zaman bağlat kendisini bana', 'Sen hangi Erol beyden söz ediyorsun?' 'Erol Türegün değil mi?', 'Erol Türegün mü? Erol Simavi', 'Hay Allah. Ben de Erol Türegün zan'etmiştim'. ...Çetin Özbayrak ile epeyce gülüştük. Benim yazılarımı her gün faksla Erol Simavi'ye geçiyorlardı; gazetemizin sahibi uygun görmediği yerleri yazımdan çıkarıyordu. Çetin Emeç beni aradı ve 'Dizinin bazı bölümlerini Erol Simavi sakıncalı bulup çıkardı' dedi... Kesintiler, dizi boyunca sürüp giderken, Ankara'daki büroda, arkadaşlarla ilginç espriler yapıyordum: 'Erol Simavi'ye faks çekeceğim. Yayınlanmakta olan yazı diziniz çok güzel; elinize sağlık diyeceğim' Kahkahalar patladı..." İşte böyle biri Çölaşan. Özü ile sözü birbirini tutmuyor. Tek sansür, Erol Simavi'ninki değil elbette. Bundan bir kaç ay evvel, Internet sayfaları, yazılarının nasıl makaslandığını ele vermişti. Internet ele verdi
"Enerji" başlıklı yazısı, Hürriyet'in Internet sayfasında, Mesut Yılmaz ve Anaplılar'ı suçlar mahiyetteydi. Söz konusu makale, Hürriyet'te sansür edilerek yayınlandı. Internetteki şekli: "Hemen fırtınalar kopuyor. Samsun'dan Ankara'ya gelecek boru hattı için belli firmalarla anlaşma yapıldığı, ancak bu anlaşmada Anap takımının rüşvet yediği, hatta bu işin içinde Mesut Yılmaz'ın da bulunduğu iddia ediliyor... Eğer böylesine bir projede, bir partinin adamları, hele hele genel başkanı rüşvet almışsa, ya da projeyi kendi yakınlarına verip birilerinin bu işten avanta almasına neden olmuşsa, korkunç bir hadisedir." Aydın Doğan meseleyi fark edince, yazı makaslandı, Anavatan ve Yılmaz isimleri çıkarılarak, yumuşatıldı: "Hemen fırtınalar kopuyor. Samsun'dan Ankara'ya gelecek boru hattı için belli firmalarla anlaşma yapıldığı iddia ediliyor.... Eğer böylesine bir projede bir partinin adamları yakınlarına avanta sağlamışsa korkunç bir hadisedir." Internet sayfasında düzeltme yapmak kimsenin aklına gelmeyince, sansür ortaya çıktı. Bu sansür, Fehmi Koru tarafından, üstelik Çölaşan'nın "İstifa etmeyen haysiyetsizdir" cümlesi hatırlatılarak kamuoyuna duyuruldu. Çölaşan'dan ses çıkmadı. Bunun için onu pek ciddiye almamak gerekiyor. Onu, Aydın Doğan'ın sansürü ve İbrahim'in Orangutan'ı andıran pençeleri ile başbaşa bırakıyorum.
nilicak@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|