YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Bir dönemin anıları

Bir 'Ülkücü', Marx'ın, Engels'in kitaplarını yayımlayan bir 'solcu'nun arkasından 'fâtiha' okur mu? Alparslan Türkeş dönemi MHP'sinin önemli isimlerinden Rıza Müftüoğlu okumuş; "Hayat gerçekten garip olaylara gebeydi, hiç tanımadığım bir solcuya öldükten sonra gönül yakınlığı duyuyordum" diye yazıyor...

Arkasından 'fâtiha' okunan 'solcu' Onur Yayınları sahibi Muzaffer Erdost'un kardeşi İlhan Erdost... 12 Eylül sonrasında içeriye alınan İlhan Erdost, bir sevk sırasında, cezaevi aracında dövülürek öldürüldü... Rıza Müftüoğlu'nu 'karışık duygular' içine sevk eden, o ölümden sonraki bir kaç gün, Mamak'ta uygulanan işkencede bir azalma görülmesi... Olayın büyüyebileceği endişesiyle, işkenceciler, hortumlu, sulu, coplu eylemlerine bir süre ara vermişler...

Türkiye'ye gündem dayanmıyor ya, geçen haftayı 'Copların Askerleri' adlı 12 Eylül anılarında yer alan 'karşı-darbe' senaryosunu tartışarak geçirdiğimiz Rıza Müftüoğlu'nun kitabı eskidi bile. Oysa, bir döneme tanıklık eden bir kitap bu ve içinde bayağı önemli malzeme bulunuyor...

12 Eylül Ülkücü gençliğe olduğu kadar onların siyasi lider kadrosuna da muhasebe yaptırdı. Kitap, bu muhasebeyi kendi vicdanında gerçekleştiren bir siyaset adamının gözlemlerinden oluşuyor. Üzerinden 15 yıl geçtiği halde sanki dün olmuş gibi anlatabildiğine göre, yaşadıkları yazarın üzerinde silinmez izler bırakmış olmalı. Kolay değil: Vücudun her tarafına inen coplar, soyunuk haldeyken fışkırtılan tazyikli su, şişip çatlayıncaya kadar şiddete mâruz kalan eller...

Anlatım içerisinde, 12 Eylül öncesindeki MHP ağırlığına da değiniliyor. MHP'nin 12 Eylül'e hazırlıklı olduğu anlaşılıyor. Darbe sonrasında darbecilerden bir veya ikisini kaçırmak gibi bazı planlar yapıldığı da belli. Ancak hiçbiri olmamış: "Ne İncek'teki çiftlik kullanılabilmiş, ne de Sivas'tan getirilecek olan gençler, ne de ordudaki taraftarlar. 1980 öncesinde yedi cuntanın varlığından bahsediliyordu, bu cuntaların biri de Türkeş cuntasıydı. Ama sözde bu cuntanın başı 12 Eylül'den bir kaç gün önce cuntasını satmıştı. Sonra bunun karşılığında olacak, emekliliğinden sonra bir kurumu ona teslim etmişlerdi." (s. 18).

Kitapta insanın içini burkan, bunaltan sayfalar dolusu işkence anlatımları var. Gözaltı bir başlangıç, ancak orada bitmiyor işkence, cezaevine giriş de işkence töreniyle gerçekleşiyor; dayak günde bir kaç öğün... Toplu halde "Türküm, doğruyum..." söyletmeler, defalarca cop eşliğinde İstiklal Marşı okutmalar... 'Yanık yüzbaşı' lâkaplı bir cezaevi görevlisi, işkence olsun diye, koğuş önlerindeki çiçekleri bile söktürmüş... "O olaydan sonra solcular da Yanık lâkaplı Yüzbaşı'dan nefret ettiler" notunu düşüyor Rıza Müftüoğlu (s. 139).

Ramazanda oruç tutanlara yemek çıkmış, ancak geç ve ilk hafta dört gün kapuska olarak... Solcular ölüm orucu tutmaya başlayınca Ülkücülere gönderilen yemek iyileşmiş. "Güzel yemekler yiyorduk, ama çoğumuzun içinde bunu sindirememenin sıkıntısı oluyordu" diyor Müftüoğlu (s. 70 ve 73).

Kitabın gücü samimiyetinden geliyor. Bazı sayfalar, insan ruhunun karmaşıklığına dair Dostoyevski-vâri bir tad bırakıyor insan üzerinde. Şunu dinleyin: Öğle haberlerinde darbe liderinin bir konuşması yer alıyor. Dört Ülkücü konuşma üzerinde fikir yürütürken yanlarından geçen bir solcu tutuklu Evren'e küfrediyor. Ülkücüler, kendilerini de Mamak'a tıkan Evren'e hakaret eden solcu militanın üzerine yürüyorlar...

Sadece bir siyasi parti genel başkanı değildi Alparslan Türkeş, bir hareketin de lideriydi. 12 Eylülün o hareket için bir tür 'test' işlevi gördüğü anlaşılıyor. Rıza Müftüoğlu'nun, "Daha önceleri yanına kendilerinden başka kimseyi yaklaştırmayanlar" diye tanımladığı 'dâvâ arkadaşları', duruşmalarda Türkeş'i yalnız bırakmışlar. Sözgelimi, pardesüsünü giyerken kimse yardım etmiyormuş... Öndegelen bir dâvâ arkadaşı, tabure çarparak, Türkeş'in yüzüne karşı, "Bütün bunları senin yüzünden çekiyoruz, sen âdi bir insansın, işlediğin suçları bize yüklemenin anlamı ne?" diye bağırmış... Bu olayı kendisine bizzat Türkeş'in anlattığını belirtiyor Rıza Müftüoğlu (s. 133).

Mamak Cezaevi komutanı Raci Tetik, tutuklulara ağzına geleni söyleyip hakaret edince, Rıza Müftüoğlu, önceden tanıdığı albaya şunları söylemeyi aklından geçirmiş: "Senin için Kızılay meydanında bombalı pankartlar asılırken silâh arkadaşınla birlikte seninle görüştüğümüzde bana bunları söylemiyordun ama..." Aklından geçeni aktardığı arkadaşları, "Aman iyi etmişsin" demiş ve eklemişler: "Bu adam deli. Kıbrıs savaşında gece Rum esirlerin olduğu yere gider, kulaklarını, burunlarını kesermiş..." (s. 132).

Bir de Cemal Amca öyküsü var. Ülkü Ocakları yöneticilerini Türkeş seçer görünürmüş, ama aslında "Yaşlı, bastonlu biri" diye tanımlanan Cemal Amca tek seçiciymiş. Yönetime girmesi düşünülen gençler çağırılırmış. Her gelenden sonra, "Bu olur" veya "Bu olmaz" dermiş o. Anlatıldığına göre, insanların geçmişte yaptıklarını bilirmiş (s. 84). Bunu Yaşar Yıldırım'ın ağzından aktarıyor Rıza Müftüoğlu.

'Copların Askerleri'nde şöyle bir değinilip geçilen cunta konusu büyütüldü; bana kalırsa kitapta üzerinde durulacak çok ayrıntı var. (Ocak Yayınları, Tel.: 312- 384- 0328; Faks: 312- 384- 1050).


20 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...