YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Güngör Mengi'nin aklı ve yüreği

24 Eylül 2000 Pazar günü Güngör Mengi'nin yazısına baktım. "Başyazar" üçüncü sayfada "Sabah diyor ki..." sütununda ülke sorunlarına ilişkin görüş ve yorumlarını yazar. O gün yazısının başlığı "Akıl ve yürek" idi.

Bilimsel geçerliliği var mıdır bilmem ya, öteden beri "akıl" insanın beyninin, zihninin, entelektüel yanının, muhakeme yetisinin belirtisi sayılmıştır. Akılsız başın cezasını ayaklar çekmiş; akıl yaşta değil, başta olmuştur hep. "Yürek" ya da "kalp" ise, insanın duygusal, ahlâkî, vicdanî yanını simgelemiştir. Nice saf yürekli insan, yeterince akıllı olmadıkları ya da olamadıkları için kalpsiz ya da taş yürekli zalimlerin zebunu olmuştur. Böylece, akıl ile yüreğin, beyin ile kalbin, düşünce ile duygunun, mantık ile vicdanın dengeli bir birlik ve uyum içinde bulunması gerektiği anlaşılmıştır. Yine de çoğu zaman, nice insan ya aklından yakınmıştır, ya yüreğinden.

Dilimizde "kalpsiz" denince "vicdansız, acımasız, duygusuz" kişiler akla gelir de, "yüreksiz" denince "korkak, cesaret yoksunu" kimseleri düşünürüz. Güngör Mengi "yürek" sözcüğüyle, cesareti mi işaret ediyor, merhameti mi diye düşünerek yazısını okudum. Yazısında "yürek" sözcüğünü anlamlandırmama yardım edecek ve haklı kılacak bir belirtiye rastlayamadım. Belki dedim, yazar, içinden geçenleri tam yazamamıştır da, yazdığını sanıp böyle bir başlık konduruvermiştir. Yazılmayanları okumayı, okuyucunun aklına ve yüreğine havale edivermiştir.

Güngör Mengi'nin aklından gazetesine yansıyan ilk iki cümle şöyle:

"Çağdaş hukukun disiplini yaratılmadığı zaman İslâm'ın nasıl boğucu bir toplumsal baskıya dönüştüğü ortada.. İran'ı, Afganistan'ı, Arabistan'ı görüyoruz."

(Bu yan yana iki noktadan hoşlanan yazarlar var. Sanırım nokta ile üç nokta arasında bir şey bu. Üst üste (ya da alt alta mı?) iki noktadan bir farkı olmalı!)

Tehlike örneği diye gösterilen üç ülkeyi "görüyoruz" mu bilmem ama "boğucu" olduğu söylenen, belki gerçekten de öyle olan, baskının "toplumsal" olduğundan da, "İslâm" kaynaklı olduğundan da kuşkuluyum. Adı geçen ülkelerdeki boğucu baskının "siyasal" ve "yönetsel" olduğunu düşünmek daha doğru olmaz mı?

Türkiye için siyasal İslâm'ın, şeriatin, köktendinciliğin ne büyük tehlike olduğunu gösterme çabasına düşenlerin birtakım Asya ve Afrika ülkelerini örnek göstermelerine şaşmak gerekmez mi? Geçmişinde Osmanlı gibi büyük ve ilginç bir deneyim bulunan bir devletin ve toplumun, adı geçen öcülere benzeyebileceğini düşünmek, aklın ve bilimin hangi ölçütlerine; tarihsel ve toplumsal hangi çerçeveye sığdırılabilir? İran, Cezayir, Afganistan, hattâ Mısır örneklerini öcü diye ciddiye almamızı isteyenlerin kötü niyetli, ciddiye alanların da akılsız ya da bilgisiz olduklarını söylesem, aşırılığa düşmüş olur muyum?

Mengi'nin üçüncü cümlesi şöyle: "Türk insanı, laik hukuk sistemi ile sadece siyasi değil, inanç özgürlüğü de kazandı."

Cümledeki tamlamalarda bir tuhaflık var. Bu tuhaflık, "siyasi özgürlük" sıfat tamlaması ile "inanç özgürlüğü" isim tamlamasını, tasarruf olsun diye, aynı tamlanana, yani "özgürlük" sözcüğüne bağlamaktan doğuyor. Tuhaflığı gidermek için "sadece siyasi değil, inanç özgürlüğünü de" demek yararlı olabilirdi ama en iyisi iki tamlamayı birbirinden ayırıp "sadece siyasi özgürlüğü değil, inanç özgürlüğünü de kazandı" demeli. Böylece cümle, dil ve anlatım açısından "doğru" olur ama "içerik" doğru olmaz. Çünkü Türkiye'deki sistemin "laik" olduğu da, "hukuk sistemi" olduğu da su götürür. Hele siyasi özgürlükten söz etmeye yürek ister. Bırakın siyasi özgürlüğü, Türkiye'de siyasetin bile olmadığını söyleyen hem "akıllı", hem "yürekli" yazarlarımız var. Güngör Mengi'nin gazetesinde bile var!

Başyazarın dördüncü cümlesine geçersem, bu ülkedeki "şeriat yanlıları"nın "kötü niyetli, yurt ve ulus düşmanı, gerici, yobaz, cahil, taklitçi" olduklarına dair kesin ve değişmez bir önyargıyla aklının ve yüreğinin işgal edilmiş olduğunu, bu aklın sevgili halkımızı "kandırılmaya hazır", "aklı kıt" çocuklar gibi gördüğünü söylemem gerekecek. Onun için dördüncü cümleye geçmiyorum.

Sayın Mengi, yazısının bir yerinde "Kimsenin ibadetine dokunulmuyor." buyurmuş. Bu yalanı çok kimse, her fırsatta söyler durur. Doğrusu şudur: Hıristiyan yurttaşımız, pazar günü kilisesine gidip ibadet edebilir; Musevi yurttaşımız, cumartesi günü havrasına sinagoguna gidebilir; Müslüman öğretmen ise cuma namazına gidebilmek için ya izin alacak, ya programını namaz saatine göre ayarlatmak için müdüre filan yalvaracak, ya ibadetini yapabilmek uğruna "suçlu" olmayı göze alacaktır. Bütün bunları beceremez ya da içine sindiremezse, "Çalışmak ibadettir" diye fetva veren bir Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı çıkacaktır nasılsa!

Öğretmenimiz, dindaşları cuma namazını edâ ederlerken, çocuklarımıza aşk ile, şevk ile "Yurttaşlık Bilgisi", "Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi", "İnsan İlişkileri", "İnsan Hakları ve Demokrasi" dersi filan verecektir. Gerçek, Türkiye'nin apaçık gerçeği buyken, "Kimsenin ibadetine dokunulmuyor." diyebilecek aklı ve yüreği nereden buluyor Güngör Mengi? Belki de utanma duygusu, akıldan da, yürekten de önemli!

Yazarımız, kimden nasıl işitmişse "taklid-i iman", "tahkik-i iman" gibi sözler işitmiş; onlardan söz etme yürekliliğini de göstermiş. "İşitmiş" diyorum, "görmüş" olsaydı, bu terimlerin "taklidi (taklîdî) iman", "tahkiki (tahkîkî) iman" olduğunu da öğrenmiş olurdu. Güngör Mengi'yi okurken, tıpkı Prof.Dr.E.R.Fığlalı'yı dinlerken olduğu gibi, aklım, kalbim ve midem bulandı. (Allah affetsin, sövmekten kendimi alamadım.)

Türkiye'nin, bu büyük ülkenin, böylesi kepazelikleri; akıl, bilim, ahlâk ve vicdan yoksulluğunu aşması, kendilerini dünyanın en akıllı varlıkları sanan yüreksiz "tanrıcıklar"ı put sepetine atması için dua edelim. "Yâ Allah, Bismillâh, Allahu Ekber!" nidâlarıyla meydanları inletenler de lûtfen, aynı cümleleri fısıldayarak söylesinler.


26 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...