YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

 

 

Almanlar mı, yoksa Sabetaycılar mı tehlikeli?

Türkiye'de "komplo teorileri savaşı", bütün yoğunluğu ile devam ediyor.. İşin kötüsü, "derin devlet" de, bu savaşın taraflarından biri..

"Derin devlet" de, komplo teorisi üretim merkezlerini teşvik ediyor.. Daha ötesi, bu teorilere dayanılarak, tasfiyeler, medya kampanyaları ve hatta yargılamalar yapılıyor..

Aynı durum "Siyasal İslam"ı temsil ettikleri söylenilen bazı kesimler için de geçerli..

Onlar da, Türkiye'nin sosyo-politik açmazlarını "komplo teorileri" ile anlamaya çalışıyor..

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın "Militan Demokrasi" kitabını okurken, birinci kesimin topluma, devlete, siyasete bakış açısını hemen görüyorsunuz.. (a.g.e. Bilgi Yayınevi, Ankara 2000)

Savaş, "İrtica ve Bölücülük Tehdidi" altındaki Türkiye'nin düşmanlarını irdelerken, savını destekleyecek makaleleri sıralamış kitabında..

Örneğin Savaş'ın kitabındaki alıntılara göre, Türkiye'ye yönelik tehditlerden biri de, "Türkiye'deki Alman Vakıfları"dır..

Aynen yayınlayarak ve hiçbir çekince notu koymayarak, kendi düşüncesini de yansıttığı inancını yaratan Vural Savaş'ın, 6 Temmuz 1999 tarihli Cumhuriyet'ten yaptığı alıntıda, şöyle deniliyor mesela..

- Aşırı sağcı CSU ve sözde solcu P.S.D dışında, Alman Parlamentosu'nda grubu bulunan dört partinin tamamının Türkiye'de vakıfları vardır.. Ülkemiz ile ilk ilgilenen, Almanya'nın en büyük partisi CDU'nun, Konrad Adenauer Vakfı'dır. 1984'te şubesini açmıştır. SPD'nin Friedrich Ebert Vakfı'nın İstanbul'a gelişi 1988'-de olmuştur.. Bunu 1991'de Friedrich Naumann Vakfı izlemiştir.. Birlik 90/Yeşiller'in Heinrich Böll Vakfı da, doksanlı yılların ortasında İstanbul'da faaliyete geçer. Alman Parlamentosu'nda grubu bulunan vakıfların tümü, Federal Hükümet'in "Politik Eğitim Fonu"ndan finanse edilmektedir..

Vural Savaş'ın kitabına aldığı ve onayladığı anlaşılan bu yazı, şöyle devam ediyor..

- Ankara'da ve İstanbul'da şubeleri bulunan tüm Alman parti vakıflarının programları kabaca şu üç maddeden oluşur.. Birinci maddedeki etkinlikler Kemalizm'in iflas ettiğini ve sorunun geçici bir hükümet sorunu değil, "yapay ve uyduruk Türk ulusunu tepeden inme yöntemlerle yaşatmaya çalışan Türk devleti" olduğunu kanıtlamaya çalışır..

Evet.. Görüldüğü gibi "tehditler listesi"nde, Alman vakıfları da vardır.. Bunlar Kürtçü gruplarla, İslamcı gruplarla ve Alevi gruplarla, "Almanya" arasındaki diyalogu kurmakla görevlidirler..

Vural Savaş'ın simgelediği laikçi ve kökten-devletçi kesimlerin tam karşısında bulunanlar da, komplo teorisi üretim merkezlerine, aynı ilgi ve yakınlıkla bakmaktadırlar..

Örneğin 28 Şubat post-modern askeri müdahalesi sürecinde, "devletle sıkı-fıkı olmuş oligarşiler", "dış konjonktür-iç dinamik ilişkileri" irdelenmek ve öz-eleştiri yöntemleri ile durum muhakemesi yapılmak yerine, Vural Savaş üslubu ile "komplo teorileri"ne sarılmıştır bir bölüm Siyasal İslam sözcüleri..

Önceleri, 28 Şubat post-modern askeri müdahalesi, derin devlet içindeki "Aleviler"in bir eylemi olarak görülmeye çalışılmıştır..

Şimdi bu teori bir kenara itilmiş ve "Sabetaycı" denilen kesim, Türkiye'deki İslam'a karşı en ciddi tehdidi oluşturan "gizli güç" şeklinde sunulmaya başlanmıştır..

Türk Cumhuriyet döneminde, "derin devlet"in, bütün siyasi akımlara sızıp, onları yönlendirdiğini ve hatta provoke ettiğini gördük..

Merak ediyoruz.. Bu "komplo teorilerinin üretim merkezi", saf ve temiz komplo teorisi bağımlılarını, yine mi piyon gibi kullanıyor?

ŞAKA

Eğer öyle olsaydı!.

Fazilet lideri Recai Kutan, Avrupa Birliği ve NATO yetkilileri ile görüşmek için Brüksel'e gitti..

Oysa Refah lideri Erbakan, Başbakan olunca, Libya'ya, Kaddafi ile görüşmeler yapmak için gitmişti..

Keşke Erbakan da, iktidara geçince Brüksel'e gitseydi..

O zaman, muhalefetteki Kutan'ın, şimdi Brüksel'de yardım aramasına gerek olmazdı..

FAZİLET

Bölünseydi, kapatılmaz mıydı?

Deneyimli ve iyi gözlemci bir politikacı ile konuşuyoruz.. Konu "Fazilet Partisi kapatılır mı?" sorusu üzerinde yoğunlaşıyor..

Şöyle diyor bu politikacı..

- Türkiye'deki hatırı sayılır siyasi akımları temsil eden partilerin ikiye bölünmesi, adeta bir yazgıdır. Sosyal demokratlar, DSP ve CHP diye ikiye bölünmüştür.. Merkez Sağ, ANAP ve DYP diye ikiye bölünmüştür.. Milliyetçiler MHP ve BBP diye ikiye bölünmüştür..

Soruyoruz bu deneyimli politikacıya,

- Peki bu bölünmüş partilerle, Fazilet'in kapatılabilmesi ihtimali arasında ne ilişki var?

Şöyle diyor..

- Eğer Fazilet de, yenilikçiler ve eskiler arasında paylaşılıp, ikiye bölünseydi, bana göre kapatılma ihtimali ortadan kalkardı.. Bütün siyasi kitle partilerinin bölünmüşlüğü arasında, muhafazakar-mukaddesatçıların tek parti olarak kalmaları, herhalde belirli kesimler tarafından hoş karşılanmaz..

İlgi çekici bir gözlem değil mi?

Acaba "kapatılma" ihtimali, Fazilet için de "bölünme"yi mi gündeme getirir..


26 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...