![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Ermeni neden hâlâ mesele?Hiçbir bilim dalı, herhalde tarih kadar tacize uğramamıştır. Başka hiçbir malzeme, mazide yaşananlar kadar günün şartlarına göre yeniden yeniden ısıtılıp polemik, delil ve resmi görüş niyetine böyle meze yapılmamıştır. 20. yüzyılın ortalarına kadar süren ulusçuluk modası, ABD Başkanı Wilson'un o meşhur "her milletin kendi kaderini tayin" hakkını da "keşfetmesiyle" birleşince, 20. yüzyılın yeni yetme ulusçukları egemenliklerini ilan edebilecekleri toprak parçaları üzerinde tarihi delillerle desteklenmiş bir hak arayışına gittiler. Tarihi bilgilerin böyle hor kullanıldığı ne ilk, ne de son uygulamaydı bu. Nitekim resmi tarih anlayışı, gerek içte, gerekse dışta ciddi bir meşruiyet krizi çeken hemen her rejimin vazgeçilmez dayanağıdır. Her beş senede bir, uluslararası kamuoyunun gündemine sokulan Ermeni soykırımı iddialarının da, resmi tarih anlayışıyla bu iddialara verilen cevapların da esasında tarihi bilginin hor bir şekilde kullanılmasından başka bir dayanağı yok. Hiçbir tarafın kabul etmek istemediği, Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Doğu Anadolu'da yaşananların Türk olsun, Ermeni olsun pekçok insanı yaşamından ettiği gerçeğidir. Uluslararası polemiklerde ölülerin rakamları, vicdanı donmuş dudaklarda ancak belli bir tezi ispat için kullanılmakta. Dönemin İngiliz parlamenterlerinden Arthur Ponsonby'in şu sözleri, Ermeniler'in tezlerindeki abartıyı gözler önüne serer: "Vahşet yalanları en makbul olanlarıdır. Özellikle bu ülkede ve Amerika'da onlarsız harp yapılmaz. Düşmanın kötülenmesi bir vatan görevi sayılır." O zamanlar Ermeni tezinin desteklenmesi, başta İngiltere ve Rusya olmak üzere müttefiklerin işine gelmektedir. Nitekim İngilizler'in meşhur Ortadoğu uzmanı sıfatlı "girişimci" subaylarından biri olan Sir Mark Sykes, yazdığı hatıratında savaş öncesi ve sonrasında İngilizler'in kullandığı Arap ve Ermeniler hakkında hiçbir insani endişenin taşınmadığını ve bu milletlerin sadece politik gayeler için kullanıldığını ifade etmekten çekinmemiştir. Diğer yandan Osmanlılar'ın da bir tehcir politikası gütmüş olduğu açıktır ve gerekçesi ne olursa olsun, bir milleti külliyen potansiyel suçlu ilan etmek ciddi bir insanlık ayıbıdır. Benzer bir gerekçeyle II. Dünya Savaşı sırasında Amerikalılar'ın, Asya asıllı vatandaşlarına karşı bir toplama politikası uygulamış olması da bir insanlık dramıdır. Ancak çözüm, tarihte yapılan yanlışların hesabını şimdiki nesillere ödetmeye kalkışmak değildir. Daha makul bir yol, tüm tarafların geçmişi kabullenerek geleceğe ait bir ders çıkarması ve gerekli koruma mekanizmalarını kurması olacaktır. Ancak biliyoruz ki bu ideal çözüm, babadan oğula aktarılan bir kin davası karşısında eriyip gidecek; yerini Ermeni Tasarısı gibi saçmalıklara bırakacaktır. Pratik bir dünyada, ancak pratik politikalarla sonuca ulaşılır. Bugünün Ermenistanı'nın gelecekte Türk dünyasındaki bir İsrail gibi olması istenmiyorsa, bu popülizme verilecek cevabın da pratik olması gerekir. Türkiye ve Azerbaycan arasında sıkışıp kalmış fakir bir Ermenistan için en iyi kurtuluş yolu, sınır komşularıyla iyi geçinmektir. Bugün Ermenistan'la kapalı olan sınır kapısına rağmen eğer hâlâ bir sınır ticareti yaşanıyorsa, bunu kullanmak ve ilişkileri modern dünyanın eti kemiği olan ticari ve iktisadi temellere oturtmak gerekir. İyi iktisadi ilişkiler, kimsenin kaprisli siyasetle ve seçmen popülizmiyle bozmaya cüret edemeyeceği kadar değerli aktiflerdir. Türkiye, Kafkasya'ya açılmak istiyorsa Ermenistan'a muhtaçtır. Ermenistan'ın da, fakirlikten Türkiye'yi ve Azerbaycan'ı kötüleyerek kurtulamayacağı, bir o kadar aşikardır. Resmi tarih saplantısının oluşturduğu dış politika stratejimizi yeniden değerlendirme zamanı geldi de geçiyor bile.
mutku@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|