YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Kolları sıvayalım

Avrupa Birliği (AB), Avrupalılar arasında bir eğilim anketi yapmış, bulguları dün gazetelerde yer aldı... Türkiye'nin 'aday' ilân edildiği Helsinki Zirvesi öncesi (Kasım 1999) görüşleri yansıtan ankete göre, her 5 Avrupalı'dan sadece 1'i (yüzde 19.9) "Türkiye'yi AB üyesi olarak görmek istiyorum" demiş; "Türkiye AB'ye üye olabilecek mi?" sorusuna da deneklerin yaklaşık dörtte biri (24.6) olumlu cevap vermiş...

Anketler tek başına belirleyici değildir elbette, ancak yine de insanların zihninden geçenleri öğrenmemiz bakımından yol gösterici olduklarına da kuşku yok. Sözgelimi, "Türkiye AB üyesi olamaz" diyenlerin gerekçesini öğrenmek istemez misiniz? Ankete katılan 11 bin deneğin yüzde 62.1'i, bu soruya, "Türkiye'nin insan hakları performansı yeterli değil" cevabını vermiş... Tavsiyesi sorulanların yüzde 88'i, "Türkiye insan hakları konusunda kendini geliştirmeli" derken, yüzde 86.2'si de "Türkiye demokratik ilkelere uymalı" görüşünü seslendirmiş...

Türkiye söz konusu olduğunda Avrupalılar'da 'önyargı' kendini hemen dışa vurur, bunu biliyoruz; ancak, yine de dâveti kabul edip AB üyesi olma yolunda adımlar atmaya başladığımıza göre, 'önyargı' ile karışık kanaatleri ortadan kaldırmak gibi bir görevimiz olduğu da açık. Anket işe nereden başlanması gerektiğinin ipuçlarını sunuyor işte: Demokrasi alanının genişletilmesi ve insan hakları ihlâllerine son verilmesi...

Karar alma durumunda bulunan kişi ve kurumların tavrı umutları sınırlıyor. Gördünüz, Norveç'i ziyaret eden Başbakan Bülent Ecevit, evsahipleri tarafından Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) varlığı konusunda sorgulandığında, "Bu tür kurumlar ABD'de de, bazı Avrupa ülkelerinde de var" dedi ve MGK'nın anayasal bir kurum olduğunu vurguladı. Oysa, bizdeki MGK ile ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde benzer adlar taşıyan kurumlar arasındaki derin farkları en iyi bilecek durumdaki kişidir Bülent Ecevit. Geçmişte eleştirdiği bir kuruma, kendisinin de sorgulaması gereken bir ortamda, sahip çıkması ne kadar şaşırtıcı! Oysa, eğer AB üyesi olmakta samimiyse, Türkiye'nin, MGK'yı, bugünkü gibi 'sistemin merkezi' olma konumundan uzaklaştırması gerekiyor...

Benzer bir durum, 'insan hakları ihlâlleri' konusunda da kendini hissettiriyor. DSP'li Sema Pişkinsüt'ün başında bulunduğu Meclis insan hakları komisyonu, zaman zaman kamuoyuyla da paylaştığı bir dizi 'yanlış uygulama' tespitinde bulundu; 'insanlık dışı' davranışların yürek burkacak çapta olduğu rapordan anlaşılıyor... 'İnsanlık suçu' olarak tanımlanan işkencenin yaygın ve sistemli bir uygulama olduğu sağ-sol herkes tarafından kabul ediliyor bugün. En son, Haluk Kırcı da, yeni çıkan 'Bırak eşkıya bellesinler...' adlı kitabında (s. 252), kendi başından geçenlerden hareketle, işkencenin 'gelişmiş tekniklerle' bugün de devam ettiğini yazdı.

İşkencenin güncel bir konu haline gelmesi, işkence âletlerine suçüstü yapılması, işkenceyi kanıtlayan görüntülerin televizyonlarda yayımlanması kamuoyunu hareketlendi, ama yetkililerden hâlâ ses çıkmıyor... İşkencecilere kol-kanat geriliyor, sahip çıkılıyor; bu da, devletin, geleneksel "İşkence varsa bile sistematik değil, münferit" savunmasını boşa çıkartıyor. İşkencecilere sahip çıkıldıkça iskence devam eder; buna nasıl "Sistematik değil, münferit" denilebilir? İşkenceye sessiz kalan yetkililer, suça ortak olduklarını bilmeliler...

Sevgi İnce, Murat Dil ve Leyla Büyükdağ adlı 'ağır hasta' oldukları bildirilen mahkûmların durumlarına ilişkin haberler kaç zamandır basına yansıyor. Bu durumdaki kişilerin de evrensel ölçülerde 'insan hakları' vardır ve devletin hiç vakit kaybetmeden o insanlarla yakından ilgilenmesi gerekir. Haksız yere bir kişiyi cezaevinde tutmak, ya da ağır hasta mahkûmları cezaevinde çürümeye, ölmeye terketmek bugünün dünyasının kabul edebileceği davranış tarzları değildir. Yanlış uygulamaları biz nasıl biliyorsak, dünya da olan-bitenden haberdar... Avrupalılar'ın büyük çoğunluğunun, "Türkiye AB üyesi olamaz, çünkü insan haklarına saygısız" demelerinin altında devletin iddialar karşısındaki duyarsızlığı yatıyor...

Türkiye, yanlışlıkların üzerine gidilirse devlet kurumunun itibarının zedeleneceğini düşünmekten vazgeçmeli ve devletin itibarını esas zedeleyenin insan hakları konusunda duyarsız kalınması olduğunu anlamalı artık. Bunun için de, işe, 'milli güvenlik devleti' olmaktan uzaklaşmakla başlansa iyi olacak...


8 HAZİRAN 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...